Devrim, Ekim devrimi, bizim devrimimiz

Dünya tarihinin en köklü, en büyük ileri atılımı, devrimci değişimidir.

Çürümüş, tükenmiş ve azgın bir diktatörlükten başka bir şey olmayan Çar otokrasisini devirip, yerine işçi sınıfının sosyalist devletini kurdu.

Bolşevik Parti’nin öncülüğünde, çok farklı kimlikleri barındıran Rusya işçi sınıfının eseridir.

Kiliseye, büyük toprak sahiplerine, fabrika patronlarına karşı diktatörlük, işçiler ve köylüler için demokrasidir. 

24 Ekim (6 Kasım) gecesi Bolşevik devrimci güçleri Petrograd’ın köprülerini, caddelerini, askeri tesislerini, radyo istasyonlarını, telgrafhanelerini ve Kışlık Saray’ı ele geçirirlerken, uzun süredir kent Sovyeti’nin karargahı durumunda olan Smolni’de İşçi, Asker ve Köylü Sovyetleri sosyalist cumhuriyeti ilan etme hazırlığındaydı.

Türkiye’de Gorbaçov rezaletinin yarattığı karmaşada, Glasnost, Perestroyka denilerek ırzına geçilen demokrasi kavramının gerçek içeriği tam olarak budur: Parti öncülüğünde sömürücülere karşı savaş ve insanlığın gördüğü en yaygın taban demokrasisinin inşası.

Ağa ve patron sınıflarını yok etmezsek emekçiler için demokrasi kuramayız.

Çar alaşağı edilir edilmez Sovyet hükümeti dünyada adil ve demokratik bir barışın tesisi adına tüm halklara ve onların hükümetlerine derhal barış görüşmelerine başlamayı öneren ve tek taraflı ateşkes ilan eden ilk kararnamesini yayımladı. 4 yıldır devam etmekte olan savaş sömürmekten başka hedefi olmayan emperyalistlerin işiydi ve ülkelerin ve halkların çıkarlarıyla hiçbir biçimde ilgisi yoktu.

Anadolu Kurtuluş Savaşı’nın önünü açan faktör de bu gelişmedir. Sovyetlerin tek taraflı ateşkesi, Kurtuluş Savaşı önderliğine askeri gücün tamamını Batı’ya kaydırma olanağını verdi. Sovyet sosyalizmi Doğu sınırını garantiye alıyordu.

İkinci kararname toprak reformu konusunda geldi. Sosyalist hükümet savaşı sona erdirdikten sonra ilk iş olarak toprağı gerçek sahibine, köylüye iade ediyordu.

Hemen birkaç gün sonra (11 Kasım), gerçekleştirilen iki önemli düzenleme ise günlük çalışma süresinin 8 saate indirilmesi ve ülkenin her yerinde sağlık ve eğitim hizmetlerinin devlet garantisine alınmasıydı. Bolşevikler hiç zaman yitirmeden insanlık devrimine girişmişlerdi. 13 Kasım’da tamamen kapsayıcı sosyal güvenlik sistemi kurulacaktı.

Bu kazanımlar bugün bile kapitalist ülkelerin hiç birisinde mevcut değil.

Egemen sınıfların ve emperyalizmin Sovyetler Birliği’ne her zaman derin bir düşmanlık beslemiş ve hakkında sayısız yalan uydurmuş olmalarının nedeni de yine bu kazanımlardır.

Dolayısıyla Sovyet devriminin başı beladan hiç kurtulamadı. Hükümet tek taraflı olarak 1. Dünya savaşını bitiriyordu ama, bu karar 1922’ye kadar devam edecek olan iç savaşı engelleyemiyor, kendi topraklarına sıkışmış Alman burjuvazisi ise esas olarak Sovyet rejimini devirmek ve o geniş coğrafyayı kapitalize etmek üzere 2. Dünya savaşını başlatıyordu.

Sovyetler Birliği’nin bu insanlık dışı saldırıyı Stalin öncülüğünde püskürterek sosyalizmi Avrupa’nın ortasına kadar taşıması insanlığın ikinci büyük devrimci atılımı olarak görülmelidir.

Sosyalist devrim bir kuruluş sürecidir ve bu süreçte sınıf mücadelesi değişik bir amaçla olsa bile hız kazanarak, yaygınlaşıp, derinleşerek devam etmek zorundadır: Burjuvazinin dünyanın her yanında yok edileceği noktaya kadar. Çok tartıştılar: “Ama Sovyetler de ABD karşısında silahlanma yarışına girdi, kendisi olmaktan çıktı” diye. Saçma. Düşman varsa, önlem alınacak demektir. Yine çok laf ettiler: “Sovyet ekonomisi çok devletçiydi” diye. “Piyasa sosyalizmi” ideolojisinin sosyalizmin içini nasıl bir kurt gibi oyduğu çok geçmeden bu akılsızlar tarafından da anlaşılacaktı.

Sosyalist devrim aynı zamanda yeni insanı yaratma sürecidir, bu da gelişkin bir siyasi önderliği gerektirir. Yeni insanı yaratmak komünist partinin öncülük işlevini yerine getirmesine bağlıdır. Parti sosyalizmi sağlamlaştırmanın, geliştirmenin en önemli aracıdır. Yeni insan siyasetin giderek gereksizleştiği bir toplumsallaşma sürecinde siyasallaşarak ortaya çıkar: Entelektüeldir, dayanışmacıdır, karşılık beklemeden çalışır, yaratıcı ve çok yönlüdür. Yeni insanın gerek duyduğu olanakları ancak devlet sunabilir.

Sovyet devriminin hataları olmadı mı, tabi ki oldu, hangi ilk deneyimin hataları olmaz ki? Ancak bu hatalar işçi sınıfı diktatörlüğünün, partinin öncü işlevinin, ideolojik ve siyasi mücadelenin abartılmasından değil; tam tersine 1960’lardan itibaren bütün bunların küçümsenmesinden, emperyalizmin düşmanca planlarının, burjuva ideolojilerinin yeterince dikkate alınmamasından kaynaklandı.

Bugün yapılması gereken şey, öncelikle, koşulsuz biçimde Bolşevik devrime, reel sosyalist deneyime sahip çıkmaktır.

Bu yapılmadığında hatalardan ders çıkarmak da sosyalist devrimci bir hatta yer almak da hiç mümkün olmaz.

Hedef açık: Sosyalizm 1990’da büyük bir ihanetin sonucunda yıkıldı. Yenisini ve daha gelişkinini kuracağız. Yine işçi sınıfının diktatörlüğü olacak.