19 Mayıs Samsun

Anadolu Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcıdır.

Üretim ilişkilerinin bir evresini kapatıp, yeni bir evresini açan siyasi hareketin deklarasyonudur.

Feodal, Asya Tipi, ne derseniz deyiniz, tarımsal sömürüye dayalı, dinin egemenliğinde, son yüz yılını batı kapitalizmine tam bir bağımlılıkla tüketmiş Osmanlı üretim tarzını yerle bir eden cüretin ilk adımıdır.

Saltanat ve hilafetle hesaplaşmak için modernist, batıcı bir çağrıdır.

Amasya, Erzurum, Sivas ve Ankara güzergahında devam edecek siyasal-askeri kalkışmanın ilk etabıdır.

Mustafa Kemal’in bu kısa turdan amacı, savaş için lazım gelen birikimi organize etmekti.

Kurtuluş savaşı ve Misak-ı Milli için önce Doğu’nun garantiye alınması, dolayısıyla Kürt aşiretleriyle mutabakat sağlanması gerekiyordu. Görüşme notlarından ve sonradan devam eden yazışmalardan da anlıyoruz ki, Mustafa Kemal Kürtleri ortak vatan projesine ikna edebilmek için, stratejisini, güncel meselenin İngilizleri birlikte püskürtmek olduğu noktasında kuruyor. Bununla birlikte de, sonrasında herkesin kendi bölgesinde özerk yaşayacağı sözünü veriyor. Kürtlerin desteğinin alınması bu söz üzerine mümkün oluyor.

Bu manada 19 Mayıs aynı zamanda bir Kürt politikasıdır.

19 Mayıs hem bir kopuşu, ileriye sıçramayı, hem de bir sıkıntıyı, sıkışmışlığı inşa eder.

Sıçramayı belirleyen Osmanlı feodalitesinin, bütün kurumlarıyla birlikte devrimci tarzda reddedilmesidir. İçinde işgal, din, halifelik ve saltanat vardır. İşgale karşı antiilhak (antiemperyalist değil) kurtuluş savaşı örgütlenir. Sovyet desteğini alacak kadar önemlidir. Halifeliğe karşı dünyevi, laik ve seküler bir toplumsallığın inşası hedeflenir. Padişahın karşısına millet ve Meclis ile çıkılır.

Bugün dincilerin, Osmanlıcıların, AKP’nin Cumhuriyet’ten nefret etmelerinin nedeni budur. Osmanlı’da din ile padişahlık birbirlerini tamamlayan yapılar olduklar için dinci bir cumhuriyet kurmak ve tepesine de padişah olarak Erdoğan’ı oturtmak istiyorlar.

Bu düşüncelerini Cumhuriyet’i yıkmadan gerçekleştiremezler. Hesaplaşma o nedenle sert ve 19 Mayıs’taki siyasal yönelimin ne denli radikal olduğunun da bir göstergesi.

Ancak dedik ya, 19 Mayıs aynı zamanda bir sıkışmadır. Ortada sıçrama ile sıkışmanın diyalektik birliği söz konusudur. 19 Mayıs’ın Osmanlı karşısındaki kopuşçuluğu, gelecek üretim tarzı, yani sosyalizm ve esasen sosyalizmin derdi olan laiklik, eşitlik, bağımsızlık değerleri açısından sıkıntı yaratan bir genetik şifreyle kilitlenmiştir.

19 Mayıs Anadolu’yu bir sıçramaya doğru hazırlarken, içine yerleştiği sınıfsal belirlenimler nedeniyle kendi sıkışıklığını da hazırlamıştır. Mustafa Kemal ve ekibi feodal üretim tarzına karşı burjuva siyaseti tarafından belirlenmiş oldukları, batı kapitalizmini, burjuva modernitesini değer olarak bildikleri için Türkiye’nin sıkışıklığını inşa ettiler.

Gericilik, Kürt sorunu, neoliberalizm bu sıkışıklıktan fışkırdı.

Ulaşmayı hedefledikleri Batı tarzında bir toplumsallıktı. Böyle olduğu için olmayan burjuvaziyi yaratma görevini bile üstlendiler.

Osmanlı feodalitesi karşısında devrimci, Sovyet Sosyalizmi karşısında ve İzmir İktisat Kongresi’ndeki tercihleriyle gerideydiler.

19 Mayıs harekâtı laiklik, bağımsızlık gibi siyasi kriterlerin gerektirdiği tarihsel-toplumsal gerçekliğin asgari sınırlarını çizer. Onun gerisinde bu kavramlarının anlamı ve solun ayağını basacağı zemin tamamen yiter.  

Ancak, bu zemin aynı zamanda, laiklik ve bağımsızlığı gerçek kimliğine kavuşturmak, halka mal etmek, eşitlikçi bir sınıfsal bağlama taşımak bakımından da aşılması gereken gerçekliktir.

Bugün Türkiye’yi AKP’den, dinci faşizmden kurtarmak için 19 Mayıs’a geri dönmek değil, sosyalizm mücadelesini örgütlemek gerekiyor.