Erdoğan dış politikada yakaladığı fırsatları, bir seçim takvimi ile iç politikaya tahvil etmeye çalışıyor.

Yangın yerinde seçim beklemek

TÜİK Ağustos ayı enflasyonunu yüzde 1,46 olarak hesapladı. Yıllık artış %80,21. Oysa halk hep TÜİK’ten fazlasını hissediyor.

Hissedildiğine yakın hesaplayanlar da var. İTO’nun bu ay İstanbul için açıkladığı geçim endeksinde yıllık artış yüzde 99,9. ENAG’ın enflasyonu yüzde 181 çıktı. DİSK-AR’ın, TÜİK’e dayanarak hesapladığı düşük gelirli ve emeklilerin enflasyonu yüzde 115-133 aralığında. Üstelik, bu ayki rakamlara 1 Eylül’den geçerli olan doğalgaz ve elektrik zamları dahil değil. Henüz kaloriferler yanmadan bindirilen bu yüzde yirmişerlik zam, evlere gelecek faturaları geçen kışa göre şimdiden ikiye katlamış durumda. Önümüzdeki sonbahar ve kış aylarında kaç kez daha zam göreceğimiz ise meçhul.

TÜİK’in aynı gün açıkladığı Üretici Fiyatları Enflasyonu ise yıllık yüzde 143,75 oldu. Bir önceki aya göre yükseliş durmuş gibi görünse de ana sanayi grupları içinde artış elektrik ve gaz üretiminde yüzde 348, enejide yüzde 303. Enerji fiyatlarındaki bu büyük artış düzenli bir şekilde tüm mallara yansıyor. Kısaca halkın cebindeki delik giderek büyüyor.

Peki Erdoğan, milyonlarca emekçi için ülkeyi yangın yerine döndüren bu ekonomide seçimlere nasıl gitmeyi planlıyor?

Erdoğan’ın, özellikle Rusya-Ukrayna savaşının bir sonucu olarak uluslararası dengelerde yakaladığı fırsatları değerlendirmeye çalıştığı, bunda da kimi başarılar elde ettiği açık. Türkiye, bir taraftan Ukrayna’ya silah satıp diğer taraftan yaptırımlara rağmen Rusya ile ticari ilişkileri geliştirebilen, BM onaylı tahıl koridorunun trafiğini yöneten bir ülke konumunda. Öte yandan silahlı kuvvetlerin ülke toprakları dışındaki varlığı, emperyalist merkezlerin ileri karakolu olma misyonunun ötesinde, Türkiye burjuvazisi için yeni iş olanakları anlamına geliyor. Yayılmacı görüntünün iç politikada okşadığı milliyetçilik AKP adına hem ittifak ortağını el altında tutmaya hem de muhafazakar seçmeni konsolide etmeye yarıyor. Yunanistan’a yapılan “bir gece ansızın…” efelenmesinin de aynı amacı hizmet ettiği açık. Tüm bunlara Katar, Suudi Arabistan ve Rusya ile ilişkilerde verilen pek çok taviz sonucu bu ülkelerden gelecek sıcak para ile seçim öncesi sıkışmayı aşma çabasını da ekleyebiliriz.

Kısaca Erdoğan dış politikada yakaladığı fırsatları, bir seçim takvimi ile iç politikaya tahvil etmeye çalışıyor.

Bedeli ağır bir hesap bu. Sadece savaş riskinden değil. Bu politika aynı zamanda seçime kadar büyük bir yağmanın sürmesi demek.

Erdoğan yola, sermaye sınıfı için açtığı kapılara yenilerini ekleyerek devam etmek zorunda olduğunun farkında. Sadece bu bile ülke kaynaklarının kontrolsüz biçimde ve küçük bir azınlığın çıkarı için kullanılması demek. Sermaye sınıfına sunulan imkanlarla, teşvik, ihale kolaylıkları ve kredi olanaklarıyla, döviz hareketliliğine karşı KKM gibi güvencelerle tam bir soygun düzeni kurulmuş durumda. Bu düzende yandaş da kasasını dolduruyor müteahhit de. İş takibi yapan da kazanıyor sanayicisi, finansçısı, emlakçısı da…

Peki tüm bunlar Erdoğan’ın seçimleri kurtarmasına yetecek mi? Milliyetçi hamaset, mutlak yoksullaşmanın eşiğinde duran milyonlarca emekçinin karnını doyuracak mı?

Yetmeyeceği açık. Fakat Millet İttifakı’nın ekonomiye dair çok da farklı bir sözünün olmaması Erdoğan’ın elindeki en büyük kozlardan biri. Üstelik Erdoğan bu başlıkta bir ajandaya da sahip. Son kabine toplantısında biraz daha açık ifade etti, diyor ki “refah kaybı yaşayan dar ve orta gelirli vatandaşlarımıza yönelik destekleyici çalışmaları artırarak devam ettireceğiz”

Destekle, sadakayla yangın elbette sönmeyecek. Bu iktidarın derdi de değil bu ayrıca. Fakat muhalefetin “iktisat bilimine uygun ekonomi politikalarına döneceğiz” taahhüdünün de yoksullaşan halkta karşılığı bulunmuyor. Faizi yükselt, dövizi düşür. Başka? Aldığı ücretle ay sonunu getiremeyen, köşede duran üç kuruş “kötü gün” birikimini çoktan tüketmiş, üstüne kredi kartlarında biriken borçla yaşamı döndürmeye çalışan milyonlar için boş gevezelik bunlar.

Erdoğan işte biraz da buradan aldığı güçle umutlanıyor. Asgari ücrete yapılacak görece yüksek sene sonu artışı, memur ve emeklilere yapılacak sözleşme zammı, bundan hemen önce kamuda sözleşmeli çalışanların kadroya alınması, ardından EYT’nin bağlanması, Erdoğan’ın önümüzdeki günlerde atacağı adımlar arasında olacak.

Özeti şu. Enerji ve gıda krizinin birlikte kapıda olduğu bir ülkede tüm kaynakları uluslararası tekeller ve şirketlerin kazancı için kullanıp, geri kalan kırıntılarla halkın yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamasını beklemek. Bunun için gerekirse para basmak, gerekirse savaş çıkarmak. Erdoğan, seçimleri kazanmak için bu deliliği göze almış durumda. Muhalefet ise halka seçime kadar ses çıkarmayın demekte. Sandıkta işi çözeceğiz!

Seçim önemli. Hem de çok. Ama yangın yerinde seçimi beklemek fena. Çünkü seçim ekonomisi, seçime kadar ülkeyi büyük bir kaosa sürüklüyor.