'Başlangıç ve çözüm noktalarında emekçi halk durmaktadır. Halk yeterince örgütlü ve mücadeleci değilse düzen çirkinleşmekte sınır tanımıyor.'

Zamdaki anlamlar

İktidarın senaryosu, CHP’li belediyelerin patlayan maliyetlerin altında kalması, hizmet veremez ve seçmenlerini tutamaz duruma düşmeleri. Zaten merkezi-yerel yönetim mekanizması belediyeyi hükümete bağımlı kılmak üstüne kurulmuş… İktidar, bir de, hayat pahalılığının kendi kusuru olmadığına örnek oluşturmak istemiş olmalı. Bakın işte diyecekler, bunların da farkı yok! Bu ikinci boyut neden iktidarın başka türlü davranmadığını da açıklıyor. Yoksullaşan halkın yanında konumlanma şansları yok ve “tencere dibin kara taktiğine” başvuruyorlar.

Muhalefetin senaryosunu çözmekse daha zor! Hakikaten tencere dibin kara… AKP’li bir yetkili “zamları hükümet yapmıyor” demişti. Dış güçleri mi, komplocu kapitalistleri mi kast ediyor, bilmiyorum. Ama belediye hizmetlerine zammın halkın iyiliği için yapıldığını söyleyen CHP yetkilisi daha zeki bir profil çizmiyor. Vatandaşın hayat pahalılığının sorumlusu olarak siyasi iktidarı görmesi ne kadar kaçınılmazsa, yoksullaşmanın iyi geleceğine inanması da o kadar imkânsızdır. 

Doğrusu ilan edilmiş bulunuyor: İnsanların temel gereksinimleri üzerinden kâr elde etmek gayrimeşrudur. Nokta.

Bu durumun aleni bir ahlaksızlık olarak ortaya konabilmesi için, ne yazık ki bugün içinde bulunduğumuz yoksullaştırma operasyonu gibi bir durum gerekiyormuş… Türkiye’de anneler çocuklarına süt alamaz halde; kış aylarında insanlar ısınamamış; üniversite öğrencileri aç ve şimdilik açlık değilse bile beslenme bozukluğuna bağlı sağlık sorunları emekçiler arasında hızla yaygınlaşıyor. Bu koşullarda “iyi de şirketlerimiz batsın mı” argümanı ahlaksızlıktır.

Yalnız, bu çok da ucuz olmayan bir ahlaksızlık türüdür. Aslında burjuva iktisat biliminin temeli budur. Bu bilime göre temel mal ve hizmetlerde fiyat artışı, talebi aynı oranda düşürmez. Bunların tüketimi yaşamsaldır çünkü... Sosyalist iktisat, bu doğrudan söz konusu ürünlerin halka bedelsiz sunulması gereğini çıkarsarken, ahlaksızlar zammın daha kolay yapılabileceğini düşünüp ellerini ovuşturur. Ekmek ve süt almaktan vazgeçecek olanlar o güne kadar fazla tüketenlerden ibaret kalacaktır. Toplu ulaşım için kaç para istenirse istensin, işine gitmek zorunda olanlar o kartları basacaklardır. Geliri düşük ailelerin çocuklarını okutmaktan feragat etmelerinde sakınca yoktur!

“İyi de batsın mı şirketler” diye soranların bir bölümü samimi aslında. Belediyelerin birer anonim şirket koalisyonu olarak yapılandırılmasının, piyasadan kredi alarak iş görmelerinin ve bu şirketlerin piyasadaki ortalamanın altına düşmeyen kârlar elde etmesi gereğinin ötesinde bir hayat bilmiyorlar. Güncel olan, düzen içi olan doğa yasası sayılacaksa, maliyetlerin de bir biçimde karşılanması gerekir. Belediyenin bir halk örgütlenmesi olabileceği bunların aklına gelmez; söylendiğinde anlamazlar!

CHP yöneticilerini anlamak için yukarıdaki iki paragrafı tekrar okuyabiliriz. Böyle düşünmekte ve böyle düşünenlerle çalışmaktadırlar. O yüzden “zam halkın iyiliği için” diyebilmektedirler. 

Ancak bu kadrolar, yerel yönetim düzeyinde de olsa siyaset yapıyor. Yani atılan adımın yönetme fiilini bugün ve yarın nasıl etkileyeceği konusu mesleklerinin parçası. Zammı iyilik diye yutturmayı denemek için kişinin aptal olması yetmez, halkı aptal, hareketsiz, hatta yaşayan ölü sayması gerekir. Anlaşılan bugün Türkiye’de düzen muhalefetinin başını bu yaklaşıma sahip unsurlar çekmektedir. Her açıdan özdeş olmayabilirler, ama bu konuda AKP kültürü tarafından teslim alındıklarını söyleyebiliriz.

Neden ve nasıl bu hale geldiklerini ise çözümlemek durumundayız. Kapitalizmde emekçi halkın ekonomik olarak ezilmemesi yönünde kimi önlemler alınması mümkün olabilir. Ancak bu adımlarda inisiyatif düzenin yöneticilerinden değil emekçi halkın hak arayışından gelmek zorundadır. Bu mücadele yeterince güçlü olursa, düzenin yöneticilerinin zihinsel yetenekleri açılacak ve “batalım mı yani” diye horozlanmak yerine temel gereksinimlerin maliyetini belli ölçülerde sübvanse etmeye yöneleceklerdir. Şirket iflası ile halkın yoksunluğunu karşı karşıya koymamaları için yoksulların ayağa kalkması ve “başlarım sizin şirketinize”yi hissettirmesi gerekir. Yani sorun bu yöneticilerin aptal veya ahlaksız olmasıyla başlamamaktadır ve yerlerini akıllı usluların almasıyla da bitmeyecektir. Başlangıç ve çözüm noktalarında emekçi halk durmaktadır. Halk yeterince örgütlü ve mücadeleci değilse düzen çirkinleşmekte sınır tanımıyor.

Bu tabloda bugün ülkeyi yöneten iktidar partileriyle büyük belediyeleri elinde tutan muhalefet arasındaki güç dengeleri, politik itiş kakışın kapladığı alan, görüldüğü gibi pek sınırlıdır. Zaten sınırın nereden geçtiğini İBB’de AKP muhalefetinin yüzde elliye itiraz edip kırka kabul demesi yeterince aydınlatmış bulunuyor. Zammı protesto eden solcuları AKP’nin ekmeğine yağ sürmekle suçlayan kafanın ederi bu kadardır!

Ancak CHP zamlarını savunanlar sadece bu düzenin başka bir alternatifinin olamayacağına samimi ve ahmakça inananlardan ibaret değil! Bir de solcular, hatta kendilerine sosyalist falan diyenler var. Kalkmışlar bizi “büyük resme” davet ediyorlar. Büyük resim AKP karşıtlığının zayıflama riskini gösteriyormuş. Demek ki, insanların kent içinde hareket edemez hale gelmesi, işi olanlar işe gitmekten vazgeçemeyeceğine göre çocukların okuldan, herkesin sosyal hayattan feragat etmesi “küçük resim” oluyor… Düzen muhalefetine kapılan kendini bir bataklığın ortasında buluyor…