Memleketin komünist şairiyle kavga etmek ancak bu memleketten nefret edenlerin işi olabiliyor. Bu işe en çok Yeni Osmanlıcılar sevinebiliyor.

Yeni Osmanlıcılığın neferleri

Erdoğan’ın Malazgirt anmasındaki sözleri sıradan ama dikkat çekiciydi.

1071’den 2071’e uzanan bir tarihi “Türk, Kürt, Arap, Sünni, Alevi demeden 85 milyon olarak şu nazlı hilalin gölgesinde buluşacağız” şeklinde tarif ediyordu.

“Anadolu’nun kapısı” kime açıldı veya kime Türk denir, bunlarla biz ilgilenmiyoruz. Merak eden, Davutoğlu’nu makamında ziyaret eden Özdağ’ı darlasın…

Dikkat çekici olan, Erdoğan’ın ağzından çıkan “formül”. Bu formül Yeni Osmanlıcılığın formülü.

26 Ağustos Malazgirt ve 30 Ağustos Zafer Bayramı derken takvim biraz sıkışmış olabilir. Ama ideolojiler takvime sıkışmıyor, ayak uyduruyor.

23 Ağustos da Şapka ve Kıyafet Devriminin yıldönümüydü. “Neşeli” bir AKP’li vekil de kutlamalar için Kastamonu’daydı. Bir başka AKP’li Mehmet Metiner “AKP CHP’lileşiyor” diye bu durumu kınadı. Metiner AKP’nin amorflaştığını düşünüyordu(!)

Yeni Şafak’tan İsmail Kılıçarslan’ın sitemi daha büyük ölçekliydi: “15 Temmuz sürecinden sonra ben ‘tamam işte, tam sırası artık’ demiştim. Ama sıranın Kamalizm’e gelmesini bir yana bırakalım, 15 Temmuz süreci sonrası Kamalizm, bence kendisinin de hiç ummadığı şekilde ‘prime dönem’ diyebileceğimiz bir dönem yaşamaya başladı.”

Halbuki Kılıçarslan’ın sitemi daha derin bir çelişkinin semptomuydu. Çünkü “Kamalizmi de ikmal ettik Elhamdülillah” derken yanılmıyordu. 

Yeni Osmanlıcılık içererek başkalaştırıyordu. Ama içerilmesi için de “kemalizm”in başkalaşmaya ihtiyacı vardı.

Nitekim Kemal Karpat’ın yıllar öncesinde dile getirdiği “iyi dilekleri” doğru çıkmıştı. Karpat, “Kemalizm’in ömrünün Tayyip Erdoğan ile uzadığı doğrudur” diyordu.1

Kemal Karpat, Şerif Mardin ve Metin Heper ile birlikte Osmanlıcı düşüncenin meşruiyet kazanması için “atanan” üç isimden biriydi. Hatta Erdoğan Karpat’ın cenazesine bizzat hazır bulunacaktı.

Şerif Mardin ise o Şerif Mardin idi. Said-i Nursi’yi övme görevi ilk başta onundu. Osmanlıcılığın temel taşlarıydı bunlar.

Kemalizm ne zaman gündem olsa orada Yeni Osmanlıcılığa bir adım daha yaklaşıldığını düşünmemiz için artık çok nedenimiz vardı. 

Hatırlayın “kemalizm çöktü bediüzzaman modeli kazandı” diyen Mümtazer Türköne’yi.

Türköne “Kemalizmin çöktüğü Türkiye’de farklılıkları zenginlik olarak muhafaza eden, düşmanlık yerine hoşgörüyü esas alan Nur hareketi haklılığını ispatlamıştır” diyordu 2010 yılında.2 Henüz fethullahçılık nedeniyle hapse düşmesine ve Devlet Bahçeli tarafından hapisten çıkarılmasına zaman vardı.

Şimdi, takvim sıkışınca hepsi yeniden dökülmeye başladı. Liberaller ile Kürt milliyetçileri yine birlikte konuşmaya başladı. Bu sefer Kemalizmi öldürmek için değil zira öyle bir “Kemalizm” artık yok. Ama herkesin bildiği o boşluğa, Yeni Osmanlıcılığın zaafına kimse el uzatamasın diye, Cumhuriyetin mirası toprak altında kalabilsin diye. Bu sefer Nâzım’ı topa tutarak, “Türk Entelektüellerini Ne Yapacağız?” diye geviş getirerek.3

Öyle ki, Cumhuriyetle kavga etmeye yemin eden Ayşe Hür ile (Öcalan’ın avukatı olmak dışında) Said-i Nursi’ye “felsefi derinlik” kazandırmakla uğraşan Fırat Aydınkaya’yı bir araya getirenin Nâzım Hikmet düşmanlığı olması artık şaşırtıcı olmuyor. 

Memleketin komünist şairiyle kavga etmek ancak bu memleketten nefret edenlerin işi olabiliyor.

Bu işe en çok Yeni Osmanlıcılar sevinebiliyor.

Yani hikaye bitmiyor. Yeni Osmanlıcılığın zaafını kapatma görevi bu sefer memleket düşmanlarına düşüyor. Onlar vurdukça başka bir Yeni Osmanlı portresinin perdeleri aralanıyor. O halde Yeni Şafakçıların dertlenmesine hiç gerek yok, onlar bütün bu olan bitenler için teşekkür edecekler ve Elhamdülillah deyip var olanla yetinecekler, önlerine bakacaklar.

Özetle, aktörler değişiyor, kimileri direniyor, kimileri küfrediyor ve ideolojiler dalgalanıyor ama doğrultuda bir değişiklik gerçekleşmiyor. Çünkü kapitalist Türkiye’nin önünde başka bir seçenek bulunmuyor.

Yeni Osmanlıcılık Ahmet Davutoğlu’nun vasat kitabıyla gündemimize girdiğinde önce kitaba sonra da Davutoğlu’nun sıfatına bakıp bu “çatı ideolojinin” kaderi hakkında belki biraz erken değerlendirmede bulunduk. Öyle ki Davutoğlu da sürpriz olmayacak bir biçimde Turgut Özal’a ayaklarını basıyordu. Özalcı dış politika Türkiye için bir yenilikti. Ama Özalcı politikanın karikatür denebilecek sonuçlarını gayet iyi hatırlıyorduk.

Ne var ki Yeni Osmanlıcılık Davutoğlu’nun kitabından ibaret hiç değildi. Yeni Osmanlıcılık demek örneğin İsmail Cem demekti. Onunla kim dalga geçecekti?

Sosyal demokrat İsmail Cem eski paradigmanın sonuna gelindiğini söylüyordu. Bin yılın sağladığı öncelikler ve ayrıcalıklar göz ardı edilmiş, hatta bazen inkar edilmişti. Neyse ki NATO ortaklığı sayesinde “saatler tekrar çalışmaya başlamıştı”. 

Soğuk Savaş koordinatlarının dağıldığını ve “her şeyin yapılabilir ve her politikanın izlenebilir” olduğunu söylüyordu.

“Akılcı yaklaşım, Türkiye’nin bütün kültürlerinin, Batılı, Doğulu, dinsel, laik, Osmanlı, Cumhuriyet kültürlerinin birbirini reddetmesine son vermek ve birlikte varolmalarını öne çıkarmaktır.” diyordu İsmail Cem. 

Ona göre Osmanlının emperyal politikası hoşgörüye dayalıydı, “çünkü imparatorluğun kendi sınırları içinde barışı sağlaması ve gücünü koruması hoşgörüsüz yaklaşımlarla gerçekleşemezdi”.4 Müslümanlığın insancıl yanlarını teslim etmek gerekirdi. Bunun için tarihin yeniden yorumlanması ve yeni bir kültürel kimlik inşası lazımdı. Bütün bunların arka planında “hızla gelişen ekonomi” ve “Türkiye modeli” duracaktı.

Bugünden bakınca “İsmail Cem yattığı yerde huzurla uyuyor olmalı” diye düşünüyor insan. Ve "iktidar olmaya hazırlanan" CHP'liler Ecevit'in yetiştirmesi bu ismi hâlâ neden keşfedemedi diye...

Yeni Osmanlıcı düşüncenin nüvelerini İsmail Cem’in en bilinen kitabında, “Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi”nde bulmak mümkündü. Yani Yeni Osmanlıcılığın meşruiyet kazanmasının öyküsü epey öncesinde başlıyordu, entelektüelin Osmanlı’yı yeniden keşfinde.

Halbuki Yeni Osmanlıcı düşüncenin bu kadar uzun süre “buzdolabında” beklemesinin tek nedeni yalnızca “iki kutuplu dünya” değildi.

Asıl mesele de burada.

Bugün Yeni Osmanlıcılık emperyal bir vizyon için olmazsa olmazdır. Yeni Osmanlıcılık Türkiye kapitalizminin geleceğidir.

Hoşgörü, tolerans, uyum ve denge…

Bunların her emperyal vizyonun bir yerinde mutlaka karşımıza çıkan o rövanşist gündeme sığıp sığmayacağına ise bir başka yazıda değinelim.