'Artık cumhuriyet de sadece son devrimci zümrenin işidir öyleyse. O, bütün zümreleri ortadan kaldırarak kendi zümresini de ortadan kaldıracaktır.'

Zümre'nin yükselişi ve düşüşü

Zümre topluluk-camia anlamını taşıyor ama bizde “ayrıcalık” ile birlikte akla geliyor. Ayrıcalığı yoksa zümrenin bir anlamı da yoktur. Yani “sınıf” anlamı var ve bizde üst sınıftır. Sermaye zümresinden söz ediyoruz. 

“Milli zümre”miz üzerine yapılan çalışmalardan biri Atilla Oral imzasını taşıyor. “Şakir Zümre; İlk Türk Girişimci”, başlığı budur. Yakın zamanda, 2012 yılında yayınlanmış. Bilmiyordum, Cansu Fırıncı yoldaşım devlet kütüphanesinden bir örneğine erişmiş, bana da yolladı. Borcum var.

Bu arada toplayıcı arşivcilerimize de borçlarımız var. Örnek verelim; Haluk Oral (Nazım Hikmet’in Yolculuğu), Sacit Kutlu (Didar-ı Hürriyet), Gazanfer İbar (Meşrutiyeti Çok Sevmiştik) gibi arşivci yazarlarımızı saygıyla anıyor ve not ediyorum. Akademinin çökertildiği yıllarda her biri bir üniversite kıvamındadır. Böylece Atilla Oral’ı da listemize eklemiş oluyoruz. 

Şakir Zümre, cumhuriyetin ilk yüksek zümresine mensuptur. Varna doğumludur. 1908’de Cenevre Hukuk Fakültesinden mezun olmuş. Mustafa Kemal’le Sofya’da ataşeliği yıllarından tanışıyor, Millî Mücadele’nin içinden geliyor, Mustafa Kemal ile dostluğu Fevzi Çakmak ile akrabalığı var. Bu tanışıklık ve kuşkusuz akrabalık ona ilk özel silah fabrikası kurmasının yolunu açıyor. 1925’te İstanbul Haliç’te bir silah ve cephane fabrikası kuruyor. Bunların yanında ziraat aletleri de üretmiş fabrikasında. Uzun yıllar TSK’nın en büyük silah ve cephane tedarikçisi olmuş. İşi büyütmüş, bir ara Yunanistan’a bile silah satmayı başarmış. Türkiye’nin ilk ve son uçak üreticisi Nuri Demirağ ile birlikte kendi kendine yetmeye, kalkınmaya, sanayileşmeye çalışan cumhuriyetin seçkin zümresinin önde gelenlerinden biridir. Yükselişinde cumhuriyetin açık bir etkisi var. 

***

Ancak 1940’lı yıllarda hikâyesi başka bir yöne eviriliyor. Sosyalizmi durdurma niyetiyle patlak veren 2. Dünya Savaşı bambaşka bir dünya denklemi ortaya çıkarmıştır. Umulanın tersine Sovyetler Birliği savaştan etki alanını genişleterek çıkmış ve sosyalizm çok büyük bir mevzi kazanmıştır. Kapitalist dünya bu yükselişi engellemek için çareler aramaktadır. Cumhuriyetin kurucu partisi CHP de bu arayışa kendi usulünce dahil olmuştur. “Komünizmle Mücadele Cemiyeti” işte o arayışın ürünüdür.

Bu “cemiyet” CHP ve Hükümetinin desteği ile kuruldu. Üyeleri arasında çok sayıda üst düzey asker ve bürokrat vardı. Büyük sanayiciler zümresi ise eksiksiz cemiyete dahil olmuştu. Elbirliğiyle komünizmin Türkiye’ye girmesine engel olacaklardı. Nedeni çok açık, cumhuriyetin yaslandığı sınıf patronlar zümresiydi.

Atilla Oral, komünizmle mücadeleden ne anlaşıldığını CHP’nin “15 yıllık icraat kitabı”ndan aktarıyor: “Komünizm: Çarlık hükümetinin Rusya’da inkıraza (dağılmaya) başlaması ve Bolşevik inkılabının zuhuru üzerine yer yer bütün Avrupa’ya kaçan komünizm cereyanlarının 1919 senesinden itibaren memleketimizde de bazı muhit ve zümreler arasında yer tutmaya başladığı görülmekteydi. Matbuat sahasında komünist akideleri açıkça neşreden mecmua ve risalelere tesadüf olunuyor, kanuni yollardan istifade ederek muhtelif namlar altında fakat komünist bir gaye ile amele cemiyetleri kuruluyor ve ayrıca gizli hücreler tesis edilerek şümullü ve teşkilatlı bir hareket yaratılmak isteniyordu. komünist propagandaları pek mahsus bir hal almıştı. Cumhuriyet zabıtası lazım gelen kanuni ve idare tedbirleri alarak bu cereyanları tamamıyla önledi. Üçüncü enternasyonal ile irtibat tesis etmeye çalışan elebaşları tespit ve tevkif ederek adaletin pençesine verdi.” Böyle olmakla birlikte yine de sanayicilerin olası amele örgütlenmesine karşı teskin edilmesi ihtiyacı duyulmaktaydı. Şöyledir; “Memleketimizde günden güne inkişaf eden sanayi hayatımızın icapları olarak yer yer tekasüf (yoğunlaşmakta) etmekte bulunan amele kitleleri arasında bu muzır ve fesatçı unsurların girmemesi için icap eden bütün tedbirler alınmış bulunmaktadır.” CHP’nin sanayicilere amele zümresini baskılama, ezme sözüdür.

Amele ezilecekse sanayici de ödüllendirmelidir. Bunun yollarından biri onu “komünizmle mücadele” içine katmak, böylelikle devlet-sanayici zümresi kaynaşmasını pekiştirmektir. Haliyle bizim milli mücadeleci Şakir Zümre de zümresinin yolundan ilerleyip Komünizmle Mücadele Cemiyeti içinde yerini almıştır. Millî mücadeleden zümre mücadelesine yatay geçiştir.

Ödülüne gelince; belgeleri Şakir Zümre biyografisinde mevcuttur. Fabrikasında çalışan işçiler bu fabrikada çalışırken askeri yükümlülüklerini de yerine getirmiş sayılıyordu. Haliyle fabrikadaki çalışma düzeni askeri disiplin içindeydi. İşe girdiyseniz altı ay geçici işçi statüsündeydiniz. Altıncı ayda size belli bir gündeliği kabul ettiğinizi gösteren bir kâğıt imzalatılıyordu. İşçinin gündeliği fabrika idaresince belirleniyordu ve bu konuda herhangi bir itiraz mümkün değildi. İşten çıkarılan işçinin tazminat hakkı yoktu. Mesai süresi günlük 9 saatti, ustabaşılar gerek duyarsa bu saati arttırıyordu. İşe gelmeyip de mazereti uygun görülmeyenlerden bir gün karşılığında iki günlük yevmiye kesintisine gidiliyordu. 9 saatlik mesai fiili üretim sürecini kapsıyordu. Makineyi temizlemek, soyunmak, giyinmek, yıkanmak bu süreye dahil edilmemişti. Her türlü toplantı, tartışma, yardım toplamak ve tabii duvarlara yazı yazmak yasaktı. Daha fenası bu ağır ve tehlikeli işte işçinin başına gelecek kazalardan da fabrika idaresi sorumlu değildi. Devlet ameleleri örgütleme amacı güdenlerin başını ezerken, sanayiciye de emrindeki ameleleri ezip suyunu çıkarma olanağı sağlamış oluyordu. Matbuatta da fabrika duvarında da komünizm yazmak yasaktı. Komünizmle mücadelesine girişin ve cumhuriyetten çıkışın başlangıcıdır.  

***

Fakat cumhuriyetten çıkınca işler sanayici zümresi için de iyi gitmeyecekti. Emperyalizm sadece antikomünist fikirleriyle değil silah ve aletleriyle çalmıştı kapıyı. Ülkeyi para, silah ve makine yardımları yoluyla istila edecekler, Şakir’in zümresini komprador bir zümre olmaya veya silinip gitmeye zorlayacaklardı. Komünizmle Mücadele bunun ilk ayağıdır.

2. Dünya Savaşı'nın ardından ülkeye Amerikan silah yardımları gelmeye başlayınca Şakir Zümre’nin fabrikasına ihtiyaç kalmadı. O da silah ve cephane üretimine mecburen son verdi, tarım aletleri üretimine yöneldi. Bu kez de önünü “Marşal yardımı” kesti. Ülkeye ABD’den tarım aletleri yağıyordu. Çaresiz, 1950’de CHP’den İstanbul vekil adayı oldu. CHP baş aşağı gidiyordu, haliyle o da kazanamadı, DP dönemi açılıyordu, millî mücadelecilerin dönemi kapanmış, işbirlikçilerin dönemi başlamıştı. Son çare soba üretmeye karar verdi. Ünlü Şakir Zümre sobaları o günlerin bakiyesidir. 

Bu, Şakir Zümre’nin zümresinin dramıydı aynı zamanda. Millî mücadele safında başlayan bir hayat komünizmle mücadele safında mutlak bir yok oluşa doğru sürüklenmişti. Ünlü silah ve cephane üreticisi, emperyalizmin eli değince basit bir soba üreticine dönüşmüştü. 

Şakir Zümre 1966’da öldü. 1970’te fabrikası kapandı. O yıllarda cumhuriyet de mutlak bir kapanışa doğru sürükleniyordu. 

***

“Türk'üz: Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi;
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!
Örnektir milletlere açtığımız yeni iz;
İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz…”

Onuncu Yıl Marşı, Faruk Nafiz Çamlıbel ve Behçet Kemal Çağlar tarafından yazılmış ve Cemal Reşit Rey tarafından 1933 yılında bestelenmişti. 1923'te kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun onuncu yıl kutlamalarına hazırlıktı. Tabii, sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitle olduğumuz doğru değildi. Galiba esini de Jean-Jacques Rousseau’nun bir operasından almıştı, hâlâ yürürlükte ve günceldir. 1933’te marş coşku ile söylenirken cumhuriyetin kurucuları giderek daha fazla imtiyazlı bir sınıfa yaslanıyordu. 

Cumhuriyet sadece yetersiz olduğu için yıkılmadı, işte bu zümreye yaslandığı için yıkıldı. Bu sınıfı küstürecek adımlar atmaktan korktu, eşitlikten ürktü, yozlaştı ve yıkıldı. Sınıflı, imtiyazlı, parçalanmış bir kile olmamız bundan. 

Ama bir yolu var bu hayale ulaşmanın. Bunun için önce bütün zümreleri ortadan kaldırmalıyız. Artık cumhuriyet de sadece son devrimci zümrenin işidir öyleyse. O, bütün zümreleri ortadan kaldırarak kendi zümresini de ortadan kaldıracaktır. Ölen bir zümreyle başladık madem yürüyen bir zümreyle bitirelim: 

“Bütün yemişler dallarınızdadır.
Beklenen günler, güzel günlerimiz ellerinizdedir…
Türkiye işçi sınıfına selâm!
Selâm yaratana!”