Küba’da şu çılgın Türkler

Gözde Kök'ün “Küba'da şu çılgın Türkler” başlıklı yazısı 12 Şubat 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Ülkemizde Küba’yı görmek isteyen çok sayıda kişi arasından maddi imkanları elverip de bunu başarabilenlere zaman zaman eşlik etmek muazzam gözlem olanakları yaratıyor, tabi yüreği kaldırabilene. Yüreği kaldırabilene diyorum çünkü iki farklı dünyanın buluştuğu anda hem Küba’ya dostane duygularla yaklaşan ve Küba sosyalizmini anlamaya çalışan biri, hem de içinde yetiştiği toplumun çelişkilerinden doğan algılama biçimlerine aşina biri olarak zorlu bir konumunuz oluyor. Türkiyelilerin karşılaştıkları olgu ve durumlara ilişkin yaptıkları yorumlara canınız sıkılıyor bazen.

Soğukkanlı bir bakış açısıyla, onca olanaksızlığın ortasında sosyalizmin insana ve toplumsal hayata kazandırdıklarını gören ve bundan heyecan duyan çok sayıda insan var. Öte yandan gidenlerin ortalamasına bakıldığında başka bir eğilim de azımsanmayacak bir ağırlık kazanıyor.

Bu eğilim, Küba’da attıkları her adımda farkında olmadan, hayatları boyunca sosyalizme karşı biriktirdikleri önyargılara delil arayanlarda temsil oluyor. Bu kişilere ilişkin söylenebilecek en genel şey tüketim olanakları geniş, son yıllarda yurtdışına pek çok turistik seyahate katılmış, sıranın Küba’ya geldiğini düşünen insanlar oldukları. Zihinlerinde Küba yoksul, nostaljik unsurlar barındırması bakımından sevimli bir ülke, gençliklerinde belki de heyecanlandıkları Küba Devrimi kaçınılmaz olarak baskıcı olması bakımından çağa ayak uyduramamış, miyadını doldurmak üzere olan bir rejim. Fidel ölmeden bir görmek lazım…

Bu insanlar Küba’da geçirdikleri günler boyunca çeşitli gitgeller yaşıyorlar: İnsanlar ne kadar rahat, ne kadar mutlu görünüyor. Geçtiğimiz sokakların her birinde yükselen müzik sesleri... Çocuklar zencisi, beyazı tertemiz okul formaları içinde el ele koşuşturuyor. Kadınlar açık saçık elbiseleri, büyük bir güvenle, kaygısız yürüyorlar. Demek ki yoksul ama mutlular, ne de olsa Latin ülkesi... Mutlaka bir polis denetimi olmalı, sokaklarda çok az polis görünüyor ama komünist ülke burası, kontrol etmeden nasıl ayakta kalacaksın. Bu arada, geçen gün görüştüğümüz genç kadın doktora maaşını sorduk, o kadar düşük ki, inanamazsınız. Sen onca yıl oku sonra, üç kuruşa çalış... Devlet bütün sosyal hakları güvence altına alıyormuş, eğitim, sağlık her kademede tamamen ücretsizmiş. İyi de sosyalizm halkına refah getirseydi, bizim gittiğimiz yerlerde etrafımızı sarıp bir şeyler satmaya çalışanlar, para isteyenler olur muydu?... Duvarlarda çeşitli insanların fotoğrafları ve galiba yaşam öykülerinden oluşan küçük ilanlar var. Bu hafta sonu genel seçimlerde aday gösterilenlermiş onlar. Her mahallede, her işyerinde toplantılar yapılıyormuş, farklı meslek gruplarını ve toplumsal kesimleri temsil edecek biçimde halk tarafından belirleniyormuş adaylar... Komünist Parti aday göstermiyormuş. Rehber öyle söylüyor. İyi de neden tek parti var? Neden sosyalizme karşı olan bir parti seçimlere giremiyor? Hepsi mi ABD’den para alıyor canım bu muhaliflerin?... Yakın zamanda dünyanın ilk akciğer kanseri aşısını geliştirmişler. Sağlık göstergelerinde en ileri ülkelerle yarışıyorlarmış. İyi güzel de, geçen otelden internete girdim, bir saate bir e-mail gönderemedim. Cep telefonu ile konuşmak ateş pahası, bakalım bizim bu ayki fatura ne kadar gelecek. Çağın gerisinde kalmış bunlar.

Bu gitgellerden bir türlü Küba’ya ilişkin sağlıklı ve bütüncül bir çerçeve çıkmıyor. Birkaç önemli nokta bütünüyle görmezden gelindiği için... Evet, Küba’da gündelik hayatın idamesi zor, tüketim olanakları sınırlı, ama Küba’da yaşam standardı belli bir insani çıtanın gerisine düşmüyor. Ve onların sahip olduklarını hayal bile edemeyecek milyonlarca insan yaşıyor dünyada.

Son teknolojiyle aşılar üretiliyor, doğru düzgün internet yok. Bu nasıl iş? E çünkü Küba’nın toplumsal öncelikleri var. Kaynakların kullanımı ve paylaşımı bizdeki gibi anarşik ve adaletsiz değil, toplum yararına belli öncelikler doğrultusunda planlanıyor. İnternet hızlı olsun, tamam, buna itirazım yok, Kübalılar da bunu istiyor. Ama lütfen Küba’da neden AVM yok demeyin artık!

Bir başka unutulan şey de şu: Küba son derece sınırlı kaynaklarıyla, 59 öncesinden devraldığı azgelişmişlik mirasına ve yanıbaşındaki dev düşmana rağmen mücadele halinde olan bir ülke. Bir toplum daha iyi yaşamak için topyekun mücadele eder mi? Onlara göre mücadele dediğin bireysel olur, daha fazla kazanmak için...

Peki ya devlet baskısı? Küba’nın sosyalist demokrasisine ilişkin söylenecek çok şey var. Eksiklerine rağmen katılımcılığıyla mevcut tüm burjuva demokrasilerine taş çıkartır. Ama bunu bir kenara bırakalım: Türkiye’den gidip de Küba’da bizi gizlendikleri yerden gözetleyen polis aramak biraz ayıp olmuyor mu?