Bekleyelim bakalım, yerli yabancı tekeller tek adam rejimi yasalaştırsın diye ne tür yasa teklifleri hazırladı.

Yatırım ortamını iyileştirmek

Dünya Bankası belgelerinde, Türkiye’nin yeni düzeni tanımlanırken, “icracı cumhurbaşkanlığı” sözü tercih ediliyor. 28 Temmuz 2017 tarihini taşıyan bir raporunda1 bu sözcük cümle içinde şöyle kullanılmış; “…Nisan 2017’de, seçmenler icracı bir cumhurbaşkanlığı sistemi oluşturacak ve Devletin organları arasındaki ilişkilerde önemli değişiklikler getirecek bir dizi anayasal reformu onaylamıştır.”

Olumsuz çağrışım yapacak bir anlatımdan özenle kaçınılması; anayasal reform olarak değerlendirilmesi ve halkın onayına vurgu yapılması dikkatinizi çekmiştir.

Rapor, baştan sona AKP’ne düzülen övgülerle dolu; “…Türkiye, 2000’li yılların başlarından bu yana ekonomik ve sosyal kalkınma sonuçları elde etmiştir… geniş kapsamlı reformlar gerçekleştirilmiştir… dünyanın en büyük 17. büyük ekonomisi olmuştur… 2009 küresel mali krizinden hızlı bir şekilde çıkabilmiştir … 2015 yılına kadar güçlü bir büyüme performansı kaydetmiştir…”

AKP bildirisi gibi değil mi?

Raporda 2015 – 2016 yıllarında reformların kesintiye uğradığı belirtiliyor. Ancak bunun suçu AKP’ne değil seçimlere ve FETÖ’nün üzerine yıkılıyor; “Türkiye uzun süren bir seçim döngüsü (Haziran ve Kasım 2015’te gerçekleşen genel seçimler), Mayıs 2016’da gerçekleşen kabinede görev değişimi ve Temmuz 2016’da gerçekleşen başarısız darbe girişimi dahil olmak üzere bir dizi siyasal zorluk yaşamıştır. Başarısız darbe girişimi sonrasında, hükümet terör örgütleriyle ilişkili olduğunu tespit ettiği kamu görevlilerinin görevden uzaklaştırılması ve bazı kuruluşların varlıklarının devri dahil olmak üzere terörizmle mücadele için gerekli olan önlemlerinin alınabilmesi amacıyla bir olağanüstü hâl ilan etmiştir.”

Dünya Bankasından geçer not alan AKP’ne desteğin sürdürüleceği Raporun 42. Paragrafında şu sözlerle müjdeleniyor; “Dünya Bankası Grubu, Hükümetin mali yönetim, finansal sektör, rekabet gücü ve özel sektör yatırımları ile ilgili zorlukları aşma yolundaki çabalarını desteklemeye devam edecektir.”

Ülkelere verilen notun adına “iş yapma kolaylığı endeksi” deniliyor. 189 ülkenin mevzuatı ve uygulamaları, yatırımcılara tanınan kolaylıklar dikkate alınarak 10 başlık altında değerlendiriliyor. Yatırımcıyı koruma; işyeri açma; mülkiyet edindirme-arsa bulma; ruhsat alma; finansmana ulaşma; teşviklerden yararlandırma; altyapı; kâr transferi; işçi maliyetleri vb konulardaki performanslarına verilen notlar toplanıyor ve ülkeler, en çok puan alandan başlamak üzere sıralanıyor.

Türkiye bu yarışta hep önlerde yer aldı. Hızla da yükseliyor. 2017 yılında 69’uncu sıradayken, 2018’de 60’ıncı; 2019’da 43’üncü; 2020’de 33’üncü oldu. Fuat Oktay, geçtiğimiz günlerde hedefin ilk 20’ye girmek olduğunu açıkladı.

Türkiye’de yatırım ortamının iyileştirilmesi için ilk önemli adım, Dünya Bankasından gönderilen Kemal Derviş’in ortak edildiği DSP iktidarında, 11 Aralık 2001 tarihinde atıldı. Resmi gazetede yayımlanmayan ve yasal bir yetkiye dayanmaksızın çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararıyla, Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Koordinasyon Kurulu (YOİKK) adlı bir örgüt kuruldu. Ekonomiyle ilgili bakanlıkların müsteşar düzeyindeki yetkilileri ile TOBB, TİM, YASED, TÜSİAD’ın üst düzey temsilcilerinden oluşturulan kurul, yatırım ortamının iyileştirilmesini sağlayacak konularda mevzuat taslakları hazırlamak görev ve yetkileriyle donatıldı. Görevlerini, kuracağı teknik ekipler eliyle gerçekleştirmesi öngörüldü.

Kurula ayrıca Türkiye’de yabancı yatırımcılara ne güzel fırsatlar sunulduğunu tanıtmak görevi de verilmişti. Şimdi o görevi Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi yürütüyor.

Bir yıl sonra İktidara gelen AKP, Kurulun yapısına ve işleyişine 2012 yılına değin dokunmadı. 16 Aralık 2012’de çıkarılan bir Bakanlar Kurulu Kararıyla müsteşar düzeyindeki yetkiler bakan düzeyine yükseltildi; MÜSİAD eklendi ve dünyanın önde gelen çok uluslu şirketlerinin CEO’larının da yer alacağı bir Konsey oluşturuldu.

O günden bu yana sermayeyi ilgilendiren ne kadar yasa ve düzenleyici ikincil mevzuat çıkarıldıysa hepsi Devlet-Sermaye-uluslararası tekellerin işbirliğiyle YOİKK mutfağında üretilmiştir. Dahası, Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı (yeni dönemde Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi) yabancı yatırımcılara özelleştirme projeleri ile ilgili yatırım envanteri hizmeti sunmaktadır.

TEPAV Kasım 2007’de “Türkiye Yatırım Ortamı Değerlendirmesi” başlıklı bir Dünya Bankası Raporu yayımladı. Raporda yatırımcıları caydıran sorunlar sıralanıyordu. Özetliyorum;

  • Kısıtlayıcı istihdamı koruma kuralları esnetilmeli, esnek çalışma özendirilmeli, istihdam üzerindeki vergiler ve diğer işgücü bağlantılı maliyetler en aza indirilmelidir.
  • Bürokraside yetki karmaşası giderilmeli, bürokrasi azaltılmalıdır.
  • Yatırımcıların finansmana erişimleri kolaylaştırılmalı, bankacılık dışı fonların ağırlığı artırılmalıdır.
  • Fonlar daha çok devlet tahvillerine yatırılmaktadır. Özel sektörün yararlanmasını önleyen bu uygulamadan vazgeçilmelidir.
  • Sanayi arsalarının geliştirilmesinde özel sektör katılımı daha fazla teşvik edilmeli, arsa imarı için stratejik planlama güçlendirilmelidir.
  • Karayolu ve demiryolu ağının yapım, bakım, onarım ve genişletilmesine yapılan kamu yatırımları artırılmalıdır.

Yukarıda sıralananların çoğu gerçekleştirildi. 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasası değiştirildi. Özellikle 2011 yılından sonra Ticaret, Borçlar, Hukuk Muhakemeleri Usulü yasaları yenilendi, ayrıca torba yasalarla yatırımları kolaylaştırıcı kurallar getirildi. Bir dizi varlık barışı yasası çıkarıldı. 

Karayolu ve demiryollarına milyarlarca lira kamu kaynağı aktarılması uygulaması sürdürülüyor. Finansman konusunda uzun erimli yatırımlarda daha elverişli olan banka dışı finansman olanaklarının artırılabilmesi için Varlık Fonu hazırlandı.

Yatırımcılara arsa temininde yargıdan kaynaklanan sıkıntıları olduğu ve sorunu kamulaştırma yasasını değiştirerek gidermeyi düşündükleri anlaşılıyor. Tayyip Erdoğan’ın dün (2.3.2021) açıkladığı insan hakları eylem planındaki şu sözleri dikkat çekiyordu; “kamulaştırmayla ilgili tüm mevzuatı yeniden ele alıyor…İdari yargıda mülkiyet hakkını etkileyen hususların ivedi yargılama usulüyle hızlı biçimde çözümüne imkân sağlıyoruz.”

Çalışma yaşamının esnekleştirilmesi çabasında henüz yeterince başarılı olamadılar ama bu konuya da el atılacağını gösteren belirtiler var. Dün açıklanan eylem planındaki şu sözler pek hayra alamet değil; “Devlet, girişim ve çalışma hürriyetini rekabete dayalı serbest piyasa kuralları ile sosyal devlet ilkesi çerçevesinde korur ve geliştirir.” İşin içine piyasanın gerekleri unsuru girince neler olacağını biliyoruz.

Yeri gelmişken şu görüşümü paylaşmalıyım: İstihdam üzerindeki vergi ve diğer işgücü maliyetlerinin azaltılması önerisinin çalışanların çıkarına olmayan bir öz taşıdığını düşünüyorum. Patronlar, ücretler üzerindeki vergi ve prim yüklerinin çokluğundan hep yakındı. Dünya Bankasının raporunda da “vergi takozu” olarak adlandırılıyor. Şimdiye kadar, işverenlere düşen prim yüklerinin bir bölümü, geçici yasal düzenlemelerle ya da projelerin desteklenmesi adı altında Devletçe üstlenildi. Artık kalıcı olmasını istedikleri seziliyor. Bunu büyük bir olasılıkla; “asgari ücreti vergi dışı bırakıyoruz…” gibi müjdeler eşliğinde sunacaklardır.

Gelelim fonları hep devlet kullanıyor, özel sektöre kalmıyor eleştirisine. Bu sorunun gelecek hafta açıklanacağı belirtilen ekonomi eylem planında dikkate alındığı anlaşılıyor. Tayyip Erdoğan, KİT’ler ve kamu şirketlerinin yeni bir anlayışla biçimlendirileceğinin işaretini verdi. Kamunun olmaktan çıkarırsanız sorun kendiliğinden çözümlenir.

Bekleyelim bakalım, yerli yabancı tekeller tek adam rejimi yasalaştırsın diye ne tür yasa teklifleri hazırladı.

  • 1. The World Bank Group, “Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası, Uluslararası Finans Kurumu ve Çok Taraflı Yatırım Garanti Ajansı’nın Türkiye Cumhuriyeti’ne Yönelik 2018-2021 Mali Yıl Dönemini Kapsayan Ülke İşbirliği Çerçevesi” Raporu