…İsterseniz bu yargıya varmakta çok acele etmeyelim…

Yönetemiyorlar mı?

İşsizlik; enflasyon; yoksulluk; cari açık; kayırmacılık; yolsuzluk, bütün zamanların zirvesinde. İçte ve dışta inandırıcılıklarını yitirdiler, sözlerine kimse güvenmez oldu. Dinsel dogmalar eskisi kadar işe yaramıyor. ABD; AB; Rusya ve Çin arasında arafta kaldıklarını gösteren çok sayıda belirti var. Toplumdaki huzursuzluğu ikna yöntemleriyle bastıramıyorlar ve bu yüzden giderek artan oranlarda şiddete başvuruyorlar. Virüs salgınının sağladığı fırsatlar olmasa belki ayakta bile duramayacaklar.

Demek ki yönetemiyorlar!

…İsterseniz bu yargıya varmakta çok acele etmeyelim…

Kapitalist düzende yaşıyoruz ve sermayenin halkı mutlu etmek gibi bir derdi yok. Ahlak ölçüsü de bizimkine benzemiyor: istikrarı bozmayan her davranışa caizdir diyorlar. Yolsuzluk, yatırımları engelliyorsa kötü sayılıyor. Mehmet Cengiz’in halk üzerindeki emellerini açıklayan sözleri de aslında sermayenin kâr, daha doğru deyişle “yaşam” güdüsünün veciz bir anlatımından başka bir şey değil.

Kısacası patronların tek isteği kârlarının güvencede olması ve bu işi AKP şimdilik iyi götürüyor. Bu yüzden desteklerini esirgemiyorlar, aşırılıklarına göz yumuyorlar.

Salgından olumsuz etkilenip işçi çıkarmasınlar diye üzerlerine devlet desteği yağdırılan yatırımcılarımıza bir bakın: Bankaların 2019 yılında 49 milyar lira olan kârı, 2020 yılında 58 milyarı aştı. Milyonerlerin mevduatı son 12 ayda 568 milyar lira arttı. Banka hesaplarında 1 milyon liranın üzerinde parası olanların mevduatlarının toplamı 1 trilyon 960 milyar liraya ulaştı.

Bunlar durup dururken olmuyor.

Patronlar yatırım yapsın diye verilen teşviklerin haddi hesabı yok. Son 4 yılda toplam 808 milyar lira tutarında yatırım projesi getiren 29 bin 228 şirket adına teşvik belgeleri düzenlendi. Kredi borçlarının faizlerinin bir bölümünü, İşverene düşen sigorta primlerini, kimi durumlarda işçi ücretlerini, devlet ödeyecek; yıllarca %70’lere ulaşan oranlarda vergi indirimlerinden yararlandırılacaklar; KDV’den bağışık tutulacaklar. Gümrük vergisi ödemeden makine teçhizat ithal edebilecekler. Getirebilecekleri makine teçhizatın tutarı yalnızca 2020 yılında 13 milyar ABD dolarına ulaşıyor.

Devlet örgütü, patronlara daha iyi hizmet verilebilsin diye her gün yeniden biçimlendiriliyor. Yetki Cumhurbaşkanında olduğu için değiştirilmesi çok kolay; eksikler gideriliyor, yanlışlar düzeltiliyor. Devletin örgüt yapısının düzenlendiği 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi Temmuz 2018’de yürürlüğe girdi, 6 Şubat 2021 tarihine değin çıkarılan 26 CBK ile 550 dolayında maddesi olan Kararnamenin 347 maddesi değiştirildi ya da yeni maddeler eklendi.

“Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” adı yanıltmasın: Devlet yönetimine ilişkin ilke, ölçüt ve kuralların öngörüldüğü ve uyulması zorunlu belge özelliği taşımıyor. Kurumların yaptıkları işi ne Meclis ne de halk biliyor. Ne söylerlerse inanmak zorundayız.

Devletin önemli kuruluşları, devletin dışında başka başka tüzelkişilikler olarak yeniden kuruluyor. Patronlar, “Kurul”, “Ofis” gibi adlar verilen bu ortamlarda resmi olarak temsil ediliyorlar ve devleti aralarında paylaştıracak kararlar alıyorlar. Yeni Anayasa demelerinin bir nedeni de bu olsa gerek. Anayasa, yeni düzene uyarlanmaya çalışılıyor.

Devlet, doğrudan Cumhurbaşkanına bağlı; tüzel kişilik verilmiş; karar mekanizmalarında patronların ağırlıkla yer aldığı; bütçeden beslenen ama yaptıkları işleri meclisin denetleyemediği, “yatırım… maliyet ve dönüşüm… dijital dönüşüm…insan kaynakları Ofisi” gibi adlar verilen garip ve devasa büyüklükte yapılar eliyle yönetilmeye başlandı.

Misyon bildirimlerinde açıkça şu sözleri yazmaktan çekinmiyorlar; “…Ofisimiz, bir kamu kurumu olmakla beraber yatırımcılara özel sektör yaklaşımı ile aşağıdaki hizmetleri sunmaktadır…” Hizmette sınır tanımıyorlar; “…kamu kuruluşları ile özel sektör arasında köprü işlevi görmek…ÇED benzeri bürokratik işlemlerde devletin katkısını sunmak…”

Toplum, “iktidar” ve “muhalefet” arasındaki ağız dalaşlarıyla oyalanırken Devlet katında bunlar olup bitiriliyor. Bu gerçekleri kimse bilmiyorsa ve yoğunlukla tartışılmıyorsa, sorumlusu düzen muhalefetidir.

Sermayenin yedekte beklettiği siyasetlere/ittifaklara itibar etmeyelim. Onların kurtarmasını boşuna beklemeyelim; hiçbir şeyin değişmeyeceğini anladığımızda iş işten geçmiş olur.