AKP, vicdanları, bu ülkedeki iyi, güzel olan her değeri kazıdı, İslamcılığın, Türkçülüğün içine gömdü. Buna kızarak, küfrederek, vicdan sömürüsü yaparak bir yere varamayız. Sosyalizmden başka vicdan mı var? Vicdan, sosyalizmi çağıran bir duyarlılık olmalı değil mi bugün?
İslamcı politikaları bir “vicdansızlık ekimi” olarak görmek, acaba işi abartmak mıdır?
Değildir.
Ankara'nın Hitler-Mussolini artıkları, bu ülkenin ve insanlarının dokusunu başka türlü değiştiremezdi. Vicdanları dağlamak zorundaydılar. Dağladılar ve üzerine bol bol dincilik döktüler. O zaman, kapitalizmin İslamcılık ile paralel gidebilen bir toplumsal örgütlenme olduğunu söylemek zorundayız. Bu, bizim oraların bir sorunu: İslamcılıkta kapitalizm karşıtlığı aramak, abesle iştigaldir.
İyi de, nedir?
Müslümanlar kapitalizme karşı olamaz mı?
Bazıları olur. Ama ayarsız olur ve etkisizdir. Zaten biz İslamcılıktan, şeriat düzeni taraftarlarından söz ediyoruz. Herkesin dini kendine. Din üzerinden politika yapmak, kapitalizme ve demokrasisine aykırı bir yol değildir; bunu söylemek istiyoruz.
Bu topraklara vicdansızlığı Türk-İslam sentezi ekti. Toplumsal DNA'ları bozmak, ilericiliği, dayanışmacılığı, kamuculuğu imkânsız hale getirmek için yaptı bunu. Yalçın Hocamızın kulakları çınlasın, “Eylülistlerin”, yani Evren-Erdoğan devamlılığının, insanın vicdanını sermaye, etnik köken ve dinsel bağnazlık “bağlamında” sağlam kazığa bağlaması gerekiyordu. Sonuçta, 12 Eylül 1980-3 Kasım 2002 çizgisiyle, iki faşist darbeyle yani, vicdansızların vicdanlıları imha ettiği, edemediği yerde de sesini çıkaramaz duruma soktuğu bir toplumsal bunalıma geldik dayandık.
Vicdan imha makinesi: Türk-İslam sentezi
12 Eylül, artık Türkiye toplumunun yönetilemeyeceğini düşünen Türk sermayesinin, ABD-Almanya desteğiyle topluma vicdansızlık ekmeye, vicdanlıları ise biçmeye başladığı bir dönemi imliyor. Vicdan kazınırken, Türkiye ilericileri, devrimcileri zindanlarda, işkencehanelerde en öndeydi.
Diyarbakır Cezaevi ise bir tür “modern ve demokratik” Auschwitz olarak Kürt insanındaki vicdanı koparmak üzere kurulmuş bir fabrikaydı. O fabrikadan çıkan insanların, Türk-İslam sentezinin kapitalizmin bir gereği olduğundan çok bir Türk kiri, bir Türk barbarlığı olduğunu düşünmesi, neden tuhaf olsun? Kürt halkına yapılan haksızlığın hesabını sadece sosyalistler, sosyalizmi kurarak sorabilir. Bunu, bu topraklarda Türkler ve Kürtler birlikte yapabilir. Bu inadın dışında yol bulacağını sananlar için Kürt acısı, bir meslektir. Bazıları kusura bakmasın; kardeş acı söyler. Biz dost değiliz, kardeşiz Ahmed Arif'in dediği gibi. İç içeyiz.
Birleşmek için ayrılmayı bile düşünebiliriz, ama sadece birleşmek için.
Sonuçta “üniformalı İslamcılar” (Eylülistler) Kürt halkına karşı o korkunç işkenceleri, cinayetleri, Türklük adına işlediler; Türk halkı bunun hesabını kökten sormadığı sürece o yara öylece kalacak, Turgut Uyar'ın şiirindeki gibi “Dikenleri kopardığın yerler teker teker” kanayacak.
12 Eylül'ün yarım bıraktığını, ki kapitalizm bir sürekli karşıdevrimdir ve normaldir, AKP tamamlamaya çalışıyor.
Vicdanı, bir yabancı sözcük ve “kâfir oyunu” olarak beyinlere işleyecekler. Türkiye'nin insanları, en vicdanlıları, sonunda bu topraklarda ve bu vicdansızlıkta soluk alıp vermenini bile suç olduğunu düşünüp ya bir yerlere kaçacak ya da kendi içine kapanacak.
Asıl tehlike burada.
Ancak sosyalizm ekersen vicdan biçersin
Vicdan ekmek zorundayız. Bunu da sadece üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin bütün suçların kökeninde yattığı düşünen bir parti öncülüğünde halkın yüzde 99'u, emekçi kitleler yani, gerçekleştirebilir.
Vicdan, kamusal mülkiyet, toplumsal eşitlik, merkezi planlama üzerinde örgütlenmiş bir toplumun yan ürünüdür. Bir türevdir bugün artık.
Vicdan ekmek için, vicdansızlara ilenip durmak gerekmiyor. Vicdansızlar belirleyip onları yerinin dibine batırmak da iş değil.
Vicdan bir toplumsal örgütlenme işidir, evet. Bir mülkiyet sorunudur. "Hepiniz ekonomistsiniz, her şeyi ekonomiye, mülkiyete, sınıfa bağlıyorsunuz bu ne ya” diye ilenen demokratlara hak verelim: Biz öyleyiz.
Acımasızız: Vicdanlıların da emeği ve emekçiyi sömürme, özel mülkiyetiyle başkalarının sırtından yaşama hakkının olmadığı bir toplum isteyenler, sadece onlar gerçek vicdan sahipleridir ve yalnızca onlar vicdan ekebilirler.
Sınıfsal bir meseleden söz ediyoruz. Öyle.
AKP, vicdanları, bu ülkedeki iyi, güzel olan her değeri kazıdı, İslamcılığın, Türkçülüğün içine gömdü. Buna kızarak, küfrederek, vicdan sömürüsü yaparak bir yere varamayız.
Sosyalizmden başka vicdan mı var? Vicdan, sosyalizmi çağıran bir duyarlılık olmalı değil mi bugün?
Türk-İslam Sentezi barbarlığına, bu vicdansızlığa ancak sosyalizmi çağıran bir direnç ve örgütlenme inadıyla karşı çıkabiliriz.
Yoksa şu zaten kadük parlamentodakilerin hepsi, şu veya bu ölçüde, belki birkaçı utanarak, birbirinin akrabasıdır, anlaşırlar aralarında. Hepsi.
Bu kapitalist bataklığı içinden değil, dışından vicdan bombalarıyla kurutabilirsiniz. Ama o, sosyalizmdir. Sosyalizm, bir 15 Haziran'da en çok yinelenmesi gereken şeydir.