Durumu düzeltir umuduyla YÖK’e bakıyorsunuz! YÖK başkanı net bir çözüm sunuyor: Bu keyfiliklere saygı duyulmasını istiyor!

Yükseköğretimin hal-i pürmelali!

15 Nisan 2020 tarih ve 7243 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, “Vakıf yükseköğretim kurumlarında çalışan öğretim elemanlarına, unvanlarına göre Devlet yükseköğretim kurumlarında ödenen ücret tutarından az ücret verilemez” diyor (m.11). Ancak pek çok vakıf üniversitesinin bu maddeye aldırmadığı görülüyor. YÖK bu konuda gereğinin yapılması için 9 Şubat 2022’de vakıf üniversitelerine bir uyarı yazısı gönderse de, aldırmazlık devam ediyor. 

Devlet üniversitelerinde giderek artan mobbing, zorunlu mesai ve keyfi olarak işten çıkarma uygulamalarının vakıf üniversitelerinde de yaygınlaştığı görülüyor. Vakıf üniversitesi akademisyenlerine, “Öğrenci yoksa siz de yoksunuz” mesajı iletiliyor, baskısı yapılıyor. Vakıf çalışanlarının, sabah işe gittiğinde, işine son verildiğini duyma korkusu giderek yaygınlaşıyor.  

“Eşit işe eşit ücret” isteyen vakıf çalışanları ya protestolarını günlerce sürdürüyor ya da yönetim tarafından kapı dışına konuyor! Üstelik işten çıkarmalarda, “ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranış”  gibi, insanların onuruyla oynayan gerekçeler bile kullanılabiliyor.

İstediği kişinin rektör olmasını sağlayan, istediğini dekan atayıp görevden alan YÖK ise, sadece seyrediyor!

Soran, hakkını arayan, laik ve bilimsel anlayış sahibi üniversite öğrencisinden, iktidarın, YÖK’ün ve AKP’lileşmiş üniversitelerin hoşlanmadığı görülüyor. 

  • Akdeniz Üniversitesi, ‘8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle düzenlenen ‘Feminist Gece Yürüyüşü’ne katılan öğrencilerin bursunu kesiyor (gazeteler, 4 Nisan 2022).
  • Artvin Çoruh Üniversitesi, pek çok yerleşkesinde, öğrenci ve personelinin yararlandığı öğlen yemeğini ramazan ayı gerekçe gösterilerek iptal ederken ilahiyat fakültesinin olduğu yerleşkede iftar yemeği veriyor! 
  • Üniversitelerden öğrenci yemek ücretlerine enflasyonun iki katı kadar zam yapıldığı haberleri geliyor!
  • Yargının bile çağdaş öğrenciden haz etmediği görülüyor: Demokratik haklarını kullanıp Boğaziçi Üniversitesi’ne (BÜ) atanan kayyım rektörü protesto eden öğrencilere takipsizlik kararı vermiyor; yargılıyor. Yargılamakla yetinmiyor, öğrencilerin cep telefonu ve bilgisayar gibi dijital materyallerinin iade edilmesi talebini de reddediyor (gazeteler 31 Mart 2022)!
  • Kocaeli’ndeki Gebze Teknik Üniversitesi ramazan için iftar yemeği verileceğini duyururken, gayet teknik (!) bir karar alıp oruç tutmayan personeline ‘misafir ücreti’ karşılığında öğle yemeği veriyor (gazeteler 3 Nisan 2022)!

BÜ’de kayyım rektörlerin atanmasıyla başlayan keyfi uygulamalara hemen her gün bir yenisi katılıyor. Örneğin

  • Üniversiteye dışardan usulsüz olarak getirilen genel sekreterin atamasını Danıştay iptal edince, yine üniversitenin karar alma süreçleri işletilmeden dışarıdan yeni bir sekreter atanıyor.
  • Yetmiyor, bu gökten zembille inan sekreter, kimsenin haberi olmadan Çevre Bilimleri Enstitüsü’ne akademisyen olarak atanıyor!
  • Keyfi yönetim, kimselere haber vermeden gece baskınıyla araştırma merkezlerini boşaltıyor. 
  • Kayyım niteliğinde kurulmuş olan hukuk fakültesinin iptali için açılan dava sürerken, kayyım yönetim bu fakülteye öğrenci almaya kalkıyor! 
  • Karar alma süreçlerini işletmeden Yabancı Diller Okulu’nu Anadolu Hisarı Yerleşkesine taşıma kararı alıyor. 

Gazetelere (biraz da tesadüfen) tek tük yansıyan haberlere göre, aşağıda örneklendiği gibi keyfi uygulamalar başka üniversitelerde de oluyor:

  • Sayıştay, pek çok üniversitede mali usulsüzlükler saptıyor, üzerine gidilmiyor! 
  • Bir üniversitenin stratejik planından ‘sevgi’ ve hoşgörü’ gibi ifadeler çıkarılıp ‘maneviyat’ ve ‘millilik’ sözcükleri ekleniyor!
  • Uşak Üniversitesi rektörlüğü, 16 Mayıs 2022-31 Aralık 2024 tarihleri arasında makam aracı olarak kullanmak için, tonlarca para ödeyerek lüks araba (Audi 6) kiralama ihalesi açıyor (gazeteler 2 Nisan 2022)! Bu arada rektörlerin makam aracı olarak lüks araba kiralama yarışına girdikleri görülüyor!
  • Amasya’da tıp fakültesi dekanlık binasında, yüksek maliyetli tıbbi sarf maddesi alımı nedeniyle çıktığı iddia edilen tartışma, bir profesör hekim, meslektaşı öğretim görevlisini darp edip ağır bir şekilde yaralıyor (gazeteler, 3 Mart 2022)!
  • Bir üniversitenin ilahiyat fakültesi dekanı, 21 farklı görevi üstlenmiş bulunuyor!  

Bilindiği gibi, Marmara Üniversitesi’nde (MÜ) 2.000’den fazla akademisyen çalışıyor ve 80 bine yakın öğrenci okuyor. Bu koca üniversiteden, yaklaşık 50 yıldır bu üniversiteye ait olan Anadolu Hisarı Yerleşkesi, kişisel bir kararla MÜ’den alınıp BÜ’ye peşkeş çekiliyor. Ancaaak! Koca MÜ’den bir tek anlamlı ses çıkmıyor!

Yine bilindiği gibi Türkiye’de, 6 yıldır kayyım rektörlerin atanmış olduğu 129 devlet üniversitesi bulunuyor. Bu üniversitelerin, üçte bir kadarı AKP’de milletvekilliği yapmış kayyım rektörlerin ve bilmem kaçı da ilahiyatçı rektörlerin denetiminde bulunuyor. Bu üniversitelerin büyük çoğunluğunda, BÜ akademisyenleri gibi keyfi yönetime demokratik yollarla tepki gösterenler yok ve büyük çoğunluğu MÜ gibi sessiz. Bu gerçekler ışığında, yukarıda örneklenen keyfiliklerin benzerlerinin pek çok üniversitemizde yaşandığını düşünmek, herhalde yanlış olmuyor. 

Keyfiliklerin üniversitelerle sınırlı olmadığı da görülüyor. Bakıyorsunuz, Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) da, “Benim de diğerlerinden bir farkım yok” dercesine bir karar alıyor: Yükseköğretim yasasına göre ÜAK’nın görevlerinden biri “Doktora ile ilgili esasları tespit etmek ve yurt dışında yapılan doktoraları, doçentlik ve profesörlük unvanlarını değerlendirmek”tir (m.11/b.5). Bu görev esasında sıradan bir iş. Yükseköğretim yasası 1981’de çıkmadan önce, Talim Terbiye Kurulu’nda yabancı dil bilen memurların yaptığı bir iş. Değerlendirme, yapılan tezin, gerçek olup olmadığına ve Türkiye’nin denkliğini kabul ettiği bir üniversiteden alınıp alınmadığına bakılarak karar verilen rutin bir durum. Ancak ÜAK’ya denklik için başvurulan bir doktora tezi, “1980-2008 Yılları Arasında Türkiye’yi Kim Yönetiyor? Sermaye Gücü ve Otoriter Popülizmin Yükselişi” başlığı ile AKP iktidarıyla ilişkili olunca, ÜAK üyelerinin tüylerinin diken diken olduğu anlaşılıyor. ÜAK, bu tezin YÖK’ün sıkı bir işbirliği içinde olduğu ve dört üniversitemizin paralı öğrenciler için ortak program yürüttüğü SUNY sistemi içindeki bir üniversite olmasına ve tezin oybirliği ile kabul edilmiş olmasına aldırmıyor. Otomatik olarak denklik vermesi gerekirken, öküz altında buzağı arıyor: Keyfi olarak ve doktora verenlere saygısızlık göstererek teze denklik vermediği gibi, tezi yazan akademisyenin “Cumhurbaşkanına hakaret” ve “terör” suçundan yargılanmasını istiyor!!!    

Durumu düzeltir umuduyla YÖK’e bakıyorsunuz! YÖK başkanı net bir çözüm sunuyor: Bu keyfiliklere saygı duyulmasını istiyor!

Bu üniversiteleri denetleyen Devlet Denetleme Kurulu, ilgili raporuna, “Cumhurbaşkanlığı yüce katınca tevdi edilen görev” diyerek başlayınca, zaten mesele kökünden halledilmiş oluyor (Sözcü, 30 Mart 2022, s.6)!!!

Bu YÖK’ün ve kayyım yönetimlerin değişme zamanı gelmedi mi?

[email protected]