Bu ablukayı kadınlar dağıtır

Haftasonu memleketim Bolu’nun devrimci ilçesi Kıbrıscık’taydım. Karagöl Festivali’nin 25’incisi düzenlendi. Selda Bağcan bir konser vererek derinlikli sesiyle, dokunaklı türküleriyle yaylayı doldurdu.

Kıbrıscık Belediye Başkanı Doğan Dağ’ın davetini kırmayan Bağcan, Bolu’nun her yerinden, Nallıhan’dan, Beypazarı’ndan, hatta büyük şehirlerden gelen binlerce kişiyi coşturdu. Doğan Dağ’ı sahneden “Dağ gibi başkan” diye selamlarken de çok büyük alkış aldı, “Uğurlar olsun”u, “Kızıldere”yi, “Sarı saçlım mavi gözlüm”ü, “Yuh yuh”u söylerken de.

Ama en büyük alkış, ölüm yıldönümünde Ali İsmail Korkmaz’ı andığında koptu.

Sahneyi izlediğim kadar coşkulu kalabalığa da göz gezdirdim. Kadınlar sayıca erkeklerden fazlaydı. Kıbrıscık’ın kadınları “güçlü”dür zaten, kimse onlara geri dur diyemez. Genciyle yaşlısıyla Kıbrıscık’ın şalvarlı, yazmalı, yaşmaklı kadınları Bağcan’ın can verdiği türkülere eşlik etti.

Tabii diğer ilçelerden, merkezden, başka illerden de pek çok genç kadın oradaydı. Bolca kızlı erkekli halaylar çekildi.

Kadınların AKP’nin ablukasına boyun eğmeyeceğinin bir simgesi gibiydi Köroğlu Dağları’nın eteklerindeki bu manzara.

***

Evet ortada bir abluka var ve iktidar kadınları sosyal hayattan kazımak konusunda mesafe alamamış değil.

4+4+4 denen sistem değişikliği sonucu 2014’te 36 bin kız öğrenci ortaokuldan sonra liseye kayıt yaptırmadı.

Devletin resmi rakamlarına göreyse AKP iktidara gelmeden iki yıl önce 20-24 yaş aralığındaki kadın işsizlik oranı yüzde 13 iken bu günümüzde yüzde 24’e çıkmış durumda. AKP iktidarından iki yıl önce 25-29 yaş aralığındaki kadınlarda işsizlik oranı yüzde 7,5 iken aynı oran günümüzde ise iki katından fazlasına çıkmış: Yüzde 17.

Erkeklerde durum nedir diye soracak olursanız, onların işsizlik oranlarında göreli bir iyileşme var.

Bunlara ek olarak AKP’nin ulusal eğitim sistemini iyice iğfal ederek şu anda çok küçük yaşta olanları gerici bir tornadan geçirmeyi amaçladığını biliyoruz.

***

Tüm bunlar olurken yine de memleketin genç kadınları bayrak göstermeye devam ediyor, yeri geldi mi erkeklerin elde edemediği başarılara ulaşıyor. Bunun en belirgin olduğu alan da spor.

Türkiye’de spor deyince akla futbol geliyor ve futboldaki manzara milyonlarca sporseveri bu ülkenin milli takımından soğutmuş durumda. Zira memleketin sermaye düzeni ve siyasi nizamı futbolu o denli iğfal etmiş halde ki pek çok yurttaş milli takıma bakınca haklı olarak ulusal bir takımı değil, Tayyipspor’u görüyor.

Fatih Terim’in adını taşıyan stadın açılışındaki gösteri maçında RTE sahaya çıkıyor ve birkaç gün sonraki cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili propaganda afişleri gölgesinde abidik gubidik goller atıyor. Avrupa Şampiyonası’nda dökülen milli takımın reklam yıldızı topçusu tribünler tarafından yuhalandığında buna tepki Saray’dan geliyor.  

Türk Hava Yolları’nın muazzam bir bedel karşılığı sponsoru olduğu Barcelona’da oynayan (daha doğrusu oynayamayan) sakallı ve hafif göbekli Arda Turan, milli takım en nihayetinde bir maç kazanmayı başardığında “Annemi yeterince ağlattılar. Herkesten tek tek hesabını soracağım. Koşmayabilirim, şişman olabilirim ama karakterime laf ettirmem” diye açıklama yapıyor.

Boyuna bakmadan kabadayı rolü oynamaya çalışan aynı arkadaş turnuvadan bir ay önce Instagram’da kendisini şov yapmakla ve futbolunu geliştirmemekle eleştiren takipçisini ise “seni bulucam show nasıl olucak goruceksin!!!” diye tehdit ediyor (Türkçesini düzeltmedim).

Avrupa Şampiyonası’nın en çok para alan üçüncü, ülkelerin GSMH’si ile oranlandığında ise en çok para alan birinci teknik direktörü Fatih Terim fark yenilen İspanya maçı sonrası turnuvaya “ülke olarak iyi hazırlanamadığımızı” söylüyor. TRT’nin bizim vergilerimizden ayda 278 bin lira verdiği spiker maçı anlatırken takımı yuhalayan taraftarlara veryansın ediyor.

Çekler mağlup edilince ise Fatih Terim “Ne olursa olsun ülkedeki her insan milli takımıyla gurur duymuştur. En azından bir kısmı” diyerek toplumun “diğer” kısmına laf çarpıyor. Terim kadar kibar olmayan Burak Yılmaz ise gol attıktan sonra hepimize kolunu gösteriyor.

Toplumun bir kısmı adım adım Tayyipleşiyordu, birinciliği futbol âlemine verdiler. Haramiler düzeninde saygınlık korkutarak kazanılmaya çalışılıyor, eleştirenler bağırarak susturulmak isteniyor. Gerçek yurtseverlerin vatan hainliğiyle itham edilmesi de cabası.

Bu dünya aynı zamanda erkeklerin dünyası. Hoyratlığıyla, kabalığıyla, tahammülsüzlüğüyle “sapına kadar” maço bir dünya.

***

Ancak sporda da bu ablukayı kadınlar kırıyor. Bu bir tesadüf olamaz.

Güneş yüzlü kızımız Ayşe Begüm Onbaşı dünya jimnastik şampiyonasında 15-17 yaş kategorisinde dünya şampiyonu oluyor. Pazarda giysi satarak geçimlerini sürdüren emekçi bir anne babanın güneş yüzlü kızları Ayşe Begüm henüz 15 yaşında.

Triatlet (triatlon sporcusu) İpek Onaran elemede birinci olup dünya şampiyonasına kazanma hakkı elde ediyor.

Okul sporları olimpiyatı ISF Gymnasiade’de ise Funda Tükenmez, Aynur Erge, Nur Çınar, Şule Kabak, Kadriye Aksoy, Merve Pul, Ayşegül Özbege güreşte rakiplerini yere çalarak altın madalya, Cansu Aksoy ise gümüş alıyor.

***

G.Kore’de dünya şampiyonu olduktan sonra Ayşe Begüm Onbaşı’yı RTE’nin telefonla arayıp tebrik ettiğini yazdı gazeteler.

Kimbilir nasıl da istemeye istemeye yapmıştır o aramayı.