CHP İktidara İtekleniyor, Biz İşimize Bakalım

8.3.2010 tarihinde bu köşede “ABD-AKP İlişkilerinde Yeni Bir Dönem mi Açılıyor ?” başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu yazı O'nu referans olarak kullanıyor.

* * *

Baykal'ın indirilmesi kapsamlı bir operasyon kapsamındaki şah-mat hamlesi olarak görülmeli. Dışarıdan tetiklenmiştir. Gerçekleştirenler, Kılıçdaroğlu'nun bu çıkışının daha yüksek olasılık olduğunu muhtemelen düşünmüşlerdir. 80 yıllık bir devlet partisinin Kurultay'a adaysız ve darmadağın girmesi zaten beklenemezdi ve Baykal'ın git-gel yapması tamamen gülünç kaçardı. Bu iki olasılık büyük güçlerin ihtiyaçlarıyla ters düşerdi.

Çünkü, operasyonun hedefindeki esas aktör AKP'dir.

* * *

Yinelemek pahasına bazı noktaları yeniden öne çıkaralım. AKP, ABD'nin Geniş Orta Doğu projesinin taşeronudur. ABD'nin uluslararası planlarıyla, Türkiye'nin iç dinamiklerinin ortaya çıkardığı dönemsel gereksinimlerin ileri derecede çakışması, hem AKP'nin iktidara yerleşmesini hem de bu ikili arasındaki ilişkinin uzun süre sorunsuz sürmesini sağlamıştır.

Ancak, AKP'nin, biraz bu ilişkinin getirdiği olanakları rahatça kullanmasının verdiği güven ve hırsla, biraz Erdoğan'ın kişisel özelliklerinin etkisiyle, ABD'nin önceden öngörmediği düzeyde inisiyatif kullanmaya kalkışması son bir yıldır önemli bir sorun olarak belirmiştir.

ABD'nin AKP'ye ilişkin en önemli rahatsızlığı bu partinin İran konusundaki politikasıdır. Nitekim Türkiye, İran ve Brezilya liderleri arasında imzalanan anlaşma hemen birkaç saat içinde ABD tarafından “rahatsızlık verici” olarak nitelenmiş ve ambargo süreci devreye sokulmuştur.
Kısaca, AKP, kendisine tanınan sorumluluk ve yetki sınırlarını aşmaktadır. Yerine yedeğinin belirlenmesinin, tadilat gerçekleştirmenin zamanı gelmiştir.

* * *
Öte yandan, Türkiye siyasetinde yalnızca dış faktörlerin belirleyici olduğunu düşünmek yanlış olur.

İçerideki sınıfsal ve siyasal dinamikler de işlemekte, bunlar da AKP'yi yıpratmaktadır. Kürt açılımının kendisi açısından yarattığı tahribat, açılım tamamen bir kenara bırakılmış ve üzerinden uzun denilebilecek bir zaman geçmiş olsa da, büyümeye devam etmektedir.

Ek olarak, ekonomik krizin emekçiler açısından ortaya çıkardığı sorunlar, buna karşılık sermaye karlılığının artarak sürmesi, AKP kadrolarının yaşam tarzı, halk sınıflarında AKP'ye karşı tepki yaratmaktadır.

İçerideki bu gelişmeler AKP oylarının %30'lar düzeyine inmesinin temel nedenleridir.
Dolayısıyla AKP'nin önümüzdeki seçimlerde tek başına iktidar olmasının son derece güç olduğunu herkes beklemektedir. CHP'nin iktidara iteklenmesinde bu verinin de rolü vardır.

* * *

Bir de en geniş anlamıyla Türkiye solunun durumu CHP'yi ABD açısından kabul edilebilir bir iktidar seçeneği haline getirmektedir. Şöyle ki:
Yıllardır Baykal'a ve CHP siyaset tarzına karşı birikmiş rahatsızlıklar, CHP tabanını CHP'ye küstürmüş, seçime katılma oranlarını azaltmıştı. Baykal'ın uzaklaşmasıyla birlikte küskünlerin, sandık başına gitmeye bile enerjisi yetmeyenlerin, CHP benzeri başka siyasi yapılarda kümelenmiş olanların şimdi Kılıçdaroğlu'nun çevresinde toplanması olasıdır.

Ancak bu uzlaşı, aynı zamanda, CHP'nin klasik 1. Cumhuriyetçi siyasetini de önemli derecede bir kenara bırakacağı bir kulvarda gerçekleşecektir. Çünkü din, piyasacılık ve emperyal güçlerle uyum içinde yaşama anlayışı, toplumun ve Baykal'ın belirlediği delegelerin iliklerine kadar işlemiştir. Bir atılım arayışında olan CHP tabanının altı oka aykırı olsa da bunlarla hesaplaşacak mecali, zamanı yoktur.
Nitekim Kılıçdaroğlu şimdiden bunun işaretlerini vermiştir. Bir yandan, sermayenin kamu görevi yerine getirdiğini, önünün açılması gerektiğini açıklayarak burjuvaziye telaşa mahal olmadığını söylemekte, bir yandan da bundan böyle CHP'nin işsizlik, yoksulluk gibi konulara odaklanacağını belirterek, siyasetin makro ölçeğinden vazgeçtiğinin güvencesini sunmaktadır.

CHP bu haliyle biriken sınıf tepkilerini soğurmanın, üstelik bunu yeni Amerikancı bir çizgide gerçekleştirmenin güçlü aracı olmaya adaydır. Yerel seçimlerde İstanbul'da dillendirilen çarşaf açılımı da düşünülürse, yeni CHP'nin laiklik konusundaki duyarlılığının da epey azalacağı ortaya çıkmaktadır.

* * *

Kılıçdaroğlu CHP'si iç politikada mütedeyyin kesimlerle, dinle ve 2. Cumhuriyetçi dönüşümle daha barışık, dış politikada ise AKP'nin altemperyalistleşmeyi çağrıştıran hiperaktivizmine göre haddini bilir bir çizgide yapılanacak, işsizlik ve yoksullukla mücadele söylemiyle sınıf dinamiklerini içeriden çökertirken, bunun gereği olan sermayeyle hesaplaşmayı hiç gündemine almayacaktır.

Şunu unutmayalım: 1970'lerdeki Ecevit rüzgarının arkasında iç pazarı büyüten, halk sınıflarının alım gücünü artıran ithal ikameci model vardı. Kılıçdaroğlu ise emekçileri silip süpürmeyi hedefleyen neoliberal politika ortamında görev devralıyor. O nedenle bu işin kokusu çabuk ortaya çıkar. Üstelik bir de CHP içinde Kılıçdaroğlu'na rağmen sürecek olan didişmeler var.

Telaşa gerek yok, biz işimize bakalım.