Binali’nin dostları

Düşük profilli başbakan açıklamasından Binali çıktı. Erdoğan yönetime el koydu. Binali hiç alınmadı.

Sonra, ilk iş iç ve dış dostlar listesi oluşturdu. Kim bilir belki bir gün acil serviste kız beğenen vatandaşlarından birisinin imam nikahında hepsini buluşturmayı bile dener.

Listenin başında Rusya ve İsrail bulunuyordu. Çok geçmedi Esad’ın da eklenebileceği açıklamasını yaptı. Hiç olmaz demeyin, eski dış politikanın bütün yüklerinden kurtulmaları gerekiyor.

Sıkışıklıktan, mecburiyetten kaynaklanıyor ve bu işi hiç sıkılmayacak birisine yaptırıyorlar.

Rusya’nın Erdoğan hakkında BM’e yapmış olduğu başvurular, Türk şirketlerine uyguladığı ekonomik ambargo kendilerini hem yalnızlaştırdı, hem de burjuvazinin itirazlarına yol açtı. İşin ucunda mahkeme olasılığı bile mevcuttu. Özür dileyeceklerdi. Öyle oldu.

Dış politikadaki bu gelişmeler AKP’nin artık herhangi bir dış politikasının kalmadığını gösterir. Eskiden var mıydı diye sormak da pek haksız kaçmaz. Ancak o zamanlar bağımsız işler çevirebileceklerini, Osmanlı’yı diriltebileceklerini düşlüyorlardı.

Şimdi bu projeyi tam olarak iptal etmiş durumdalar. Bunda Rusya ile ABD’nin Suriye konusundaki anlaşmalarının belirleyici etkisi oldu.

Arkası gelecek demiştik. Suriye ile ilgili açıklama tam buraya oturuyor. Esed’e bir anda Esad demeleri çok zor tabi. Ancak Esed’li bir geçiş sürecini kabul ettiklerini açıklamaları için çok zaman geçmesi gerekmeyecek.

Sonra arkasından iki şey gelecek. Birincisi Kürtlerle de arayı düzeltmeye yönelecekler. Aksi taktirde Rusya-ABD ortak projesine aykırı hareket etmiş olurlar ki, olmaz.

Suriye ve Irak’ta özerk Kürt bölgelerinin (en azından) kurulması emperyalizmin bölgemizdeki planlarının asli unsurlarından birisi. Kürt yapılaşması Sovyetik bölge haritasının değiştirilmesi açısından zorunlu. Sonraki adımda ise Irak ve Suriye Kürt özerk oluşumlarının birleştirilmesi ve nihayetinde Kürdistan’ın kurulması aşaması gelecek. Sıra belki değişir, ama, denkleme başka kuvvetler dahil olmadığı sürece sonuç değişmez.

Bu gelişmelerin zorunlu çıktısı olarak Türkiye de etkilenir. Masalı süreç bir biçimde gündeme getirilir.

AKP Suriye’de izlediği stratejiyi cihatçılara sunduğu destek bakımından da değiştirecek. Dün ABD dış işleri bakanı ilk kez AKP’nin uzantısı durumundaki Ahraruş Şam ve İslam Ordusu isimli örgütleri terörist örgütler listesinde yer verdiği El Nusra ile doğrudan ilişkilendiren bir açıklama yaptı. Dış işleri sonradan bu sözlerin yanlış anlaşıldığını söylese de bir kenara kaydetmek gerekir.

AKP’yi IŞİD ile etkili biçimde mücadele etmesi konusunda sıkıştıracaklar. İşte burası çok sıkıntılı nokta. AKP direnerek de olsa mecburen bu çizgiye yönelecek, ama bunlara şimdiye dek o kadar destek verdi ve bunlar içeride öyle organize oldular ki, sorun salt güvenlik önlemleriyle halledilebilecek boyutun çok ötesine çoktan geçti.

AKP’nin cihatçılara yapacağı her hamle anında karşılık bulacaktır. Cihatçı terör örgütleriyle mücadele etmenin dinselleşmeyle mücadeleyi zorunlu kıldığını herkes kabul etmeli. Terörün kökünün kazınması için dinin toplumdaki etkisini kıracak radikal müdahaleler ve ikircimsiz (“dışlayıcı” diyerek antidemokratik buldukları türden) laik bir toplumsal proje gerekiyor.

Bütün devlet kurumlarındaki dinci kadroların ayıklanması, eğitimin dinden arındırılması, dini siyasallaştıran siyasi yapıların, tüm cemaat ve tarikatların dağıtılması, vb…

Ama bu düzenin hiçbir muhalifi bunları yapamaz. CHP hasbel kader iktidar ya da ortağı olsa bile toplumun inancına saygıyı gerekçe göstererek AKP tarafından oluşturulmuş dinselleşme dokusuna herhangi bir önemli dokunuşta bulunmayacaktır. Oysa duyarlılık, inanç özgürlüğü denilen zeminden yıllardır IŞİD, vb fışkırıyor.

Geldik mi bu konu için de yine sosyalizm mücadelesinin gerekliliğine.