Gözümüzü Varlık Fonundan ayırmayalım. Yağmaya hazırlanan kamu işletmelerinin bir bölümü varlık fonuna devredildi.

Varlık Fonu=Pandoranın kutusu

Türkiye Varlık Fonu, Devletin kara kutusu işlevi görüyor. Kendilerini, ne anlama geldiği belirsiz şu sözlerle tanımlıyorlar; “varlığa dayalı kalkınma fonudur ve değer yaratımına odaklanmıştır.”

Büyük iddialarla yola çıkılmış ama Fon yönetimindeki savrukluk, internet sitelerine ilk bakışta anlaşılıyor; “Biz Kimiz?” başlığı altında portföylerinde 24 şirket olduğu belirtiliyor. Oysa “Portföyümüz” sayfasında 27 yazılı. Doğru sayı 27. Demek ki Fona daha sonra 3 şirket daha devredilmiş, değiştirmeyi unutmuşlar!...

Umursamazlık ve savrukluk, Fon yönetiminin kılcal damarlarına değin sızmış. Temel ilkelerinin hesap verilebilirlik ve şeffaflık olduğu özellikle vurgulanan Fonun Faaliyet raporları 8-9 ay gecikmeli yayımlanıyor.

Denetim raporları da öyle. Ekim ayında Meclise sunulması gerekiyor. Bunun bir nedeni var: bütçe görüşülürken dikkate alınsın isteniyor. Bu kurala hiç uyulmadı.  2022 yılı Merkezi Bütçe görüşmeleri bitti, yasa kabul edildi, 2020 yılı denetim raporu henüz ortada yok.

Dahası Fonu yönetenler denetlenme sürecini bilmiyorlar. Ya da bilmezden geliyorlar. Faaliyet Raporlarında Devlet Denetleme Kurulunca denetlendiği belirtiliyor. Genel Müdürü Plan ve Bütçe Komisyonunda DDK’’nın denetlediğini söylüyor. Herkes de öyle sanıyor. Oysa Yasaya göre Cumhurbaşkanı “bağımsız denetçi” statüsündeki bir denetim şirketiyle anlaşıyor; yazdıkları raporları kendi seçtiği en az üç kişiden oluşan merkezi denetim elemanlarına inceletiyor. Meclise şirketin değil merkezi denetim elemanlarının raporları gönderiliyor. Tayyip Erdoğan, bugüne değin hep merkezî denetim elemanı sıfatıyla DDK’nın üç üyesini görevlendirdi. Bu yüzden de herkes DDK denetliyor diye düşünüyor. Fon yöneticilerinin yanlış algıyı düzeltmek yerine neden resmi belgelerde yer vererek pekiştirdikleri merak edilmeli.

Aslında, yukarıda yazılanları umursamazlıkla, savruklukla açıklamak doğru olmaz. Bu kavramlar masum kalır. Bilinçle yapıldıklarını söylemeliyiz, kasıt aramalıyız.

***************

Gözümüzü Varlık Fonundan ayırmayalım. Yağmaya hazırlanan kamu işletmelerinin bir bölümü varlık fonuna devredildi. Bunlar zaman içinde ya özelleştirilecekler ya özelleştirilmeye hazırlanan kuruluşların finansörü ya da aracısı olarak sürecin bir yerinde rol alacaklar.

Fonun kendi parası şimdilik pek fazla değil. Amaçlarından biri gelirlerini çoğaltmak. Amaçları arasında şunlar yer alıyor; “…değer yarattığı şirketlerden lisans, kâr ve kira geliri elde ederek kendini finanse edebilen bir yapı oluşturmayı hedefler. Türkiye’nin vizyoner projelerine de sermaye desteği sağlamak için çalışır”

Fonun finansal hizmetlere özel bir ilgisi var. Aktif büyüklüğü içinde finans şirketlerinin payı %79. Portföyündeki üç kamu bankası; Borsa İstanbul; Türkiye Sigorta; Türkiye Hayat Emeklilik ile yeni katılan Platform AŞ aracılığıyla finans sektörünün %35’ini yönetiyor.

Finans sektöründeki gücünü, elbette sermayenin hizmetinde kullanacaktır.
Bu olanağını kullanabilmek için harekete geçtiği anlaşılıyor. Fon yönetimi 17 Aralık 2021 günü Türk Telekomünikasyon A.Ş.’nin %55 payını satın almak amacıyla Levent Yapılandırma (LYY) Telekomünikasyon AŞ ile görüşmelere başladığını açıkladı.

Türk Telekom’un %55 hissesi, 2005 yılında 6 milyar 550 milyon dolara Oger Telekomünikasyon AŞ’ne satılmıştı. Cumhuriyet döneminin en büyük ihalesi olmakla ün salmıştı. Bu ününü 2015 yılına değin taşıdı.

En büyük özelleştirme ihalesiydi ama Oger’in bankalardan aldığı kredi borcunu ödemediği ortaya çıktı. Akbank; İş Bankası ve Garanti BBVA, alacaklarını tahsil edebilmek için 2018 yılında Levent Yapılandırma (LYY) adlı bir şirket kurup %55 hisseyi devir almak zorunda kalmışlardı. Varlık Fonunun bankaları kurtarmak üzere paçaları sıvadığı anlaşılıyor. 

Ama bu kadar parası olmadığı kesin. Finans sektöründeki gücünü kullanacaktır. 
Varlık Fonu 2020/Ekim ayında, Türkcell AŞ’de İsveç, Rus ve Çukurova Holding arasında yaşanan ortaklık sorunlarını çözmek için devreye girmiş, %26 pay alarak hakim hissedar olmuş böylelikle şirketler kurtarılmıştı. Satın alma işlemlerinde Ziraat Bankasının katkısı bugün bile tartışılıyor.

Gözlerimizi Pandoranın kutusundan ayırmayalım.