ABD, Belki de, Otomobil Şirketlerini Gözden Çıkarıyordur !

Krizin yarattığı hengameyi netliğe kavuşturmak bakımından, eski kuramsal katkıları şimdilerde özel olarak dikkate almakta yarar var. Düzenleme Okulu bunlardan birisi.

Bu ekolün önemli yazarlarından Aglietta kapitalist birikimi tanımlamak için üç önemli kategori geliştirmişti. Bunlardan birikim sistemi ekonomik üretim ilişkilerini, birikim rejimi ekonomik ilişkilerin sosyal, politik ilişkilerle birlikte oluşturduğu toplumsal formasyonu, düzenleme modu da emeğin ve teknolojinin örgütlenme biçimlerini tanımlıyordu. Birikim rejimi ile düzenleme modu arasındaki ilişkinin tarihsel biçimine hegemonik yapı deniyordu. Bu da politik-ideolojik sistemin yeniden üretilmesini içeriyordu. Dolayısıyla her kapitalist birikim sürecinin farklı evreleri özel hegemonik yapıları da gerektiriyordu.

Düzenleme Okulu'na göre birikim rejimi ile düzenleme modu arasında bir uyum yakalandığında, yani hegemonik bir yapı oluşturulabildiğinde, kapitalizm uzun dönemli bir genişleme dönemine girer. Bu uyum bozulduğunda ise sık ve derin krizlerle karakterize uzun durgunluk dönemi baş gösterir.

Böylece, kapitalist birikim rejimleri 1700'lerin sonlarından itibaren gözlenen Kondratief dalgalarıyla çakışan ve her birisinin ortalama ömrü 30 yıl civarında gerçekleşen devrevi değişkenlikler gösterirler.

Örneğin Fordist birikim rejimi, bant tipinde kütlesel üretim, büyük ölçekli işyerleri, ekonomide sanayinin ağırlığı, Keynezyen ilkelerle devletin ekonomiye ve sosyal politikalara müdahalesi, sendikaların toplu sözleşme sistemi üzerinden üretim ilişkilerinin sürdürülmesine razı edilmesi ile karakterizedir. Buna karşılık 1970'lerin ortasından itibaren içine girildiği düşünülen post-Fordizm ise, mikro elektronik teknolojiler, esnek üretim teknikleri, sendikaların toplumsal işlevinde azalma, devletin sosyal yönünün küçültülmesi ve salt askeri işlevlerle uyumlu tarzda yeniden yapılandırılması olarak kendisini ortaya koyar. Fordizm uzun bir genişleyen dalganın, post-Fordizm de daralan dalganın kapitalist birikim rejimleridir.

Adı üzerinde, Fordizm, otomobil endüstrisinin patronu Ford'un kendi fabrikasındaki uygulamalarıyla popülarite kazanmış ve kapitalistlere kar oranlarında uzun soluklu artış olanağı sağlamıştı. Fordist birikim rejimi sayesinde otomobil kütlesel olarak tüketilebilir olmuş, bu da kapitalizmi bir refah dönemine taşımıştı.

Esnek teknolojiler, esnek emek, esnek emek ilişkileri denilen ve kısaca post-Fordizm olarak adlandırılan yeni birikim rejiminin de elektronik sanayinin yanı sıra yine otomobil endüstrisinin öncülüğünde şekillendiğini akılda tutmalıyız.

Yani, yeni birikim rejimlerinin ortaya çıkışında otomobil endüstrisinin özel bir etkisi var. En azından son iki birikim rejimi için bu böyle. Otomobilin bu özel işlevi onun ve üretildiği sektörün bazı özellikleriyle ilişkili: Örneğin, otomobil, orta alt sınıfları da içine alan geniş toplum kesimlerinin özel tüketim nesnesidir. Otomobil endüstrisinin çok sayıdaki alt endüstrilerle doğrudan ilişkisi vardır. Bu sektörler hep birlikte geniş bir istihdam hacmi yaratırlar, kapitalizme dinamizm verirler, üretimleri ulusal gelir içinde önemli bir pay tutar. Otomobil yeni teknolojileri üzerinde taşıyan bir üründür.

Bütün bu nedenlerle, krizlerin etkisi de, reel sektör içinde ilk ve en açık biçimde otomobil sektöründe gözleniyor. Ayrıca, teknolojik gelişmedeki tıkanma otomobili verimli bir meta olmaktan çıkarabiliyor. Şimdi olduğu gibi. Ancak tersinden geçerli olan bir gerçek de var: Yeni bir birikim rejiminin ortaya çıkabilmesi için otomobil sektöründe, teknolojiyi, emek organizasyonunu, işçi-patron ilişkilerini yenileyen gelişmelere ihtiyaç duyuluyor.

Petrolün giderek kıtlaşıp, pahalılaştığı, petrol kullanımından kaynaklanan çevre kirliliğinin katlanılamaz boyutlar aldığı ve kapitalistler üzerinde de kabul edilemez bir maliyet kalemi oluşturmaya başladığı, otomobille ulaşımın kent yaşamını bir felaket haline getirdiği günümüz koşullarında, esnek teknolojiyle üretilse bile günümüz otomobilinin bütün bu sorunlara çözüm olamayacağı gayet açık.

O nedenle, eğer otomobil kütlesel bir meta olarak kapitalist üretim ilişkileri içindeki koç başı konumunu koruyacaksa, yeni nesil otomobillerin düşük maliyetle piyasaya sürülmesi zorunluluğu var. Bunlar petrolden başka kaynakları kullanan, çevreyi daha az kirleten, belki hız tutkusunun açığa çıkmasına izin vermeyecek, her bakımdan tasarruflu otomobiller olacak.

Daha uzun erimde ise kapitalizmin, kar oranlarını zıplatmak bakımından otomobil dışında başka bir kütlesel meta geliştirmesi gerekecek. Belki de elektronikle ilişkili ürünler (iletişim ürünleri) otomobili tahtından ilelebet indirecek.

Zaten her yeni birikim rejimi böyle bir zorlayıcı faktörle baş etme mücadelesinin ürünüdür ve kapitalizmin bütün krizleri, durgunlukları da bunun için bir fırsattır.

Sınıf mücadelesi faktörünü bir tarafa ayırarak son noktayı şöyle koyabiliriz: ABD'nin eski birikim rejiminin metalarını üreten otomobil firmalarını kurtarmak konusunda bu denli isteksiz davranmasının arkasında, belki de bu türden bir nesnel dinamiğin etkisi vardır.