Kapitalizmin yasalarına karşı savaşım işçi sınıfının yasalarıyla verilecek. Bu savaşım verilemediği durumda kapitalizmin yasaları, iyileştirme maskesi altında eşitsizlik üretmeye devam edecek.  

Vergide sınıfsallık

Toplumsal kaynakların sınırlı sayıdaki insanların elinde toplanması ve insanın insanı sömürmesinin başlamasıyla farklı yönetim modelleri ortaya çıkıyor ve halktan kaynak toplanarak gelirin yeniden dağılımının yolu açılıyor.

Günümüzde vergi ve benzeri yükümlülükler denilen bu kaynaklar tarihsel süreçte çeşitli biçimlerle kendini gösteriyor. Kölelik türü bedensel yükümlülüklerde borçlunun bedenini rehin gösterdiği dönemler yaşanıyor. Toprak, ürün, hayvan, silahlı insan gücü gibi çeşitli kaynaklar sınıflı toplumların araçları olarak ele alınırken toplumda “vergi sınıfları” ayrımları da yapılıyor. Seçme ve seçilme hakkı farklı ölçütlerle varlığa ya da vergiye bağlanıyor. Vergiler gelirin, ürünün, toprağın ve diğer kaynakların yeniden dağılımıyla zenginleşmenin, sermaye birikiminin önemli aracı durumuna geliyor. Yönetim ve denetim gücünü elinde tutanların emrindeki memurluk/askerlik benzer zenginliğe bağlanıyor. Yönetim ve denetimi elinde tutanlar halkın mal varlığıyla birlikte emek gücünü, hak ve özgürlükleri de elinde tutuyor. Bir yandan da halktan toplanan kaynakların halka kamu hizmeti olarak dağılması gündeme getiriliyor.   

Yöneticiler tarafından kuralların konulduğu/değiştirildiği uzun dönemlerin ardından 1789’a gelindiğinde Fransa İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisiyle, “kamu gücünün sürdürülmesi ve idare giderleri için ortak bir vergi”nin zorunlu olduğu, bu verginin “tüm vatandaşlar arasında güçleriyle orantılı olarak” dağıtılması gerektiği, “bütün vatandaşların bizzat ya da temsilcileri aracılığıyla, ortak verginin gereklerini belirlemek, buna özgürce rıza göstermek, kullanımını izlemek, miktarını, matrahını, tahakkuk biçimini ve süresini belirlemek hakları” olduğu öngörülüyor. 

Bu öngörü, bugüne kadar burjuva devletlerinin “vergi hukuku”nun kaynağı olarak kullanıldı. 1982 Anayasasının “vergi ödevi” başlıklı 73. maddesi de özünü aynı yerden alır. Anayasaya göre, “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.”  “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” Kanuniliğin esnetildiği bir hüküm de unutulmadı. Buna göre; “vergi resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirlediği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapma yetkisi cumhurbaşkanına” verilebiliyor. Yetki başkanlı rejimden önce bakanlar kuruluna veriliyordu.

Vergi konusunda 1789 Bildirisindeki “vatandaşların bizzat ya da temsilcileri aracılığıyla” belirleme hakları artık bütünüyle temsilcilerde. Yasama organı ve kanunla yetki verme yoluyla yürütme organı olan cumhurbaşkanı vergi konusunda belirleyici. Vergilerin mali güce göre toplanıp toplanmadığı, vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, nerelere nasıl kullanıldığı konularında halkın toplumsal denetim hakkı yok. Denetimi bütçe ve kesinhesap kanunları görüşülürken Yasama Organı yapıyor. Halk ancak bireysel olarak hak arama özgürlüğü yoluyla yargıya başvurabiliyor. Bir de Anayasa Mahkemesi tarafından, kendisine iptal davası açılması ya da itiraz başvurusunda bulunulması durumunda anayasal denetim söz konusu. Mükellef hakkı ihlali savıyla bireysel başvuru ise adı üstünde bireysel. Bugünlerde başlayan ihbarcılık da bireysel. 

Bu tür bireysel yolların gidip dayandığı yer devlet, yasama, yürütme ve yargı organları. Ki devlet artık vergi sorumlu ve yükümlülüklerini müşteri olarak görüyor. Vergi konusunda Anayasaya uymayan, Anayasayı uygulamayan devlet. Sermaye sınıfına vergi kolaylıkları, muafiyet, istisna ve indirim sağlayan, bunu yasalarla yapan devlet. Vergi yükünü sermaye sınıfının üzerinden alıp emekçilere yıkan devlet. Kamu giderlerini karşılamak üzere vergi topladığı halde, bu vergiyi sermaye sınıfına çeşitli yollarla transfer eden, gelirin yeniden dağılımında sermaye sınıfını kollayan devlet. Vergi ödemeyen şirketler devletin denetiminde. Bu şirketlerin vergiden kaçınma yolları için kurduğu vakıflar devletin denetiminde. Ulaşım, sağlık, eğitim gibi gereksinmeleri paralı yapan, halktan topladığı kaynaklarla kamu hizmeti yapmak yerine yap-işlet yoluyla patronları zengin eden devlet. 

Emekçilerin hak gasplarına göz yuman, toplumsal üretim araçlarını özelleştirerek halkın elinden alıp özel mülk sahiplerine devreden, kamu hizmetlerini piyasalaştıran, sömürücü düzenini yaşatan, koruyan aynı devlet. Devlet sınıfsal, sermaye sınıfının, sömürünün aracı.

Kamusal gereksinimleri karşılamak için kişi ve kuruluşların mal varlıklarının bir bölümünün kamu gücüne dayanarak devlete geçirilmesi olarak tanımlanabilecek vergi, anayasal kaynağının ve amacının tersine, kamusal gereksinimlerin karşılanması yerine sömürü aracına dönüşmüş durumda. Hem mali güce göre alınmayarak, yükünü emekçilerin sırtına bindirerek hem de kullanımında kamusal gereksinmeler yerine sermaye sınıfına aktarılarak sömürüyü derinleştiriyor.  

Verginin sömürü aracı olarak kullanılmasına yol açacak hukuksal düzenlemelere, işlemlere izin verilemez. 

Kapitalizmin yasalarına karşı savaşım işçi sınıfının yasalarıyla verilecek. Bu savaşım verilemediği durumda kapitalizmin yasaları, iyileştirme maskesi altında eşitsizlik üretmeye devam edecek.