'Büyük Resim'

İktidar sınıfa dayanır, sınıfı temsil eder, sınıfın çıkarlarını gerçekleştirir. Sivil (parlamento) ve askeri (ordu) olmak üzere iki kurumsal ayak üzerine oturur.

Her düzen, askeri yöntemlerle kurulmuş bir sosyoekonomik formasyonda ifadesini bulur. Sınıflı toplumlarda siyasetin vazgeçilmez bir kurumu da ordudur.

Kısacası, siyasette sivil/asker ayrımı nihayetinde yalancı ve yanıltıcıdır. Askeri ayak sivilin silahlı versiyonudur. Silah da parlamento da siyasetin birer biçimidir.

Batılı ülkelerde askerin iç siyasetten arınmış olmasının nedeni, dışarıda emperyalist işlevleri başarıyla yerine getiriyor olmasıdır. Başka ülkelerde el konulan kaynakların, emperyalist ülke emekçilerinin gönlünün alınmasında kullanılması, içerideki askeri işlevleri gereksizleştirir.

Emekçi sınıfların denge durumuna razı olmaması durumunda iç politikanın askerileşmesi batı ülkeleri açısından da bir kuraldır. Bunun en tipik örneği İngiltere'nin İrlanda sorunudur.

* * *

Sivil/asker ayrımının gerçek bir zemine oturduğu dönemler, üretim tarzının devrimci/karşı devrimci yöntemlerle değiştirildiği ya da aynı üretim tarzı içinde uluslar arası sistemle farklı eklemlenme biçimlerinin gündeme geldiği dönemlerdir. Bu durum nihayetinde geçicidir.

Bunların dünya siyasi tarihinde pek çok örneği bulunuyor. Karşı devrimci müdahale açısından en yeni örnek Honduras'tır. Bizim literatürümüzde darbenin karşılık geldiği olay budur. Honduras'taki ordu müdahalesi, sol iktidarın toplumsal tabanını genişletme amaçlı açılımının önünün kesilmesini hedeflemiştir. Ve tabi ki bu bakımdan en tipik örnek 1973 Şili'sidir.

Buna karşılık, devrimci müdahalelere yeni bir örnek olarak Venezüella'ya bakabiliriz. Venezüella'da askerin kendi içinden çıkan bir siyasi yapı mevcut sivil sistemi değiştirmeye koyulmuştur. Bugün yeniden sivil ve askeri yapılar arasında bir uyum varsa bile, bu, eskisine göre çok farklı bir sınıfsal zemine oturmaktadır. Ancak askerin halkçı ayaklanmalara kalkışması açısından Latin Amerika ülkelerinin durumu özel bir örnek oluşturur. Bunun arkasındaki esas faktör ise bu bölgede kendiliğinden halkçı dinamiklerin gücüdür. O nedenle şöyle bir genellemede bulunmak daha akla yakın görünmektedir: Ordunun halk sınıfları lehine kullandığı irade (ki bu da tamtamına siyasi bir iradedir) ordu dışındaki sınıf dinamikleriyle doğrudan ilişkilidir. Ordunun devrimcileşmesi devrimci bir sınıf hareketine bağlıdır. Devrimci sınıf hareketiyle devrimcileşen Venezüella ordusu siyasi bir inisiyatif kullanmıştır.

* * *

Ordu, ülkenin emperyalist dünya sistemine eklemlenme biçiminin farklılaştırılmasını gerçekleştiren vurucu güç olarak da devreye girebilir.

1970'li yıllardan itibaren Latin Amerika ve Uzak Doğu ülkelerindeki darbelerin temel nedenlerinden birisi, bu ülkelerin (ithal ikameciliğin yerine) ihracata yönelik kalkınma modeli ile emperyalizme eklemlenmeye zorlanmalarıydı. Bizde bunun karşılığı 12 Eylül darbesidir.

Şimdi ise Türkiye'de yine farklı bir eklemlenme modeli nedeniyle (ülkenin satılması) 12 Eylül'de tesis edilmiş olan sivil-asker dengesi bozulmaktadır. Ancak durum bu kez tersinedir. 12 Eylül'de, büyük burjuvazinin isteğiyle, sola karşı, ihracata yönelik kalkınma modeli için darbe yapmış olan ordu, şimdi muzdarip durumdadır.

Amerikancı planlara göre siyaset üretmekte olan AKP karşısında, ordunun kimi (kuruluştan ve ithal ikamesinden kalma) "yerli" duyarlılıkları artık katlanılmaz durumdadır.

Bir ara ve genel toparlama olarak şunu kaydedebiliriz: Sivil/asker ayrışması esas olarak "olağanüstü" dönemlerde yaşanır. Sonra aradaki açı kapatılır ve yeni bir denge ortaya çıkar. Eğer bu denge kapitalist üretim ilişkileri nesnelliğinde gerçekleşiyorsa, ne olursa olsun, antidemokratik ve emekçi sınıflar aleyhine bir pozisyon doğmuş demektir.

* * *

Türkiye'de sivil/asker çekişmesi olarak yansıtılan sorundan çıkarılmaması gereken iki sonuca dikkat çekmeliyiz: 1- Olup bitenleri emekçi sınıfları ve sosyalistleri ilgilendirmeyen bir düzen içi didişme olarak tanımlamak. 2- Belge ve örgüt deşifrasyonlarını gündemi saptırmaya yönelik spekülatif müdahaleler olarak nitelemek.

Sahte ya da gerçek belgelerle ve gerçekliğini çok iyi bildiğimiz kontrgerilla örgütlerinin el değiştirmesiyle Türkiye yeni Amerikancı gereksinimler doğrultusunda çözülmekte ve yeniden yapılandırılmaktadır. O nedenle olanlar tümüyle ve en çok emekçileri ilgilendirir.

Esas spekülasyon AKP parlamentosunun yaptıklarını sivil olarak niteleyenlerin tutumudur. Ordu ise zaten sivillerin gösterdiği yola girmiştir. Böyle gider ve sürece işçi sınıfı müdahale edemezse, sivil ve askeri kesim arasında yeni dönemin gereksinimlerine uygun bir uyumun oluşturulduğunu ve bu yeni siyasi ittifakın geniş toplum kesimlerine faşist bir iradeyi açıktan dayattığını kısa süre içinde göreceğiz.

Genelkurmay ikinci başkanının ABD resepsiyonunda "büyük resimde" hukuk vurgusunu öne çıkarması, oluşturulmaya çalışılan yeni düzenin aktörü olduklarını gösterir.