AKP Soçi’de Esad’la el sıkıştı

Soçi’deki üçlü zirve sonrasında verilen fotoğraf: Putin’in bir yanında Ruhani, bir yanında Erdoğan.

Ama bir gün önce Esad Rusya yolcusu idi. Denilene göre uçuş Türkiye üzerindendi. Putin zirveye Esad’la hazırlanmak istemişti.

Rusya Suriye’ye dahil olduğundan beri adım adım ilerliyor. Ana hedefi ABD’nin bölgesel ve global hakimiyetini kırmaktı. Aslında Kırım’da bu yola koyulmuştu. Ama bunun için en uygun fırsatın Suriye olduğu kesindi. Yapılacak şey ABD ve Türkiye’nin Esad’ı indirme, Suriye’yi Libyalaştırma planını boşa çıkarmaktı. Suriye halkının direnişi önemliydi. Sonuçta istediğini elde etti.

Bu sahnede AKP göstermelim bir figürandır. Soçi fotoğrafına dahil olmayı, alınan kararlarda etkili olmak diye pazarlayabiliyor yalnızca.

Bu bakımdan en önemli adım Astana’da İran ve AKP’nin Rusya’nın hazırladığı deklarasyona imza atarak, Suriye’nin toprak bütünlüğünü, çok etnili ve dinli yapısını tanımaları olmuştu. İmzalanan metin Esad’ın savaşın başından beri uğrunda mücadele ettiği ilkelerden oluşuyordu.

AKP aslında o zaman yenilmiş ve o zaman Esad’ın elini sıkmıştı.

Ama tabi savaş ve siyaset düz bir doğrultuda ilerlemiyor. Altına imza atılan metinler eğer güç yetiyorsa savaş alanında ihlal edilebiliyor. AKP de ABD de bunu çok denediler. Hala da öyle. ABD’nin IŞİD’e silah aktarmaya devam ettiğini herkes biliyor.

Ancak muharebe alanında artık Hizbullah güçlerinin, Suriye ordusunun ve Rus uçaklarının borusu ötüyor.

Ocak sonundaki Astana’dan Kasım sonundaki Soçi’ye işte böyle gelindi.

AKP’nin Soçi’de yine Rusya tarafından önüne konulan ve aslında Astana deklarasyonunun bir tekrarı niteliğinde olan bu metne de imza atmaktan başka çaresi bulunmuyordu. Buradaki temel gelişme Suriye’yi temsil eden tüm etnik ve dini yapıların bir araya geleceği bir Suriye zirvesinin toplanmasının karara bağlanması oldu.

Bütün bu gelişmeleri AKP’nin Suriye politikasındaki hatalarını görerek doğru çizgiye gelmiş olduğu şeklinde açıklamak, hem Suriye’de yaşananları, yaşananlarda Rusya’nın rolünü ve Erdoğan’ı Putin’den özür dilemek zorunda bırakan koşulları hiç anlamamak hem de AKP’nin eline fırsat geçtiğinde ne işler çevirmiş olduğunu göz ardı eden bir irrasyonellik anlamına gelir.

Rusya AKP’ye kendisini iyi hissettirecek bir taktiği özellikle kullanıyor.

AKP YPG’nin Astana ve Cenevre görüşmelerine katılmasına itiraz ettiği gibi Suriye tarafları toplantısına katılmasına da itiraz edecektir. Belki bu kez de sözünün geçmesini sağlayabilir. Ancak bu tutum gerçeklikte herhangi bir şeyi değiştirmez. Şimdiye kadar değiştirmemiş olduğu gibi.

Kürtler artık Suriye’de özerkliği elde etmiş önemli bir aktördür. Bu gelişmeye ABD sürecin en başından beri YPG’yi Esad’a karşı kullanarak destek vermiş oldu. Esad ise Kürtleri artık savaş öncesi koşullara razı edemeyeceğinin farkında. Kürtlere statü kazandırmak Putin açısından da çok stratejik kazanım olacak. Dolayısıyla hangi tarafın gözlüğüyle bakılırsa bakılsın Kürt gerçekliğinin özerklikten daha aşağı bir konumda tarif edilmesi mümkün değil.

Bunu anlamayan, anlasa da çaresizce itiraz eden tek aktör her zaman olduğu gibi AKP.

Bundan sonra sıra anlaşılan İdlib’e gelecek. Zira Esad sürekli olarak AKP’yi bu bölgede işgalci diye niteliyor ve Deyrez Zor sonrasında İdlib’e askeri harekat sinyali veriyor. Soçi’de Putin’in “herkes biraz ödün vermeli” açıklaması belki de tam burada anlam kazanıyor ve hem AKP’yi hem de Esad’ı bunca tantana geride bırakıldıktan sonra bir çuval inciri berbat etmemeleri noktasında uyarıyor.

Ancak artık bütün bunlar bir bakıma yalnızca teferruattan ibaret.

Meselenin özü şudur:

Esad kazandı, AKP ve Erdoğan kaybetti.

Suriye temel olarak iki bölgeye ayrıldı: Esad ve Kürt bölgeleri. Şu anda Rojava’nın arkasında, farklı gerekçelerle olsa bile, hem ABD’nin hem de Rusya’nın desteği var. Afrin konusunun da Kürtlerin lehine çözülme ihtimali güçlü. Üstelik burada Esad’ın da AKP’nin yerine Kürtleri görmeyi tercih edeceği çok açık. Zaten Soçi deklarasyonuyla AKP Suriye sınırları içinde Esad’dan habersiz hareket etmeyeceğinin de sözünü vermiş oldu.

Dedik ya: Putin adım adım ilerliyor diye.

Irak’tan sonra, Suriye’nin kuzeyi de Kürtlerin bize güneyden komşu özerk bölgesi haline gelmiş durumda. Bütün bunlar sorunların tamamen çözüldüğü, Kürtlerin büyük güçler tarafından ortada bırakılmayacağı anlamına gelmiyor tabi ki ama, AKP dış politikasının nasıl tel tel döküldüğünü, AKP’nin büyük güçlere muhtaçlığının nasıl pekiştiğini çok açık biçimde gösteriyor. Üstelik kapitalist düzende her özerkleşme devletleşme yönünde kesin bir eğilimi ve bu zemin üzerinde de iç ve dış savaş potansiyelini ifade eder.

CHP ise her zaman olduğu gibi yine çakır keyif durumda. Kılıçdaroğlu diyor ki “Suriye konusunda bizim dediğimiz noktaya geldiler”. CHP’nin dediği noktada Kürt özerk bölgesi var mıydı acaba?

Bölgede bu gelişmeler olurken Türkiye var olan haliyle kendi Kürtlerini kesinlikle taşıyamaz ve Kürt sorunu var olan haliyle Türkiye’de kesinlikle çözülemez.

AKP’nin ve Türkiye’nin çözümsüzlükleri, kesin çözümü, yani sosyalizmi davet ediyor.