Arınç’tan vicdan, Babacan’dan istikrar, Davutoğlu’ndan çözüm, Biden’dan demokrasi, Erdoğan’dan normalleşme beklentisinin halkımızı teslim almaması için gereken yapılmalı.

Vicdanı Arınç’ın temsil ettiği ülke!

“Bülent Arınç AKP’nin vicdanıdır” dedi Engin Altay. Engin Altay CHP’nin vicdanı mıdır bunu bilmiyoruz ama Grup Başkanvekilidir ve sözünün partisi açısından elbet bir kıymeti vardır.

Bülent Arınç CHP Grup Başkanvekili’nin ne ölçüde takdirini kazandıysa, kendi partisinden Mehmet Metiner de o ölçüde öfke uyandırdı. “Sabotaj” filan demiş, hatta sosyal medyada sonradan sildiği daha sert paylaşımlarda da bulunmuş. Enteresan biri Mehmet Metiner, HADEP Genel Başkan Yardımcılığı da yaptı bir dönem, şimdi Arınç’ın sosyal demokratlarda heyecan yaratan “özgürlükçü” söyleminden rahatsız oluyor.

Aslında rahatsız olduğu, AKP’nin dağılma belirtileri göstermesi…

CHP’deki heyecanın kaynağı da tam bu! AKP’nin dağılmakta olduğunu düşünüyorlar yoksa Bülent Arınç’taki vicdanın bu ülkedeki en umutsuz, en teslimiyetçi siyasetçiyi bile zerre etkilemeye yetmeyeceği ortada.

Ama ne oluyor, Damat’ın bakanlıktan gidişi ile birlikte, Türkiye toplumunun Erdoğan bıkkınlığını istismar ederek oluşturulan “geniş muhalefet koalisyonu” her gün yeni bir müjde veriyor: Cumhur ittifakı bölünüyor; Cumhur ittifakı dağılıyor, Cumhur ittifakında iç savaş…

Nefesler tutulmuş, AKP cephesinden çıkacak yeni bir çatlak ses bekleniyor. Muhalefetin sözcüleri, gazetecileri AKP ve Cumhur ittifakındaki çözülmeyi hızlandıracak aktörlerin itibarını iade etmek için inanılmaz bir çaba harcıyor. En başta Kemal Kılıçdaroğlu, kendi partisinden çok muhalefetin yeni unsurlarının propagandası ile meşgul. Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan’ın sicilleri neredeyse temizlendi, şimdi Bülent Arınç ve Cemil Çiçek’e övgüler düzülüyor.  

Ve daha ötesi…

Aksaçlıların, Erdoğan’ın etrafını saran “klik”i temizleyip Türkiye’nin önünü açacağı ileri sürülmeye başlıyor.

Arınç’ın konuşmalarından Erdoğan’ın da haberi var deniyor, Erdoğan’ın Bahçeli’den kurtulmak istediği söyleniyor, Soylu’nun istifası yakın bilgisi geçiliyor…

Yani, AKP’nin dağılması beklentisi bir anda yıllardır muhalefetin gönlündeki aslan olan “normalleşme” çabalarına dönüşüyor. AKP’siz Türkiye’yi muhalefet düşünemiyor bile!

Normalleşme için ne gerek? Normalleşme için Erdoğan’ın çevresinin değişmesi ve en başta Erdoğan’ın normalleşmesi gerek.

Emperyalist merkezlerin ve Türkiye’nin büyük sermayesinin 2013’ten bu yana birkaç kez denediği ama her defasında duvara toslayan “normalleşme” projesi bir kez daha gündeme geliyor. Farklı kaynaklardan “AKP ile CHP arasında görüşmeler başladı bile” iddiası yayılıyor. Çakıcı’nın Kılıçdaroğlu’nu tehdit etmesinin de bununla ilgili olduğu…

Kuşkusuz Erdoğan’ın muhalefetle bu tür bir uzlaşıdan kaçınmak istemesinin kendince “haklı” nedenleri var. AKP “normal” olmayan bir misyonla kuruldu. Cumhuriyet’in zaten örselenmiş tarihsel kazanımlarına saldırmak, uluslararası tekellerin bu coğrafyada sınırsız hürriyetini sağlayacak düzenlemeleri gerçekleştirmek için “normal”in çok ötesi gerekiyordu. Erdoğan’ı “özel” bir siyasetçi yapan sonrasında da bu “normal olmayan”da ısrar etmesiydi. Muhalefetle bir normalleşmenin sonunu hızlandıracağını en iyi Erdoğan’ın kendisi biliyordu. Dolayısıyla normalleşme “a” ya da “b” planı olmadı hiç. Ancak çok sıkıştığında, çaresiz kaldığında bu planı hatırladı Erdoğan. Hep 2015 Haziranından söz ediliyor ama 15 Temmuz sonrasında da gündeme geldi “normalleşme”. Her defasında Erdoğan “ben bu muhalefete teslim olmam” dedi, onları oyaladı ve işine devam etti.

Şimdi…

Şimdi Erdoğan’ın çevresi iyice daraldı, koşullar çok ağır. Ayrıca AKP ve Cumhur İttifakı’nı çatlatma hamlelerine karşı yaptığı karşı hamleler bir noktadan sonra işe yaramıyor. HDP’ye ve İYİP’e dönük operasyonlardan beklediği verimi şimdilik alamadı. Beri tarafta CHP’den kopacağı söylenen İnce, Sarıgül gibi isimlerin Erdoğan’a istediği can suyunu vereceği pek kuşkulu.

Bu tabloda Erdoğan’ın “normalleşme” beklentisini artıracak hamlelerle zaman kazanmaya çalışacağını ve artık bütünüyle AKP’nin dilini konuşan, oradan medet uman muhalefetin toplumsal enerjisinin iyice dibe vurmasını bekleyeceğini öngörmek mümkün. Başarabilir mi ayrı konu, iyice kırılgan hale gelen iktidar blokunda tutkalın tamamen erimesi mümkün; bu da ayrı…

Eski değil çağdaş bir dil kullandığı söylenegelen CHP’nin toplumun karşısına yeni vicdan unsuru olarak Arınç’ı çıkarması, Erdoğan’ın hanesine yazan bir artıdır aslında. Toplumda 2010’da hızlı bir biçimde yükselen, 2013’te zirveye çıkan öfkeyi AKP eskilerine bağlayarak tüketen bu sürecin sorumluluğu “siz de bir şey beğenmiyorsunuz”, “hep küçük kalacaksınız”, “önce Saray’a karşı mücadele” diyenlerde; bizim payımıza ise en fazla bu sürecin karşısına yeterince güçlü bir seçenek çıkaramama “suçu” düşer.

Bundan sonrası, Türkiye’de komünistlerin, devrimcilerin bu tür bir muhalefetle mesafeyi daha da açıp “bağımsız” bir güç oluşturup oluşturamayacaklarına bağlı. 

Biden’ın kendisini destekleyenlere sırt çevirerek Cumhuriyetçilerle yakınlaşma stratejisi izlediğinden yakınan yakınana.  Şaka gibi… Adam daha koltuğuna oturmadı, “ihanet ettin bize” diyorlar. Biden… İhanet!

Biden ABD militarizminin en seçkin ve berbat evlatlarındandır, “solculuk” oynayacağı mı sanılıyordu?

Her yerde aynı hikaye… Yapay heyecanlar, sonra büyük hayal kırıklıkları, sonra bir daha, bir daha… 

Özeti… Arınç’tan vicdan, Babacan’dan istikrar, Haşim Kılıç ya da  Abdülhamit Gül’den adalet, Davutoğlu’ndan çözüm, Biden’dan demokrasi, Erdoğan’dan normalleşme beklentisinin halkımızı teslim almaması için ne gerekiyorsa o yapılmalı.