AKP’nin seküler yaşamı sınırlandırma operasyonu: Sezaryen, kürtaj, türban, vb.

AKP dini referanslarla hareket eden bir parti. Toplumsal yaşamı, her şeyiyle, bu perspektifle şekillendirmesi, sınırlaması, tanımlaması beklenen bir durum.

Yukarıdaki saptamaya artık “yetmez, ama evet” diyenlerin de katıldığı, AKP’nin gerçek kimliğinin daha geniş bir kesim tarafından algılandığı söylenebilir.

Özellikle kürtaj ve sezaryen üzerinden gerçekleşen gelişmeler bu bakımdan belirleyici oldu.

* * *

Sezaryen konusunda yürürlüğe giren yasa istek üzerine sezaryeni yasakladı. AKP’nin sezaryeni sınırlamaya yönelik yaklaşımının arka planında sağlık harcamalarının gereksiz artışını önleme kaygısı yoktu. Nitekim bugün normal doğum ile sezaryenle doğumun maliyeti neredeyse birbirine eşittir. Gerçek gerekçe, sezaryenin ikiden fazla doğumu olanaksız kılmasıdır ve AKP açısından çocuğun “üçü gerekli, dördü ise iyi”dir. AKP’nin çok çocuk önerisi esas olarak İslami referanslara dayanmaktadır.

Kürtaj konusunda hazırlanan yasa taslağı ise kürtaj sınırını yine 10 hafta olarak koruyor. Bunda kadın örgütlerinin etkili direnişinin ve Dünya Sağlık Örgütü’nden gelen “fırça”nın etkisi oldu.

Buna karşılık, kürtaj yasa taslağında yer verilen, hekime kürtaj yapmama tercihini bir hak olarak tanıyan son düzenleme seküler tıp ortamına yönelik ciddi bir saldırıdır.

Hekimlik meslek etiğinin önemli kurallarından birisi mesleğin icrasında dini, siyasi, cinsiyete dayalı, etnik belirleyicilerin dışlanmasını ve hekimin tamamen bilimsel, mesleki, etik gereklilikler doğrultusunda hareket etmesi iken, kürtaj konusundaki bu yeni düzenleme hekimlere dini inançları üzerinden hasta seçme olanağını veriyor.

Bunun bir adım sonrası hekimlerin (yine din temelinde) cinsiyet kriterine göre hastalarını seçmeleri olacaktır. Muhtemelen bu durum da hastaların isteklerinin bu yönde olduğu gerekçesi üzerine dayandırılacaktır. Kürtaj konusunda “rahat” davranan hekimlerin, iyi bildiğimiz bugünkü tıp ortamı içinde fişlenmeye başlanmaları, kürtajı fiilen yasak duruma getirmeye yetecektir.

AKP’nin kürtaj başlığındaki hedefi, kadının (erkeğin iradesine rağmen) kendi gebeliği ve bedeni üzerindeki söz hakkını, ailenin fikir değiştirme durumundaki yeni iradesini, gebelikle sonuçlanan evlilik dışı ilişkilerde kadının gebeliği konusundaki karar hakkını ortadan kaldırmak yönündedir. Burada da İslami “cenin” argümanı geçerli kılınmaya çalışılmaktadır.

* * *

Bütün bu gelişmelerde en çok dikkat çekmemiz gereken nokta, AKP’nin bu kararlarını “büyük usta”nın (ki bu kavram neredeyse Führer ve Duçe kavramlarıyla eş anlamlı biçimde kullanılmaktadır) direktifleriyle alıyor oluşudur. Bilimsel ve mesleki alanlardaki karar oluşturma süreçlerinin konu hakkında tümüyle yetkisiz kişilerin ve ulemanın elinde toplanıyor oluşu hem devletin laik karakterini hem de toplumsal yaşamın seküler normlarını ortadan kaldırıcı niteliktedir.

* * *

Laikliği ve sekülerizmi yok eden bu gelişmelerin arkası, karşı çıkılmadığı takdirde gelecektir. Ve geleceğin ne olacağını gelişmelerden rahatsız olanların tahmin etmesi hiç de zor değildir.

Ancak bu işlerin üniversitelerde türbanlı eğitim talebiyle başladığını hatırlamak gerekir.

Daha iki yıl önce “yetmez, ama evet” diyenler bile şimdi nasıl AKP’nin hangi yaşam tarzını istediğinin ayırdına vardılarsa, kısa süre içinde kadınların gömlek kol uzunlukları İslamcı mahalle ve işyeri görevlileri tarafından belirlenmeye başlandığında türbanın bir özgürlük meselesi olmadığının da farkına varılmış olacak.

Bir özgürlük simgesi olarak sunulan türban, esas olarak dini referansların toplumsal yaşamda kabul ettirilmesinin ve laik cephenin dağıtılmasının ilk adımıydı.

Tıp ortamı açısından değerlendirdiğimizde, türban hekim adayının ve (artık hastanelerde, aile sağlığı merkezlerinde türbanla çalışıldığına göre) sağlık personelinin kendi dini ve hatta siyasi inançlarını deklare etmesinden başka bir anlama gelmez.

* * *

Tün bunların, öncelikle hekim örgütü tarafından, esas gündem maddelerinden birisi olarak ele alınması ve sağlık ortamının dincileştirilmesi ile nasıl mücadele edileceğinin belirlenmesi gereklilik gösteriyor.

Sorularımız şunlardır: Hekimler, dini inançlarının gereği olarak, hastalarını cinsiyetlerine göre seçmeye başladıklarında, okullarda öğrenciler cinsiyetlerine göre sınıflara dağıtıldığında ne yapılacaktır?

Ya da daha güncel iki soru: Hastanelerde ve okullarda türbanlı hekimler, hemşireler, öğretmenler dolaşıyorken kitle ve meslek örgütleri yasal duruma rağmen buna nasıl göz yummaktadır?

Yükseköğretim kurumlarına türbanla girme davranışıyla, kürtaj konusunda hekime dini inançları zemininde tercih hakkı tanıyan yasa arasındaki mesafe aslında oldukça kısadır.

Kürtaj konusundaki bu olumsuz gelişmenin önemli nedenlerinden birisinin, türban konusundaki sessiz kalış olduğunu kabul etmek gerekir.

Tabi bu konuda birincilik madalyasını CHP ve Kılıçdaroğlu hak ediyor. Ne de olsa 2010 referandumunun hemen arifesinde türbanla sorunlarının olmadığını AKP’yi bile şaşırtan bir el çabukluğuyla dile getiren onlardı.