Koca bir dünya hemşeri derneğine dönmüş. “Değil mi ki kötüler, kadı olmuş Yemen’e”
Neyse ki şiir var, neyse ki sanat var, neyse ki İthaka var.
Sözcükler dolanıp duruyor zihnimde. Bir anlama gelen, bir anlama gelmeyen, çağrışımlarıyla uzak anılara götüren, zamanı durdurup beni baş aşağı silkeleyen bir dizi sözcük anlamından bağımsız oradalar. Bazen ne kadar da anlamsız geliyor, aynı cümleleri yeniden yeniden kurmak, bir karşılığı var mı bu sözlerin? Emin olamıyorum.
“Kelimeler… Kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor."1
Öznesi, yüklemiyle tüm öğeleri tam, kurallı cümleler kurmak zül geliyor bana artık. Yüzlerimizden, gözlerimizden, tek bir bakıştan anlatabiliriz, anlaşabiliriz; anlaşabilmeliyiz. Kurallı cümleler, eylemleri örtüyor. Kurallı cümleler, eylemsizliği ve kibri büyütüyor, bahaneler yığını içinde “ama…”larla başlıyor tüm çağrılar, sonra sönümlenip ölüyor.
Birbiri ardına gökten siyah kuş ölüleri düşüyor ellerime.
Bahaneler, kaçışlar, suçlamalar, kara çalmalar, unutuşlar, çarpıtmalar, sessizlikler, yalanlar, riyalar…
"Fakat yüzünüz, evet yüzünüz"2
Yüzü olmayan ölüler yığını aramızda; genci, çocuğu, yaşlısı, mutsuzu, şeni, yorgunu… Bu ölü yığını uçurumlardan nasıl geçilecek karşı tarafa? Nasıl?
Her savaş fişeğinde geliyor yine sözcüklerin yetersiz kaldığı aklıma. Kim temizleyip kutsayacak bu saatten sonra bu her şeyi görmüş, okumuş, hissetmiş yorgun yüreği. Bağıra bağıra ağlamaktan gebermek, yüzümü yok etmek, gözlerimi oymak için ne bekliyorum?
Yugoslavya İç Savaşı hani var. “Yağmurdan Önce” filmi Milcho Manchevski’nin: Kelimeler, Yüzler, Fotoğraflar. Hele müzikler, hele müzikler…3
Savaş cinayettir oysa. Kazananı kaybedeni olduğunu söyleyin babasını kaybetmiş bir çocuğa hadi… Kızını toprağa vermiş bir anneye fısıldayın o iri laflarınızı, karmaşık cümlelerinizi, stratejik ortaklıklarınızı, ışıltılı yalanlarınızı.
Unutamadığım bir filmdir, zaman zaman sandıktan çıkarıp izlediğim bir film, pek nadirdir bunu yapmam diğer filmlere hâlbuki. Demek derinden bağladı kendine görünmez ipleriyle beni bu Makedon filmi.
“Savaşın kazananı olmaz.” Hele hele halklar, emekçi sınıflar görünmez kâğıt askerler olarak düşüverirler kırmızı bir karanfil gibi toprağa, efendiler. Savaşın içine öylece bırakılmış insanların çaresizliğini hiç mi okumadınız, hiç mi izlemediniz, hiç mi ağlamadınız? Sürekli mecburi yol işaretleri, mekân parçalanmış, ân durmuş, çember daralmış, yüzler solmuş, bakışlar donmuş. Siyah beyaz uzak bir geçmişten gelen bir fotoğraf karesi değil. Bugünde, şimdide, her yer savaş meydanı.
Lanet olsun sizin 21. yüzyılınıza, ey yalan makinaları!
Uzayı fethetme yarışınıza lanet olsun! Kibrinize, riyanıza! Aç, sahipsiz çocukların gözlerinin içine baka baka, demokrasi cengâveri kisvesinde cellatlıkta giderek ustalaşan siz kan içiciler, para tapıcılar.
Ört ki ölem ben!
Auschwitz, Hiroşima, Dresten, Kore, Irak, Suriye; Afganistan, Yugoslavya, Yemen, Ukrayna… Sayamadığım, irili ufaklı, irili ufaklı, irili ufaklı, sayamadığım, genç genç ölüleri, bilge bilge ölüleri, kadın kadın ölüleri, çocuk çocuk ölüleri dünyamızın.
Alacaklılar hepimizden…
Lanet olsun 21. yüzyıla, barbarlık çağıdır bu.
Koca bir dünya hemşeri derneğine dönmüş. “Değil mi ki kötüler, kadı olmuş Yemen’e”4
Neyse ki şiir var, neyse ki sanat var, neyse ki İthaka5 var.
İthaka'ya doğru yola çıktığın zaman,
dile ki uzun sürsün yolculuğun,
serüven dolu, bilgi dolu olsun.
Ne Lestrigonlardan kork,
ne Kikloplardan, ne de öfkeli Poseidon'dan.
Bunlardan hiçbiri çıkmaz karşına,
düşlerin yüceyse, gövdeni ve ruhunu
ince bir heyecan sarmışsa eğer.
Ne Lestrigonlara rastlarsın,
ne Kikloplara, ne azgın Poseidon'a,
onları sen kendi ruhunda taşımadıkça,
kendi ruhun onları dikmedikçe karşına.
Dile ki uzun sürsün yolun.
Nice yaz sabahları olsun,
eşsiz bir sevinç ve mutluluk içinde
önceden hiç görmediğin limanlara girdiğin!
Durup Fenike'nin çarşılarında
eşi benzeri olmayan mallar al,
sedefle mercan, abanozla kehribar,
ve her türlü başdöndürücü kokular;
bu başdöndürücü kokulardan al alabildiğin kadar;
nice Mısır şehirlerine uğra,
ne öğrenebilirsen öğrenmeye bak bilgelerinden.
Hiç aklından çıkarma İthaka'yı.
Oraya varmak senin başlıca yazgın.
ama yolculuğu tez bitirmeye de kalkma sakın.
Varsın yıllarca sürsün, daha iyi;
sonunda kocamış biri olarak demir at adana,
yol boyunca kazandığın bunca şeylerle zengin,
İthaka'nın sana zenginlik vermesini ummadan.
Sana bu güzel yolculuğu verdi İthaka.
O olmasa, yola hiç çıkmayacaktın.
Ama sana verecek bir şeyi yok bundan başka.
Onu yoksul buluyorsan,
aldanmış sanma kendini.
Geçtiğin bunca deneyden sonra
öyle bilgeleştin ki,
artık elbet biliyorsundur
ne anlama geldiğini İthakaların.