Harvey kasırgası geçen hafta ABD’nin Teksas eyaletini ve ABD’nin dördüncü büyük kenti olan Houston’u çok kötü vurdu. Kasırganın getirdiği son yüzyılın en şiddetli yağışı Houston’u adeta bir göle çevirdi. Aşağıdaki Harvey’den önce ve sonra Houston’un uydu fotoğrafları karşılaştırılırsa felaketin büyüklüğü daha iyi anlaşılır.
Kasırga ABD’de her zaman olduğu gibi başta kent yoksullarını vurdu ve geride 60 can kaybı bıraktı. İki yüz bin ev hasar gördü. İnsanlar evlerin içinde bellerine kadar suyun içinde beklemek zorunda kaldılar.
2005’te New Orleans’ı vuran Katrina kasırgası kentten kaçamayan iki bine yakın kişinin boğularak ölmesine yol açmıştı ve aynı kasırganın Küba’da sadece bir kişinin kaybıyla sonuçlanması, sosyalizm ve kapitalizm arasındaki farkı göstermesi açısından ibret vericiydi.
Harvey ise bu kadar can kaybına yol açmadı ama verdiği hasar çok büyük ve parasal karşılığının 180 milyar dolara ulaştığı tahmin ediliyor. ABD’deki bütçe açığının 440 milyar dolar civarında olduğu düşünülürse rakamın ABD için bile büyük olduğu anlaşılacaktır.
Öte yandan bu felaketler dizisinin bir süredir konu ettiğimiz ABD orta sınıfının çöküşünü hızlandırdığını, emekçi sınıfları daha da yoksullaştırdığı çok açık.
Teksas eyaletinin uğradığı bu felaketin iklim değişikliği ile ilişkisi var mıydı? Uzmanlar kesin kanıtlar olmamakla birlikte iklim değişikliği ile ilişki kurulabileceğini söylüyorlar.
Kömür ve petrol ürünlerinin sanayi tarafından çok yoğun ve önlemsiz kullanılmasının son yüz yıl içinde sera gazlarının yüzdesinin artmasına ve bunun denizlerin ve atmosferin ısınmasına yol açtığı biliniyor.
Her yarım derecelik ısınma atmosferde suyun tutuluşunu %3 kadar artırıyor. Meksika Körfezi’nde denizin ise bu yıl 1,5 santigrat kadar ortalamanın üstünde sıcak olduğu söyleniyor. Yağışın bu kadar şiddetli olması buna bağlanıyor. Ayrıca kasırganın adeta Houston üzerinde demirleyişi ve uzun bir süre denizden çektiği suyu şehre pompalamasının da iklim değişikliği ile ilgili olabileceği bildiriliyor.
Felaket dizisi Harvey ile bitmedi, aşağıdaki uydu fotoğrafında bu haftasonu Küba’yı geçerek Florida’ya ulaşacak, adeta havaalanına iniş yapmak için sıraya girmiş uçaklar gibi dizilen İrma ve Jose kasırgaları gözüküyor.
Trump yönetiminin daha geçen ay dünya sıcaklık artışını 1,5 derecede sınırlamayı amaçlayan Paris İklim Anlaşması’ndan ABD’yi çektiğini biliyoruz. Sera gazlarının %18 kadarı ABD, %20’si Çin ve %12’si AB tarafından üretiliyor.
Paris İklim Anlaşması zaten oldukça ılımlı ve sonuçta tekellerin çıkarlarını koruyan bir anlaşma, ABD buna bile tahammül edemiyor. Tekellerin masraftan kaçınma ve otomobil endüstrisinde olduğu gibi pazarlarını koruma kaygısının dışında, buzların erimesiyle açılan toprakları işletmeye başladıkları söyleniyor.
Sonuçta ABD halkı, ABD kapitalizminin yarattığı ve kurutmak için kılını kıpırdatmadığı bir bataklığa gömülüyor.
Karayiplerin yoksul halkları ve Küba sosyalizminin, oluşmasında hiç katkıları olmadığı bu iklim değişikliğinden nasıl olumsuz etkilendiklerini ise biliyor ve elimizden geldiğince dayanışmaya çalışıyoruz.
1990’larda Sovyetler Birliği çözüldüğünde çok büyük bir ideolojik gerilik yaşandı. Bütün olan kuram küçük küçük parçalara ayrıldı. Sosyalizm mücadelesinden kopanların kimisi çevreci, kimisi insan, kimisi kadın, kimisi tüketici haklarıcı oldu.
Şimdi sosyalizm, bir ana olarak, kendisinden kopan bütün mücadeleleri kucağına çağırıyor.
Dünyanın geleceği için, aynı anda değil şüphesiz, ama bütün dünyanın sosyalizme geçmesi gerekiyor.
Ve bu mümkün.