CHP kurultayı: Malumun ilanı

CHP’nin toplantıları artık anlık bir heyecan bile yaratamıyor. Cumartesi günkü kurultayın en tantanalı konusu çifte imza meselesiydi. Bu kadar.

Birkaç gün öncesinde Sayek ile Cihaner’in CHP’yi “emek ekseni”ne davet eden açıklamaları da, haliyle, hiç yankı bulmadı. Hesaplar farklı. Delegeleri saymak gerek.

İnce’nin başkan seçilemeyeceğini tahmin etmek için CHP’nin içinde yaşananlar hakkında en küçük bir bilgiye bile sahip olmak gerekmiyordu. Zira sonucun ne olacağına dair kesin işaret İstanbul’un çiçeği burnunda il başkanı Kaftancıoğlu’ndan gelmişti. İstanbul teşkilatı hep birlikte Kılıçdaroğlu’nu destekleyecekti.

Kaftancıoğlu’nun Kılıçdaroğlu’na sunduğu destek ile Kılıçdaroğlu’nun İstanbul kongresi öncesinde Kaftancıoğlu’nu işaret eden tutumu arasında bir ilişkinin bulunduğu kesin. Kılıçdaroğlu uzun süredir İstanbul’u alarak iktidara yürüyeceklerini belirtiyor. Aynı vurguyu Kurultay konuşmasında da yaptı. Bunu muhtemelen, HDP ve HDP destekçisi “sol”la bir şekilde kurulacak ittifakla başarmayı umuyor. Zaten başka bir olanak da ihtimal dahilinde bulunmuyor. Kaftancıoğlu’nun başkanlığı bu hesabı somutlayan bir gelişme olarak okunmalı. Sonrasında HDP ile CHP arasına giren Afrin ayrıntısının nasıl halledileceği ise şimdilik muamma.

CHP, Baykal’ın bir kaset operasyonuyla indirilip yerine Kılıçdaroğlu seçildiğinden beri çizgi değiştirdi. Baykal CHP’si birinci cumhuriyetin muhalefetini temsil ediyordu. CHP bir düzen partisidir ve düzenin değişen hal ve gereksinimlerine göre kendisini ayarlar.

Örneğin Ecevit 1972’de başa geçtiğinde kalkınma modelimiz ithal ikamesiydi. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak da sendikalar ve emek hareketi yükselişteydi. CHP’nin göreviyse solu sisteme entegre ve ikna etmek, kapitalist düzenin istikrarını korumaktı. CHP bu aşkla “sol”a kaydı, İnönü’yü emekli etti. Ecevit’in, ölümünden çok kısa süre önce, siyasi hayatının en önemli işini, 1970’lerde komünizmin önünü kesmiş olmak diye açıklamış olması boşuna değildir.

Kılıçdaroğlu ise Türkiye’nin tam boy emperyalist tekellere ve dinci gericiliğe emanet edildiği bir konjonktürde, CHP’nin oklarıyla, ama özellikle laiklikle olan bütün bağlantılarını kesmek üzere iş başı yaptı: 2010. Hatırlanacağı gibi, 2011 Erdoğan’ın deyişiyle AKP’nin ustalık döneminin başlangıcıdır ve CHP Kılıçdaroğlu ile bu dönemin “ana muhalefeti”ne hazırlanmaktadır.

AKP’li yıllarda emperyalist tekeller açısından din işçi sınıfının teslim alınması için zaruri bir araçtır ve CHP’nin laikliği üzerinden atması bu gereksinimle alakalıdır.

CHP, böylece tam manasıyla postmodern bir “sol” çizgiye doğru kaydırıldı. Aslında bunun için özel bir çaba da gerekmiyordu: Sendikalar ve sosyalist siyaset güç yitirmişti ve ortam sol adına bir dizi post yığıntıyla doldurulmaya son derece müsaitti. Giderek “demokrasi savunuculuğu” CHP’de tanımlayıcı bir siyasi eksen olarak ortaya çıktı. CHP ezilenlere sahip çıkacak, AKP’ye inat çoksesliliği savunacaktı. Kılıçdaroğlu’nun Aleviliği arka planda da olsa bu bakımdan bolca kullanıldı.

Cumartesi gecesi bir kez daha genel başkan seçildikten sonra, bu sonucun birilerini çok korkutacağını söyleyen Kılıçdaroğlu gerçekten de usta komedyenlere taş çıkartıyor. Kendi yönetiminde CHP’nin AKP’ye karşı tek bir başarısı bile yokken böyle bir şeyi ancak O dile getirebilirdi.

CHP içindeki “solcu”ların partilerini emek çizgisine davet eden yaklaşımları da ayrı bir şaşkınlık. Düzen içinde emeğin haklarını savunmak mümkünmüş gibi. Sahtekarlık diye nitelemezsek doğruyu söylememiş oluruz.

Ama dedik ya, CHP’nin işi de zaten bu: Sömürüye itiraz edenlerin enerjisini delege, parti meclisi hesaplarıyla, siyasetin karanlık labirentlerinde yok etmek. CHP’yi solculaştırmaya çalışanlar kaçınılmaz olarak bu hesaba hizmet etmiş oluyorlar. CHP solculaşmaz, çünkü solla en ufak derecede ilişkisi yoktur.

Önemli olan CHP’nin bu halleri değil, önemli olan işçi sınıfında ve kendi emekçi tabanında yarattığı tahribat, umutsuzluk ve çıkışsızlık hisleri. Çok açık ki, o tabanın moral bulmak için ilk yapması gereken şey CHP’den kurtulması.

Boş verelim düzen sevicileri. Çıkaralım gündemimizden. Solcuysak, memleketi seviyorsak, yurtseversek, kalkınmacıysak işimize bakalım: Hep birlikte sosyalizm doğrultusunda sınıf mücadelesini yükseltelim.