İdeolojide açılan her gedik iyidir. Kadınlar, o gediği açtılar. Gediğin açılması iyidir ama tek başına yeterli değildir; o gedikten içeri girmek zorundayız.

Zaman ve para yer değiştirirse ne olur? Sarah Everard cinayeti ve yaşamı çalınanlar

Bu yazıda okurla birlikte ortalama bir bilim kurgu filminin senaryosunu tersten okuyacağız. Zamana Karşı (In Time), paranın ve zamanın yer değiştirdiği distopik bir gelecek anlatısı inşa ediyor. Bu anlatı, tipik bir kültür endüstrisi imalatında olması gereken her şeyi üzerinde taşıyor. Bir film ya da dizi çekmek, yemek yapmakla aynı düzeye indirgeniyor. Kültür nesnesi ideal, özel ya da anlamlı bir değerden daha çok sıradan bir tüketim nesnesine böylece indirgenmiş oluyor. Bu yüzden Netflix dev bir film ve dizi marketine benziyor. Raflarda dizili renkli cips ambalajları içerisinden, iş dışı zamanınızı sözde yüksek kültürlü hale getirebileceğiniz uygun bir film ya da dizi seçebiliyorsunuz. Öyleyse bilim kurgu filmlerinin/dizilerinin nasıl yapılabildiğinin formülünü verelim. Sadece bu formülden hareketle hayalinizdeki distopyayı yaratabilir veya hiç kafanızı yormadan geçmişte yapılmış bir eserin devamını çekebilirsiniz. Sponsor ya da yeterli sermayeyi bulmak kaydıyla her zaman popüler bir kültür üreticisi haline dönüşebilirsiniz. Yönetmenlik, oyunculuk ve popülerlik artık satın alabileceğiniz bir şey. Kitleler kendi iradeleriyle sürüklendiklerini düşüne dursunlar, sizler bu arada onların hayranlığını rahatlıkla satın alabilirsiniz. İşte o formül:

  • Gerçekçi ve fantastik detaylar, 
  • Bilimi esas almaktadır,
  • Genelde gelecekte gerçekleşir, 
  • Bilinmeyen icatlar olagelir,
  • Dünya hakkında ciddi yorumlar söz konusudur,
  • İnsanoğlu için ciddi ve önemli bir takım buluş, fikirler içerir,
  • Geçmiş-şimdi-gelecek arasında gezerek kompozize edilebilmektedir,
  • Bir baş kahraman,
  • Baş kahraman karşısında duran anti-kahraman (düşman kötü adam),
  • Bu karakterler insan ya da başka bir şey olabilmektedir… (Gürkan’dan aktaran Gökbel, 2020: 126)1.

Formül bu şekilde uzayıp giderken, sonsuz merakımızı dindirme çabamızı tükettiğimiz kültür metaları belirliyor. Metaların metası, tanrıların tanrısı olan paraya ve bir köre göz, bir topala ayak ve bir hilkat garibesine yakışıklılığını veren bu sihirli güce iman ettikçe yabancılaşıyor ve uzaklaşıyoruz, insanlığın aydınlık erdemlerinden. Filmdeki iddiaya göre insanlar asla yaşlanmıyor ve ölümsüzlük çoktan bulunmuş durumda. Ölümsüzlüğün bulunduğu bir toplumsal yaşamda paranın hükmü yerini zamanın hükmüne bırakıyor. Sinemanın sihirli atmosferi, zihnin ait olduğu zamandan uzaklaşmasını-kopmasını ve kendi gerçekliğini bir süre unutarak filmin gerçekliğine boyun eğmesini sağlıyor. Filme göre işçi sınıfı zamanını satın alabilmek ya da temel ihtiyaçlarını giderebilmek için kazandığı zamanı harcamak zorundadır. Harcanan her zaman, insanın kendi ömründen yemesine sebep olmaktadır. Sözde yeteri kadar fedakârlık göstermeyen ve az çalışanlar zamanı tükendiğinde olduğu yere yığılmakta ve yaşama veda etmektedir. Bu sözde hayali dünyada sonsuz yaşama kavuşanlar yine o yaşamı satın alabilen zenginlerdir. Filmde gördüğümüz her şey esasında gerçek yaşamın bir yansımasıdır. Filmin ne kadar gelecekte geçtiği bu yüzden tartışmalıdır. Şehirler gettolara ayrılmıştır ve fakirler zenginlerin bulunduğu bölgeye asla ulaşamamaktadır. Bu yüzden birbirlerinin yaşamından bihaber ve birbirlerine alabildiğine yabancıdırlar. Filmdeki isyan patlamalarına rağmen filmin ideolojik saldırısı görevini layıkıyla yerine getirmektedir. Bilmem kaç bin yıl sonra bile kapitalizm, ezeli ve ebedi hükmünü sürdürmektedir. Onu ortadan kaldırmayı düşünmek yaşamın doğal düzenini bozmaya eşdeğerdir. Bu ideolojik yükün sorumluluğu yine bireyin omuzlarına yüklenmektedir. Charles Darwin, bu çarpık dünyanın yaratılmasının tek ve ebedi sorumlusudur. Oysa o kargaların bile dayanışma içerisinde olduğunu ve hiçbir anlamı olmadığını düşüneceğimiz şekilde kusurları olan yoldaşlarına yardım ettiklerini gözlemlemiştir. Demek ki salt doğanın kendisi de zihnimizdeki ideolojik perspektifin aksine o kadar acımasız ve vahşi değildir. 

Filmin efsunundan kurtulup, bugüne dönelim. Kapitalizm zaten işçi sınıfının zamanından çalmaktadır. Hatta bu işi tek başına burjuvaların sırtına yüklemeyelim. Onların Darwin’e yaptığını biz bu cahil güruha yapmayalım. Sınıflı toplumlar ortaya çıktığından beridir ‘zaman’ bir mücadele unsuru olmuştur. Sömürülenler sömürenlere karşı hep zamanın üstünlüğü konusunda amansız savaşlara girmiştir. Aynı şekilde tam tersine sömürgenler de tutundukları bedende daha fazla durmak ve kan emebilmek için mücadele etmiştir. 8 saatlik iş gücü mücadelesi neyin mücadelesidir? Öyleyse ana fikri yıkmanın zamanıdır! Karşılaştığımız şey, gerçeğin baş aşağı getirilmesidir. Filmdeki sözde distopik anlatı birebir yaşadığımız gerçekliğin ta kendisidir. 

Sömürü arttıkça ve savaşlar çoğaldıkça yoksulların mahalleleri daha da yoksullaşır. Yoksulluk arttıkça, sokaklar daha da tekinsizleşir. İdeolojinin efsunlu ince tülü yırtıldıkça zihin, inanmaya direnç gösterdiği bir gerçeklikle karşılaşır. Sözde en refah ülkelerde kadınlar rivayet edildiği üzere daha güvende ve mutlu değildir. Tıpkı filmde olduğu gibi suçun kendisi ya da onunla mücadele ettiği varsayılan polisin ta kendisi bir ‘zaman hırsızı’ olabilir. Sarah Everard, böyle bir hırsızın acımasız bir kurbanı oldu. İngiltere ve İrlanda’da kadınlar aynı anda sokakların güvensiz olduğunu ve korkunç bir toplumda yaşadıklarını tüm dünyaya haykırdılar. İdeolojide açılan her gedik iyidir. Kadınlar, o gediği açtılar. Gediğin açılması iyidir ama tek başına yeterli değildir; o gedikten içeri girmek zorundayız. Kadınlar bu gediği açarken karşılarında İngiliz demokrasisinin atlı polislerini buldular. Zamanı çalanlar onu geri vermeye niyetlerinin olmadığını açık bir biçimde gösterdiler. Sarah Everard’ın son görüntülerini izledim, genç bir kadının bu kadar açık bir biçimde ölüme sürükleniyor olmasına isyan ettim. Bu düzende hâlâ isyan edebiliyorsanız sevinin, çünkü bu sizin insan olduğunuzun önemli bir göstergesi. Sarah’ın öldürülmesine cevabımız Wayne Couzens’ın zamanına ömür boyu el koymak oldu. Adalet yerini buldu dediler. Adalet yerini asla tek bir hamlede bulamaz. Dünyada insanlar sınıfsal konumlarından ötürü zamanlarını yitirdikçe kadın ya da erkek fark etmeksizin sarsıcı bir adalete ihtiyacımız var demektir. ‘Damızlık Kızın Öyküsü’ oryantalist bir eserdir. Batıda haklı olarak çok yankı uyandırmıştır. Doğu’daki yansımaları çarpık ve eseri anlamaktan uzaktır. Çünkü, kitap kendini dünyanın merkezine koyan batılılar için yazılmıştır. Avrupa ideolojisini yeniden inşa eder, korkunç bir kitaptır. Normal şartlarda kadınların tepkisini çekmelidir. Damızlık kızın öyküsü, yüz yıllardır damızlık bir kız olarak görülen Afgan, Türk, Kürt ve tüm doğulu kadının gerçekliğini bir distopya gibi batıya pazarlamaktadır. Batının imkânsız, karanlık ve distopik olarak gördüğü şey, bizlerin her gün biteviye yaşadığı gerçekliktir. Zamanımızı bizden çalan sözde yazarların ve onların kitaplarıyla inşa edilen tüm putları yıkmanın zamanıdır.

Damızlık Kızın Öyküsü’ refah toplumlarında yaşayan kadınlara kâbus dolu bir distopya sunmaktadır. Oysa üçüncü dünya ülkelerinde yaşayan kadınlar, bu cehennemi bizzat deneyimlemektedirler. Kendi ülkemizden bu soruna bakacak olursak, şort giydiği için bir kadının tecavüze uğramasının meşru olduğuna inan bir toplum, yukarıda alıntılanan bölümde geçen ifadeleri gündelik diline yerleştirmiş bir toplumdur. Özgecan Aslan cinayeti ya da Afganistan’da burnu kesilen kadın; örnek olarak gösterilen bu olayların hepsi aslında gerçek manada bir distopyanın içerisinde yaşadığımızı gösteren olaylardır. Bahsi geçen bu toplumlarda dinin güçlü bir fenomen olduğu gözlemlemekteyiz; tıpkı ‘Damızlık Kızın Öyküsü’ kitabındaki hayali evren gibi. “Ateşli dincilik, hümanist girişimleri baltalayan belki de en tehlikeli tehditlerin başında yer alır, çünkü doğası gereği açıkça anti- seküler ve anti-demokratik olup, bir tür politika olarak tektanrıcı formlarıyla da hoşgörüsüz derecede insanlık-dışı şekillere bürünebilmektedir.2

Çok uzak olmayan bir gelecekte tüm zamanımıza el koymak için dinci ve faşist güçleriyle karşımıza çıkacaklar ve o gün geldiğinde topyekûn onlara karşı koymalıyız. Sarah Everard için gerçek bir adalet istiyorsak eğer, zamanı/kaderimizi kendi avuçlarımızın arasına almak zorundayız. 

  • 1. ‘Kapitalist İdeolojinin Medyadaki Altın Çağı (West World ‘Batı Dünyası’ Dizisinin İdeolojik İçerikleri ve Yansıması’ Çağdaş GÖKBEL (2020-Doruk Yayınları).
  • 2. İdeolojide açılan her gedik iyidir. Kadınlar, o gediği açtılar. Gediğin açılması iyidir ama tek başına yeterli değildir; o gedikten içeri girmek zorundayız.