‘Beyaz Türk’ ve ‘Apolitik Gençlik’ efsanelerinin çöküşü

Türkiye’de 10 gündür yaşanan büyük isyan siyasi ve toplumsal pek çok meseleye dair algıları değiştirdi. Çok farklı kesimlerden yüzbinlerce insanın sokaklara çıkması, memleketten ümidini kesmiş ya da kesmek üzere olan nice insana umut verdi. Anaakım medyanın AKP iktidarıyla girdiği ahlaksız ilişki tüm açıklığıyla teşhir edildi. Medyanın ve siyasetin dili değişti ‘çapulcuların’ en azından bir kısmı haklı ve meşru protesto gösterilerini yapan ‘çevreciler’ haline geliverdiler. Birkaç hafta öncesine kadar başkanlık hayalleri gören Tayyip Erdoğan’ı yedirip yedirmeme meselesi açıktan konuşulur oldu.

Tüm bu değişimler içinde ayrıca önemli bir şey oldu. Türkiye toplumuna dair güncel değerlendirmelerde öne çıkan iki önkabul, ‘beyaz Türk’ ve ‘apolitik gençlik’, yerle bir oldu. ‘Beyaz Türk’ lafzı esasen toplumun tuzu kuru, keyfi yerinde kesimlerinden bahsetmek için kullanılan bir psödo-kavram olarak doğmuştu. Toplumun iktisadi ve sosyal olarak ayrıcalıklı kesimlerine göndermek yaptığı ölçüde de sınıfsal bir içeriği vardı, ancak zamanla kavramın anlamı değişti. Mağduriyet söylemini siyasi kampanyasının en önemli bileşenlerinden biri yapan İslamcıların ve onlara destek veren liberallerin desteğiyle sınıfsal boyutu azaldı ve ‘beyaz Türk’ şehirli, laik, Kemalist Türk haline geldi. ‘Beyaz Türk’ün bu yeni anlamının kısa sürede tutmasının bir nedeni de Türk siyasetini analiz ederken en çok kullanılan genel çerçeve olan merkez-çevre analiziyle olan uyumuydu. ‘Beyaz Türkler’ merkezdekilerdi onların karşısında, yani çevrede Cumhuriyet kurulduğundan beri mağdur olmuş, ülke yönetiminden dışlanmış, dini vecibelerini diledikleri gibi yerine getirmeleri engellenmiş dindar toplum kesimleri vardı. Hatta ‘beyaz Türkler’ haricindekilerin ülkenin zencileri, yani gadre uğramış, ayrımcılığa maruz kalmış kesimler olduğu bile söylendi.

Zaten başından beri müphem olan ‘beyaz Türk’ ibaresi sınıfsal içeriğinden soyutlanınca iyice anlamsız hale geldi. Örneğin, aldığı maaşla zar zor geçinen bir emekli öğretmen Cumhuriyet gazetesi okuduğu ve CHP’ye oy verdiği için ‘beyaz Türk’ olurken, AKP iktidarında ihaleden ihaleye koşan zengin bir işadamı dindar olduğu ve karısı başörtülü olduğu için Türkiye’nin zencilerinden oluvermişti!

İddiaya göre ‘beyaz Türkler’ iktidara en çok içki, kılık kıyafet gibi hayat tarzı mevzularında ve tabii Atatürk’le ilgili konularda öfkelilerdi. Bir özellikleri de protestolarını evde oturup TV karşısında haber izlerken küfrederek yapmalarıydı. Ancak çok nadiren, Cumhuriyet Mitingleri gibi izinli gösteriler için sokağa inerler, tabii oralara da militarist bir siyasi söylem hakim olurdu. ‘Beyaz Türk’ ibaresindeki ‘Türk’ün altını çizdiği gibi, Kürt düşmanlığı siyasi konumlarının en büyük belirleyenlerinden biriydi.

Yaşanan ‘Haziran İsyanı’ ‘beyaz Türk’ efsanesinin kofluğunu tüm çıplaklığıyla gösterdi. Gördük ki böyle adlandırılan insanlar hayat tarzları konusunda endişeliydiler ama bu endişelerini başka kaygı ve taleplerle de birleştirebiliyorlardı. İzinsiz gösterilere de -hem de ne izinsiz sabaha karşı 3’te Çukurambar’dan Meclis’e yürümek ABD büyükelçiliğine 100 metre mesafeye barikat kurmak!- katıldılar bir gün polis saldırısına uğrayıp gaza boğulduktan sonra ertesi gün yine çoluk çocuk sokağa döküldüler. Gezi Parkı’nda görüldüğü üzere, çevrecilerle, sosyalist örgütlerle, LGBT bireylerle, taraftar gruplarıyla bir arada olmaktan gocunmadılar. Kürt düşmanlığı yapmadılar. Bırakın ‘ordu göreve’ pankartları ve sloganlarını, ordunun olaylar ne düşündüğünü merak etmediler bile.

Taksim’den Türkiye’ye yayılan isyan dalgası başka bir popüler klişeyi de yıktı: ‘apolitik gençlik’. Bu klişe, günümüz gençlerinin siyasetle ilgilenmediğini, iflah olmaz biçimde bireyci olduğunu varsayıyordu. Öyle ya, bunlar 12 Eylül sonrası siyasal kültürünün iyice kök saldığı bir dönemde yetişen bir kuşaktı üstelik 10 yıllık bir AKP iktidarına maruz kalmışlardı. İnternet ve cep telefonu bağımlısıydılar bilgisayar oyunu oynamaktan kitap okumaya vakitleri yoktu. AVM’lerde takılmaktan sokağa çıkmaya fırsat bulamıyorlardı protesto amaçlı sokağa çıkmaları düşünülemezdi bile.
Yaşadığımız günler gösterdi ki, apolitik gençlik varsayımı da yüzeysel gözlemlerimize dayanmaktaydı. Bu gençler sokağa çıktılar, bir kısmı basbayağı siyasal olan taleplerini dile getirdiler. Kah futbol tezahüratlarından devşirilmiş sloganlarıyla makara yaptılar, kah Twitter’dan eylem organize ettiler kah ellerindeki biraları Erdoğan’ın şerefine kaldırdılar, kah barikatların hemen arkasında durup biber gazı kapsüllerini polise geri attılar.
Gezi Parkı direnişi sonrası tüm ülkeye yayılan eylemlerin yansıttığı müthiş renkli kompozisyon şimdiden hatırı sayılır zaferler kazandı. AKP, toplumu biz ve onlar üzerinden bölmek üzerine kurduğu siyasetin bir bedeli olduğunu gördü. Korku duvarı aşıldı insanlar iktidarın halkın üzerine saldığı polislere rağmen sokakları ısrarla doldurdular. İsyana katılanların sahip olduğu büyük çeşitliliğe karşın temel siyasi taleplerde uzlaşma sağlandı. Mesela Ankara’da şöyle bir sahne yaşandı: yüzleri poşuyla sarılı halde zafer işareti yapan 15 kişilik bir Kürt öğrenci grubuna elinde bayrak olan orta yaşlı bir kadın balkondan gülümseyerek ve zafer işareti yaparak karşılık verdi. Yani, biz bir araya geldik.

Şimdi onlar düşünsün.