Türkiye için Eylül ayının 12’si en berbat gün oluyor. Silahlı kuvvetlerinin başında bulunan beş komutan (genelkurmay başkanı ile kara, hava, deniz ve jandarma kuvvet komutanları- ‘beşi bir yerde’) 12 Eylül 1980’de darbe yapıyor. 12 Eylül sabahı toplumun önemli bir bölümü, gençlerin birbirlerini öldürmeleri bir anda bıçak gibi kesilince, büyük sevinç gösteriyor. Ancak ‘sessiz atın çiftesinin pek olduğu’ sonradan görülüyor.

Yarın 12 Eylül!

Eylül ayının ilk günleri, Cumhuriyet tarihinin genelde iyi günleri oluyor. 1922 Eylül’ünün ilk gününde Eskişehir, 6’sında Balıkesir, 7’sinde Aydın, 8’inde Manisa,  9’unda İzmir ve 11’inde Bursa Yunan işgalinden kurtarılıyor. 2 Eylül 1925’de tekke ve zaviyeler kapatılıyor. 1 Eylül 1929’da Arapça ve Farsça öğretime son veriliyor.

Kötü günlerimiz de var. Örneğin 1 Eylül 1939’da II. Dünya Savaşı başlıyor. 6-7 Eylül 1955’de İstanbul ve İzmir’de Rum vatandaşlarımıza yönelik iki gün süren saldırı ve yağma olayları yaşanıyor. 6 Eylül 1986’da İstanbul’daki Neva Şalom Sinagogu’na düzenlenen terörist saldırıda, 21 Musevi vatandaşımız hayatını kaybediyor.

Türkiye için Eylül ayının 12’si en berbat gün oluyor. Silahlı kuvvetlerinin başında bulunan beş komutan (genelkurmay başkanı ile kara, hava, deniz ve jandarma kuvvet komutanları- ‘beşi bir yerde’) 12 Eylül 1980’de darbe yapıyor. 12 Eylül sabahı toplumun önemli bir bölümü, gençlerin birbirlerini öldürmeleri bir anda bıçak gibi kesilince, büyük sevinç gösteriyor. Ancak ‘sessiz atın çiftesinin pek olduğu’ sonradan görülüyor.

Aynı eylemlere kalkışmış gençler, sağcı ise adi suçlardan yargılanırken, solcular ‘Anayasal düzeni devirmek’ suçlamasıyla yargılanıyor. 650 bin kişi gözaltına alınıyor. Fatsa ve Şavşat gibi solcuların çoğunlukta olduğu yörelerde, neredeyse işkenceden geçmemiş kimse kalmıyor. 7 bin kişi idamla yargılanıyor. 517 kişiye idam cezası verilip 50 kişi (Erdal Eren yaşı büyültülerek)  idam ediliyor. Cezaevlerinde yüzlerce tutuklu çoğu işkenceden yaşamını yitiriyor. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarılıyor. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gidiyor. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruluyor. 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası isteniyor. 40 ton gazete ve dergi yakılıyor. Siyasal İslamcı ve liberal olarak tanımlanan radikal Amerikancı çekirdek, Türkiye’nin siyasal, sosyal ve ekonomik hayatına egemen hale getiriliyori. 12 Eylül döneminde, hemen her karakol ve cezaevinde işkence yapılıyor. Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi, 29 Nisan 2008’de, ‘The Times’ gazetesi tarafından ‘dünyanın en kötü şöhretli 10 cezaevinden biri olarak nitelendiriliyorii.

Beşi bir yerde, bu yapılanlarla yetinmiyor. 6 Kasım 1981’de başımıza YÖK’ü musallat eden 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nu çıkarıyor. 1982’de de topluma zorla Anayasa kabul ettiriliyor. Anayasa’ya göre, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi, ilk ve ortaöğretimde zorunlu ders oluyor. 1983 yılında, imam hatiplere (harp okulları dışında) üniversiteye girme hakkı verilerek imam hatipli hukukçu, öğretmen,  mülki amir, … yetiştirilmesinin kapısı açılıyor.

‘Beşi bir yerde’, hırslı mı hırslı, bunlarla da yetinmiyor. 1983 yılında, Devlet Planlama Teşkilatı’na bir Milli Kültür Raporu yazdırtıyor. Bu raporda, “Türk-İslam sentezi, din-devleti; millet, din cemaati; milli kültür, İslam kültürü; milliyet, İslamiyet; milliyetçilik, İslamcılık; Türk milleti, yüzde 99’u Müslüman olan Türkler; laiklik, din düşmanlığı; bilim de Kur’an’daki bilgiler olarakiii” kullanılıyor. Tarikatçı, Amerikancı ve 24 Ocak 1980’de alınan emekçi düşmanı ekonomik kararlarının mimarı Turgut Özal’ı darbe hükümetinde ekonomiden sorumlu devlet bakanı yapıyor. Yetinmiyor: Solcuların parti kurmasına izin vermeyip Özal’ın kurduğu Anavatan Partisi’nin Kasım 1983 genel seçimlerini kazanması için elinden geleni yapıyor: Seçim gecesi oylarınızı bir emekli askerin kurduğu partiye verin deyince, o an seçim sonucu belli oluyor.

Bu noktada, yukarıda değinilen yurdu düşmandan kurtaranlar akla geliyor. Onlar, Kurtuluş Savaşı’nı kazanmakla yetinmiyorlar. Padişahlığa ve hilafete son veriyorlar. Lozan anlaşmasını imzalayıp Türkiye’nin bağımsız bir devlet olduğunu tüm dünyaya kabul ettiriyorlar. Cumhuriyetin aydınlanmacı dönüşümlerini gerçekleştiriyorlar. Toplumu tek adamın hakimiyetinden kurtarıp insanlara tebaa ya da ümmet değil de yurttaş olma fırsatı yaratıyorlar. Kim bunlar? Osmanlıda yetişmiş yurtseverler.

Yine bu noktada, ‘beşi bir yerde’lerin kim oldukları insanın aklına geliyor. ‘Beşi bir yerde’ ile onlardan sonra iktidar olanların hepsi de, Cumhuriyet döneminde yetişmiş insanlar! Osmanlıda yetişenler aydınlanmacı devrimleri gerçekleştirmişken, Cumhuriyet okullarında yetişenler ise gerici dönüşümlere imza atıyor!

Yıllar içinde, ‘beşi bir yerde’nin çiftesi pekleşirken, niteliği ve sonucu da ortaya çıkıyor. ‘beşi bir yerde’ sayesinde,

  • 1960’ların başında örgütlü öğretmenler içinde büyük çoğunluğu oluşturan aydınlanmacı öğretmenlerin oranı, Süleyman Demirel ve 12 Mart 1971 muhtırası iktidarlarının tutumu nedeniyle12 Eylül darbesi öncesinde yüzde 68’eiv 2002’de de yüzde 49’a düşüyorv (günümüzde ise yüzde 17 kadar).
  • 1980 öncesinde sevgiden sonra bağımsızlığa önem veren-parayı önemsemeyen gençliğin yerini, 2000’lerde sevgiden sonra paraya önem veren-bağımsızlığı önemsemeyen gençlik alıyor.
  • Tarikatlar, tarikatçılık ve yörede işlenen günahlar nedeniyle deprem olduğuna inanların sayısı artıyor.
  • 1995’te Necmettin Erbakan’ın “Arka bahçemiz” dediği imam hatipliler, 2002’de iktidar oluyor.

Cumhuriyet çocuğu olmaktansa, Amerikalıların “Bizim oğlanlar” demesini yeğleyen ‘beşi bir yerde’ için ne demeli bilemiyorum, siz karar verin!

[email protected]