Bir ülke böyle bölünür

AKP’nin siyasi hedefleri ve PKK’nin “özerklik” ilanları Kürt sorununda farklı bir düzleme geçildiğini gösteriyor.

Türkiye kapitalizminin Kürt sorununu çözme şansı hiç olmadı

Kürt sorunu esas olarak sınıfsal bir sorun olduğu için böyledir. Sınıfsal sorun niteliği, Kürt halkının emekçi karakterini, Kürt halkına modern sosyal kimliğini sınıf gerçekliğinin kazandırdığını, sosyal hakları kullanamamak gibi pek çok sorunun sınıf düzlemi tarafından üst belirlendiğini, sorunun çözümümün de bu manada ancak sosyalizmde mümkün olabileceğini ifade eder.

Böyle olduğu için, demokratik, sosyal haklar mücadelesini, sosyalist mücadelenin önüne koymak, arabayı atın önüne koşmaktan başka anlama gelmiyor.

Türkiye kapitalizmi, örneğin, ana dilde eğitim sorununu kendi mevcudiyeti içinde çözemez. Çözmeye kalktığında, Türk kimliği inşasına dayalı orijinal kuruluş paradigmasını red etmiş olur. Bu yeni bir durumdur ve Türkiye’nin siyasi, coğrafi olarak çözülmeye başlaması anlamına gelir.

Daha da önemlisi, bu yeni duruma Türkiye burjuvazisinin ve yönetim aygıtlarının kendi başına karar verme inisiyatifi söz konusu değildir ve böyle bir ihtimalin ortaya çıkması bile emperyalist aktörlerin denkleme dahlini gerektirir. Zaten öyle oluyor.

Kürt sorunu Türkiye’nin değildir

Kürt sorunu hep uluslar arası bir karaktere sahipti. Ancak Irak ve Suriye’deki gelişmeler bu gerçekliğe mim koyan bir etki yarattı: Barzanistan ve Rojava.

ABD Suriye’ye Esad’ı devirmek, bu ülkedeki post-Sovyetik kalıntıları temizlemek üzere girdi. Amacı aynen Irak’ta yaptığı gibi, Suriye’yi parçalamaktı. Plan işliyor ve tam olarak siyasi ve askeri istikrara oturmamış olsa da Suriye fiilen zaten üçe bölünmüş durumda, aynen Irak’taki gibi: Eski rejimin devamı olarak ve bu kez Rusya-İran-Çin bloğunun desteğini almış vaziyette merkezi parça. Kuzey’de, yine Irak’ta olduğu gibi Kürdistan. En nihayetinde halen IŞİD’in elinde olan ve yine IŞİD’in elindeki batı Irak ile komşu doğu bölgesi. IŞİD bölgeleri muhtemelen Kürtler, rejim güçleri ve Sünni Araplar arasında pay edilecek. AKP Musul üzerinden bu projeye dalmaya çalışmıştı.

Gelişmelerde Türkiye açısından kritik unsur Kürdistanların kurulması. Üstelik Kürdistanlaşma Rusya’nın da desteğini almış durumda.

Güneyimizde Kürdistan kurulurken,  devlet Kürt sorununu çözmek konusunda tamamen paralitik durumda iken, bu gelişmenin bizi etkilememe olanağı yoktur. Bu bağlamda Kürt sorunu artık Türkiye’nin sorunu değildir. Kapitalist üretim ilişkileri içinde, bu sorun ancak emperyalist güçlerin dahliyle çözülebilecektir. Sorunun bu haliyle devamı şansı bulunmuyor.

PKK strateji değiştiriyor

Kürt hareketi gerçekten de, mevcut sosyoekonomik formasyon zemininde herhangi bir kalıcı hak elde edebileceğini düşünüyor muydu bilmiyorum. Ancak bu yazdan itibaren ortaya çıkan gelişmeler PKK’de farklı bir değerlendirmenin ve buna bağlı farklı bir stratejik yönelimin geliştiğini gösteriyor.

Strateji Rojava’dakine tamamen benziyor. PKK AKP’den umudu kesmiş bir şekilde emperyal odaklara mesaj vermeye çalışıyor. Bu işin içeride çözülme olanağının kalmadığını, bunun için Kürt hareketinin şimdiye dek tüm iyi niyetini tükettiğini, artık büyüklerin müdahale zamanının geldiğini anlatmaya ve emperyal güçleri soruna dahil edecek yönde fiili durum yaratmaya çalışıyor.

“Özerklik” ilanlarının ve hendek savaşlarının stratejik anlamı budur. PKK ilçelerde kendi tabanını oluşturan halkın potansiyelini de sonuna kadar zorlamak pahasına ve hatta taban yitirmeyi de göze alarak kuvvetlerini hendeklerin arkasına yığıyor ve devletle tam cepheden bir savaşı göze alıyor.

Yukarıda özetlediğim bölge konjonktürü dolayımıyla bu taktiğin ABD ve Rusya tarafından dikkate alınma ihtimali bulunuyor. Kafalarında Türkiye bütünlüğünü parçalamaya dair bu tür bir öngörü öteden beri zaten mevcuttu.

Emperyalizm AKP’ye Türkiye algoritmasını şekillendirmek üzere tolerans tanıyor

Uzun zamandır, emperyalizmin bölgesel planları içinde AKP’nin tanımlı bir pozisyonunun kalmadığını yazıyorum. AKP, mezhebi siyaset tarzıyla ve IŞİD ile de bunun üzerinden ilişkilenerek, kendi etti kendi buldu aslında.

Değiştirmek istediler olmadı. Uzatmayalım. Şu anda, öngörülemez tavırları nedeniyle dış  politik konumlanışına sınırlama getirdikleri bu aktörü, Türkiye’nin geleceği hakkındaki planlarını netleştirmek bakımından içerideki hareketlerinde özgür bırakmış gibiler. Türkiye’yi AKP ile PKK arasındaki savaşla serbest salınıma terk ettiler. Toplumun tepkisi ölçülüyor. “Özerklik” konusunda atılacak bir adımın Türkiye’yi nerelere savurabileceği noktasında veri elde etmeye çalışıyorlar.

Türkiye büyük bir ülke. Kontrolsüz kaosa terk edilemez. Suriye cürmündeki bir dağılmanın bile nasıl bir göçmen sorununa yol açtığı ortada. Üstelik mülteciler bakımından artık Avrupa’nın tampon bölgesi. Kaos ise giderek artıyor. Dış ve iç gelişmeler karar anını sıkıştırıyor.

AKP ve PKK kendi çizgileriyle Türkiye’yi bölünmeye sürüklüyorlar

AKP’nin Kürt sorununda adım atmak gibi bir niyeti hiç olmadı. Olanağı da yoktu. Ama artık şunu yapıyor: Yukarıda sözünü ettiğimiz karar anına elini olabildiğince güçlendirerek girmek istiyor. Başkanlık sistemini elde etmek ve 2023 rejimini garantiye almak en büyük isteği. Bu noktadan pazarlığa oturabilir, “özerkliği” verebilir.

PKK hem kendi iç olanaklarıyla direnebilecek bir kuvvette hem de tam olarak ortadan kalkmasına uluslar arası güçler tarafından zaten izin verilmez. Devlete askeri yöntemlerle, “özerklik” seçeneğini  kabul ettirmesi olanaksız. Bunu kendisi de biliyor.

Bu kilitlenme ciddi bir çözümsüzlük yaratırken, hem “çözüm” hem de savaş dönemleri Türkiye’yi çözüştürüyor. İçinde bulunduğumuz ve her iki tarafın da strateji değiştirdiği yeni koşullar bölünmeyi reel bir olasılık haline getiriyor.