YÖK üyelerinden yaklaşık üçte birinin bir anda görevden alınması, iktidarın bile YÖK’ü ciddiye almadığını gösteriyor.

YÖK depremi

3 Haziran’da bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile 6 YÖK üyesinin birden görevden alınması, muhalif basın tarafından “YÖK’te deprem’ olarak duyuruldu. Gerçekten de bu görevden alma, özellikle iki nedenle deprem niteliğini taşıyor.

Öncelikle YÖK üyeliği en üst düzey kamu görevlerinden biri niteliğindedir. Üst düzey görevlere getirilenlerin nitelikleri sorgulansa da, bu tür görevler bir bakıma atananların dokunulmazlık kazandığı görevlerdir. Görevden azledilmeyi gerektiren fiili bir durum olmadığı sürece ve normal koşullarda bu tür görevleri yürütenlerin görevden alınmaları söz konusu değildir. 

Anımsanacağı üzere özellikle Hüseyin Çelik’in eğitim bakanlığı zamanında, pek çok kez görevden almalar ve görevden alınanların Danıştay kararı ile görevlerine geri dönmeleri söz konusu olmuştu. Yine anımsanacağı üzere Eylül 2011’de çıkarılan 652 sayılı KHK ve 2014’te çıkarılan dershane yasası ile eğitim bakanlığındaki tüm üst düzey bürokratlar iki kez görevlerinden ayrılmış sayılmıştı. Böylece AKP, en azından eğitim bakanlığında, istediği yandaş kişiyi göreve getirme ve istediği kişiyi de istediği anda görevden alma kolaylığını elde etmişti. Yandaş olarak göreve gelenler de, görevden alındıklarında Danıştay’a başvurmayı akıllarına bile getirmemişti. 

Esasında YÖK’te deprem denebilecek ilk olay, Cumhurbaşkanı’nın, görev süresi dolmadan ve de (bildiğimiz kadarıyla) görevden alınmayı gerektirecek bir fiili olmadığı halde zamanın YÖK başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya’yı görevden alıp Prof. Dr. M. Yekta Saraç’ı YÖK başkanlığına getirmesinde yaşanmıştı. G. Çetinsaya da, eğitim bakanlığında görevden alınan yandaşların yaptığını yapmış, YÖK üyeleri bu duruma hiç ses çıkarmamış ve benzeri durumların yaşanmasını kolaylaştırmıştı. 

Görevden alınmayı deprem niteliğine dönüştüren ikinci neden ise, görevden alınan kişilerin kimlikleridir. 

Örneğin görevden alınan üyelerden biri Prof. Dr. Zeliha Koçak Tufan’dır. Bu akademisyenin AKP’lileşmiş YÖK adına yaptıklarına bakanların çoğu, onun M. Yekta Saraç’tan sonra YÖK başkanı olacağını düşünmüşlerdir. Z. K. Tufan’ın görevden alınması onlar için de şok olmuştur. Çünkü Z. K. Tufan, editör ya da hazırlayıcı olarak, tek başına ya da arkadaş grubuyla, YÖK için şu yayınların üretilmesinde katkıda bulunmuştur (bkz. yok.gov.tr): 

  • Prof. Dr. Bülent Arı ile 2018’de, ‘15 Temmuz ve Türk Yükseköğretimi’ 
  • Prof. Dr. M. Cahit Güran ile ‘Vakıf Yükseköğretim Kurumları 2018’
  • Birkaç kişiyle Mayıs 2018’de ‘Engelsiz Üniversiteler Ödül Töreni ve Engelsiz Eğitim Çalıştayı’ 
  • 2018’de ‘Yurt Dışı Yükseköğretim Diplomaları: Tanıma ve Denklik El Kitabı’
  • Prof. Dr. M. Cahit Güran ile ‘Vakıf Yükseköğretim Kurumları 2019’
  • Prof. Dr. Cemal Bulut ve Doç. Dr. Bilge Kağan Özdemir ile (tarih belirtilmemiş) ‘Göç ve Eğitim: Saha Deneyimi ve İhtiyaç Analizi’
  • Birkaç akademisyenle 2018’de, ‘Akademik Mirasın Seyir Defteri: Eğitime Dair…’ 
  • Prof. Dr. Cemal Bulut ve Prof. Dr. Müyesser Aras ile Mayıs 2019’da ‘Yükseköğretimde Engelsiz Ufuklar Çalıştayı ve Engelsiz Üniversiteler Ödül Töreni’
  • Doç. Dr. Murat İlhan Atagün ile 2019’da ‘Gençlik Ruh Sağlığı Çalıştayı’
  • Prof. Dr. M. Cahit Güran ile ‘Vakıf Yükseköğretim Kurumları 2020’
  • Mehmet Fatih Kacır ile (tarih belirtilmemiş) ‘Küresel Salgın Bağlamında: Yükseköğretim Kurumlarında Sağlıklı ve Temiz Ortamların Geliştirilmesi Kılavuzu’
  • Birkaç akademisyenle 2020’de ‘KBRN (Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik, Nükleer) Çalıştayı’
  • ‘Vakıf Yükseköğretim Kurumları 2021’

ABD, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik olarak başlatacağı bir harekat öncesinde, Türkiye’ye geliş gidişe yasak koymuş (Sözcü, 29 Eylül 2017) ve bu yasağı 29 Haziran 2018’de güncellemiştir. Bu olay üzerine YÖK başkanı M. Yekta Saraç, ABD’ye bir YÖK heyeti göndermiştir1. Dört kişilik bu heyetteki tek YÖK üyesi Z.K. Tufan olmuştur. Bu heyet ABD’de temaslarda bulunmuş ve ‘Ortadoğu Akademik Mirasını Koruma Projesi’ kapsamında 28 Mart 2019’da ‘Washington Paneli2’nde konuşmuştur. 

Z. K. Tufan, koronavirüs salgını nedeniyle 10 Ocak 2020’de oluşturulan Sağlık Bakanlığı Grip Bilim Danışma Kurulu üyeliğine getirilen akademisyenlerden biridir.  

Z. K. Tufan’ın katkıda bulunduğu yayınlar içinde okuyabildiklerim hakkında, akademik ve raporlama niteliği ile içerik açısından eleştirilerim çoktur3. Ancak Z. K. Tufan’ın katkıda bulunduğu yayınlar, YÖK tarafından da AKP tarafından da olumlu bulunmuş ve peş peşe yayın çıkarmasına izin verilmiştir. Profesör olmadan YÖK üyeliğine getirilen, yıllarca YÖK Yürütme Kurulu üyeliği yapan ve bir joker gibi YÖK’e dolayısıyla AKP’ye her konuda deva olan bir akademisyenin görevden alınması, en azından AKP ve AKP’liler için bir depremdir. Çünkü bu olay, örneğin Hüseyin Çelik, Nimet Çubukçu, Ömer Dinçer ve Nabi Avcı gibi AKP’ye hizmet etmiş eğitim bakanlarının bugünkü durumlarını anımsatıp AKP’lileri bir kez daha sarsmıştır. 

Görevden alınan altı YÖK üyesinin, 'görüşülmeyen kararları imzalamayı reddettikleri için istifalarının istendiği, bunu yapmamaları üzerine de görevden alındıkları' söylenmektedir. Bu söylenti doğru ise, ‘görüşülmeyen kararların imzalanmamış olması’ da, ‘istifa isteğine uymamaları’ da başta yetkililer olmak üzere tüm AKP’liler için birer deprem niteliğindedir.  

Ayrıca bu görevden alma, üst düzey bürokratlara verilen “Durumunuz pamuk ipliğine bağlı, ha!...” mesajı anlamına geldiği için de deprem niteliğindedir.  

İşin özünde YÖK, hiçbir zaman anayasal bir kuruluş niteliğinde işlev görmemiştir. Hele 2008’den sonra AKP’lileşerek toplumun YÖK’ü olamama özelliğini giderek pekiştirmiştir. Dolayısıyla YÖK’teki bu görevden alma, toplum geneli için bir deprem falan değildir. Toplumsal açıdan YÖK zaten uzun zamandır yok hükmünde olan ve bir an önce kaldırılması gereken bir kurumdur. 

YÖK üyelerinden yaklaşık üçte birinin bir anda görevden alınması, iktidarın bile YÖK’ü ciddiye almadığını gösteriyor. 

Son dakika haberine göre YÖK’ün iki başkan yardımcısının görevlerinden istifa etmeleri, artçı sarsıntı oluyor. 

[email protected]