Evet, şimdi geçmişin mücadeleleri sayesinde daha uzun yaşıyoruz. Daha uzun yaşıyoruz ama bugünün çelişkileri nedeniyle daha çok depresyona giriyoruz.

Zincirler ya da içine tıkılıp kaldığımız şu zihin dünyamız

“Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanlar...” böyle biter Komünist Parti Manifestosu.1 Yazıldığı dönemde, seslendiği insanların neredeyse tamamı o satırları okuyamıyordu bile. Eğitim aristokratların, tüccarların ve sermaye sahiplerinin dünyasına aitti, emekçilerin değil. Ve zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanların ortalama yaşam süresi ise sadece 40 yıldı. Her yerde. 

Mesela o dönemde kapitalizmin merkezi olan İngiltere'de, büyük bir açık hava fabrikasını andıran Manchester'da, tekstil atölyelerinde çalışanlar için 40 yaş oldukça zaten oldukça uzun bir yaşamdı. O kadar şanslı olmayanlar ise oldukça çoktu. Ve kadınlar mesela, işlerini kaybetmemek için neredeyse tezgâh başında doğum yapmak zorundaydı. Doğumdan hemen sonra, kundaktaki bebekle tezgâha geri dönmek koşuluyla!2

160 yıl önce böyleydi. Yani zincirler sokaklarda, ev bile denemeyecek kümes benzeri izbeliklerde, fabrikalarda, dükkânlarda şakırdıyordu. 

Şimdilerde ise ortalama yaşam 70'leri çoktan aşmış durumda. Okuma yazma bilmeyen neredeyse kalmadı. Tatil, sağlık, eğitim egemen sınıfların tekelinde olmaktan çoktan çıktı. Değişim apaçık ortada.

Roma dönemiyle kıyaslayacak olursak gelişme/değişim daha da baş döndürücü: 160 değil de 1600 yıl önce bir emekçinin ortalama ömrü sadece 20'dir ve kullanım süresi de üç, bilmediniz dört yıldır. Kullan, at! 

Tarihe böyle dümdüz (National Geographic belgeseli tadında) bakınca insanın "nereden nereye" diyesi geliyor. Öyle de... Tarih, onca acıya, dert ve tasaya rağmen son bakışta insanlığın neredeyse tamamı için yine de kesintisiz bir gelişim. Müthiş.

Çoğu kişi bu gelişim üzerine kafa yormaz. Ne olmuştur ki! Yaşam dediğimiz 20, 40 ve sonunda da işte 70, 80 yıla dayanmıştır! Doğru mu? Doğru. Çoğu bebek artık öyle tezgâh başında, tarlada değil, rengârenk odasında, sevinçler ve kutlamalar eşliğinde dünyaya geliyor. Ve hem kadın hem de erkek "işçiler" doğum öncesinde ve sonrasında artık izinli sayılıyor (Tamam, hepsi olmasa da, çoğunluğu).

Dedim ya çoğunluk için tüm bu değişim öncesiz ve sonrasız olarak öylece oluvermiştir. Birden... Nedensiz, sebepsiz, öyle gelip böyle gittiği için. Hatta insanların daha uzun yaşaması, daha rahat olması "doğal" olarak ortaya çıkıvermiştir. Yaşam koşulları iyileşmiştir. Nasıl? Belki yasalar çıkarılmıştır işte. Bir kaç akıllı, halkını seven, kahraman "devlet adamı" çıkmış ve bu hakları kazandırmıştır. Sonrası ise işte ortadadır. 

En iyi durumda tarihe bakış bu çerçevededir, bugünün zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanların. Ne yazık ki! Hatta şu yaygaracı "solculara" bakmamak lazımdır (gerçi bunu genelde egemenler söyler). Hayat, yaşam öyle ya da böyle hep daha iyiye gitmektedir. Mesela Türkiye bunun açık ve net göstergesi değil midir? 

Şu son 30 yılda araba, mal, mülk sahibi olmayan kaldı mı mesela? Buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, elektrikli süpürge, televizyon ve hatta akıllı cihazlar artık alelade nesnelere dönüştüler. Önceden ne kadar da önemliydiler: Statü göstergesiydiler: Şimdi bunlara sahip olmayan yok. 

Azımsanmayacak sayıdaki hanede ikinci araba bile artık sıradan bir duruma dönüşmüş durumda. Ne demişti Tansu Çiller: Herkese iki anahtar: Bir araba, bir ev ve bir de her mahallede yüz trilyoner! Trilyoner kısmı dışında oraları çoktan geçmedik mi?

Eh, geçtik (ne bedellerle, ne bedellerle) ama her zamanın, her dönemin zincirleri de bir başka oluyor işte. Gelişim, daha iyiye gitme, refah sürekli; zincir ise baki!  

Peki, günümüzde nedir o zincir? Nesneler mi? Kredi kartı taksiti mi? Ya da yaz tatili mi? Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanları düzene, sisteme bağlayan evler, anahtarlar, arabalar, cep telefonları, yurt dışı seyahatleri mi? Kadın bedeni ve kozmetik mi? Bodybuilding ve estetik mi? "Kaliteli/marka" kotlar, gömlekler, ayakkabılar ve çantalar mı? Botoks ve WhatsApp mı?

Ampiryo-kritisizm kadar beteri yok! Yani gördüğünü eleştirmek ve eleştiride de sadece gördüğüyle yetinmek. Ve bunun egemen hale gelmesi, genel düşünceyi bu düz mantığın belirlemesi. Lenin'in 1910 gibi, "gördüğünü eleştiren" aydın kesime takmasını anlamak lazım. 

Ama halen baskın olan bakış da bu değil mi? Ne diyor bu bakış? Nerede kaldı Manchester'ın o zavallı modern köleleri? Tamam, servet (siz bunu sermaye okuyun) küçük bir kesimin elinde daha çok toplanmış olabilir ama tabana da yayılmadı mı? Aradan geçen sürede gündelik yaşam tüm toplum için daha kolay hale gelmedi mi?

Zincir tam da burada işte. İşçi sınıfını egemen sınıfa bağlayan mantıkta, kabullerde, kalıplarda! Zincir onları düzene, sisteme bağlayan çeşit çeşit düşüncede. 

Tabii ki şimdi hafta sonu tatili mesela (en azından önemli bir kesim için) sorgulanmaksızın kabul edilen, çoktan "doğallaşmış" bir durum. Ya da mesela yıllık izin: Olmadığı düşünülebilir mi? Hayır! (Evet, güvencesiz ve belirsiz işlerde çalışan milyonlar için, evet!). Şehirde bir ya da bir kaç "kamu" hastanesi olması, mahallede "sağlık merkezi" bulunması, buralara bir "sağlık güvencesi" ile başvurulabilmesi vaka-i sıradan bir durum. 

Ama tüm bunlar, bugün doğallaşmış birçok durumu geçmişin "zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanları" sağladı. 

Kimisi diyor ki “Tüm bunlar çalışan sağlığını ve verimi arttırdığı için sermaye tarafından sağlandı. İşçi mücadelesinin öyle uzun boylu etkisi olmadı.” Tarihi gönüllerince çekip çekiştiriyorlar. Oh ne ala!

Evet, şimdi geçmişin mücadeleleri sayesinde daha uzun yaşıyoruz. Daha uzun yaşıyoruz ama bugünün çelişkileri nedeniyle daha çok depresyona giriyoruz. Veremin yerini panik ataklar aldı! Evet, elimizde akıllı telefonlar var ama zihnimize koca bir çaresizlik bulutu geldi oturdu. Kalkmıyor da…

Ve onca değişime/gelişime rağmen aynı yerdeyiz: Zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok. 

Kazanacağımız bir dünya var!

  • 1. Gerçi bu konuda bir tartışma da var: Manifesto'nun orijinalinde vurgu burjuva düzenine değil, komünist devrimedir. Proleterlerin devrimle kaybedecekleri tek şey zincirleridir.
  • 2. Dünyanın ilk toplum sağlığı kitabı olan Friedrich Engels'in İngiltere'de Emekçi Sınıfların Durumu'ndan... Kitabın yazılma tarihi 1847.