Apo ile görüşenler tutuklanır mı?

Ahmet Abakay'ın “Apo ile görüşenler tutuklanır mı?” başlıklı yazısı 20 Şubat 2013 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Apo ile görüşenler tutuklanır mı?

Ülkemizde siyasetçiye, ülkeyi yönetenlere güven yok.Kimse onların söylediğine inanmıyor.Çünkü genel kanı “yalan” söyledikleri.Dün dediğinin tersini bugün söylüyorlar ve utanmıyorlar da.

Yöneticiler için bunun riski de yok.Çünkü biliyorlar ki hesap vermeyecekler.Yönetimde oldukları sürece hazine, ihale, TBMM, şu, bu denetimlerindeyse oltanın ucuna konulacak küçük yemlerle kendilerini alkışlatacaklar. Ya da okuyacakları bir iki dini şiirle, efsaneyle, ayetle seçmenin alkışını da alacaklar oyunu da.

Başbakan Mardin dolaylarında konuştu: “Terörün çözümü ve silahların susması için bir süreci başlattık, destek verin.”

Bu arada, başkanlık sistemini öngören AKP anayasası için BDP’den destek istiyor, “Ben risk alıyorum, sen de al!” diyor.

Şiddetin, terörün bitmesine, silahların susmasına insan olan kim itiraz edebilir.

Sorun güvenilir, inanılır olabilmek. Geçmişte uygulamalarınızla bu algıyı yaratamamışsanız kimse inanmaz.

Çünkü kısa süre önce yeni Anayasa için bugün destek istediğiniz, “Sen de risk al” dediğiniz BDP yöneticilerini, “Terör örgütü ile arana mesafe koy, koymayacaksan da dağa çık, Kandil’e git!” diye ağır bir şekilde azarlamadınız mı?

Eee, şimdi ne oldu?

O “terör” örgütü ile al takke ver külah siz görüşüyorsunuz. Hem de liderleriyle, üst yöneticileriyle.

Görüşün görüşün, iyi yapıyorsunuz da, destek istediğiniz BDP başkanları size deseler ki: “Başbakan Başbakan, terör örgütü ile arana mesafe koy, mesafe koymayacaksan git dağa çık. (Hadi yumuşatalım.) Git Katar’a yerleş ya da El Beşir’in yanına git. PKK ile ne bu kadar muhabbet, ne bu ayak “

Haklı olmazlar mı?

Ya da sizin bir süre sonra bir miting meydanında elinize urgan alıp çıkmayacağınızın, yeniden idam sehpaları vaad etmeyeceğinizin garantisi ne?

Çünkü daha bir iki ay önce bunu yaptınız.

Konu, güven. Tutarlı olmak.

İktidarın izlediği politika gösteriyor ki, PKK’nın fiilen legalleştiği bir süreç yaşanıyor. Silahların bırakılması, barışa varılması için bu yolun izlendiği ileri sürülüyor. Başkanlık sistemi de Apo’nun izni, BDP’nin oyları ile gerçekleşirse yeme de yanında yat. Sonra istediğiniz zaman çanak çömlek patlatırsınız.

Öcalan artık aynı masanın ortağı, ferdi, aileden biri sayılıyor.

Bu da tamam.

Öcalan ve silah arkadaşları ile -”terör” örgütü ile- görüşmek, ricalarda bulunmak, ortak noktalara varmak, uzlaşmak, ülke için, halklar için birlikte bir şeyler yapmak yasak da değil, illegal de.

Bu kötü bir şey de değil. Ancaaak...

O zaman, sayıları 700’e yaklaşan üniversite öğrencileri neden aylardır, yıllardır içeride. Bu gençlerin sınavları, vizeleri geçti, yıl kaybettiler, üniversite yönetimleri okullardan atmak için canla başla çalışıyorlar.

Üstelik bu çocukların siz ülke yöneticileri gibi, “terör” örgütünün lider, yönetici kadrolarıyla bir araya gelip, çay kahve içip muhabbet edecek kadar yakınlıkları da hiç olmadı.

Sadece yasal, legal toplantılara katılmışlar, parasız eğitim istemişler, puşi takmışlar, müzik-tiyatro için bilet almışlar, satmışlar, bu etkinliklere gitmişler.
Silah yok, şiddet yok, üstüne üstlük bir de dayak, gaz yemişler, bu yetmemiş içeri atılmışlar.

Ya yıllardır cezaevlerinde tutulan, sayıları şimdilik 69 olan gazetecilere, yazarlara, avukatlara, seçilmiş yerel yöneticilere diyeceğiz? Bunlar da haksız, hukuksuz şekilde terör örgütü elemanları olmaktan, örgüt propagandası yapmaktan içerideler.

Bu ne ayak böyle?

Bu çelişkiyi, rezaleti, hukuksuzluğu, çifte standartı, bu ülke insanlarına anlatacak bir başbakana ihtiyaç yok mu?

Bu zulme, haksızlığa, hukuksuzluğa kararlarıyla yanıt verecek yargıya, yargıçlara ihtiyaç yok mu?

Başbakan Mardin’de ne diyor? “Silahların susması, fikirlerin ve siyasetin konuşması için yüreğimizi ortaya koyduk.”

Bu sözlere yakınınızdakiler dışında kimse inanmıyor.

Çünkü bu öğrenciler, gazeteciler, avukatlar başta olmak üzere çok sayıda insan sadece “fikirleri” konuşturdukları için içerideler.

Eğer bu ülkede fikirler ve siyaset konuşacaksa bu sözünü ettiğim kişilerin derhal cezaevlerinden çıkarılması gerekir.

Ey savcılar, yargıçlar, mahkemeler, Başbakanın da vurguladığı bu değerlendirmeler ışığında ya bu sözünü ettiğim tutuklular serbest bırakılmalı ya da “terör” örgütü ile arasına mesafe koymayan, bu örgüt yöneticileri ile görüşmeler yapan, ortak düşünce üreten, kamuoyunda bunun propagandasını yapan, yaptıran, uzlaşma, birlik beraberlik arayanlar ülke yöneticileri, derhal tutuklanarak içeri atılmalıdır.

Eğer hukuk varsa herkese eşit uygulamak zorunludur.