Devlet ve kamu hizmeti, iyilik; hayırseverlik gibi sözcüklerle anılıyorsa eğer, ortada bir sorun var demektir.

Vakıfların meşruluğu sorgulanmalıdır

Osmanlıdan bu yana söylenegelen şu sözlere her nedense bugün bile çok kişi inanıyor; “Hayırsever vatandaşlar, taşınır-taşınmaz varlıklarını, paralarını kurdukları vakıflara devreder, elde edilen gelirlerle eğitim; sağlık; bayındırlık; sosyal yardım gibi kamusal hizmetler, merhamet ve yardımlaşma duyguları içinde gördürülür.”

Bu sözlerin Osmanlı döneminde karşılığı olabilir. Ortak gereksinmeleri karşılamakla görevlendirilmiş bir belediye örgütü yoktu. Devletin eksiğinin sivil örgütlenmelerle karşılanması bir zorunluluktu. Veraset yasağının delinmesine ulvi bir gerekçe oluşturmasının da etkisiyle olsa gerek o dönemde çok sayıda vakıf kurulduğu anlaşılıyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü kayıtlarına göre yöneticisi kalmayan yaklaşık 60 bin adedi bugüne devredilmiş.

Türkiye Cumhuriyetinde 1967 yılına değin vakıf kurmak yasaktı. Türk Medeni Yasası değiştirilerek kaldırıldı. İyi de oldu: sivil örgütlenmelere karşı çıkmak bize yakışmaz. Ama gerçekten de “sivil” olması koşuluyla.

AKP’nin gözdeleri TÜGVA; TÜRGEV; ENSAR ve benzerleri, sivil olmak koşulunu taşımıyor: Kamu kaynaklarıyla kuruldular ve Devletten besleniyorlar.

Hiçbiri “hayırsever vatandaşların” bağışladıkları varlıklarla kurulmadı. Yaşamalarını, onların verdikleri desteklere de borçlu değiller. Bütçeden; belediyelerden ya da muhasebelerine bağış olarak işlenen kaynağı belirsiz paralardan besleniyorlar. Belki kamu ihaleleri yoluyla bütçeden çıkarılan paraların bir bölümü aktarılıyordur. Vergi ödetilmiyor. Kamu mali disiplininin gerektirdiği kurallara uymaları gerekmiyor. Bilançolarını yayımlamıyorlar. Hesap sorulamıyor. Devletin gizli cebi gibi çalışıyorlar.

Etkinliklerini, yaşamın her alanında gerçekleştirebiliyorlar. Bütün kamu kurumlarına sızmışlar. İnternet sayfalarında MEB, Dışişleri, Sağlık, Ulaştırma; Enerji, Gençlik ve Spor bakanlıkları; Diyanet; Halkbank ve Ziraat Katılım Bankası; T.Telekom ve Turkcell; İstanbul Zaim, İbni Haldun ve İstanbul Ticaret Üniversiteleri; Türk İşbirliği ve Tanıtım Ajansı (TİKA), Turkuaz medya grubu ve daha nicelerini “partner” ilan ettiklerini yazıyorlar. Demek ki birlikte işler kotarıyorlar.

Kamu kurumu gibi davranıyorlar. Hurafeler öğretsinler diye değerler eğitimi ve benzer adlar altında MEB ve Üniversitelerle protokoller imzalanıp bol paralar ödeniyor. Yurt olarak kullansınlar diye kamu taşınmazları veriliyor.

Devlet bütçesinden 2017 yılında çıkarılan bir yönetmelikle Vakıf yurtlarında kalan öğrenciler için barınma ve beslenme yardımı ödenmesi öngörüldü. Devlet yurtlarında kalan öğrencilerden esirgenen paralar, bu vakıflarda kalan öğrenciler için harcanıyor.

Saadet zincirleri AKP’nin büyükşehir belediyelerini yitirmesiyle bozuldu. Kazanç kapıları azaldı; küçülmeye başladılar. TÜRGEV, 49 yükseköğretim, 11 ortaöğretim olmak üzere 60 öğrenci yurdu işletiyordu; 2020 yılında 15’ini kapatmak zorunda kaldı.

Gözde vakıfların yitirdiklerini başka yöntemlerle karşılamayı deneyeceklerinden kimsenin kuşkusu olmasın. 4 Eylül 2021 tarihinde 2017 tarihli özel vakıflarda kalan öğrencilere yapılacak beslenme ve barınma yardımı yönetmeliğinin yenilenmesini bu amaca yormalıyız.

Yeni Yönetmelikle küçük ölçekli vakıfların devre dışı bırakılıp bütçeyle verilen ödeneklerin dağılmasını önlemeye yarayan iki önemli engel getirildi. İlk engeli aşmak bu tür vakıflar için çok zor olmayabilir: en az üç yükseköğretim kurumunda toplam 1.000 kapasiteli yurt hizmeti yürütmesi isteniyor. Ancak ikincisini aşmak birincisi kadar kolay değil. Her yurda, doluluk oranı; ücretsiz barındırdıkları öğrenci sayısı gibi ölçütlere göre puanlar verilecek; Gençlik ve Spor Bakanlığı, değerlendirip yararlandırılacak yurtların listelerini açıklayacak. Bu koşulu, yalnızca devletten doyasıya beslenen vakıf ve dernekler taşıyabilir. TUGVA’nın 2018 yılı itibariyle 40 ilde 6.500 öğrenci kapasiteli 58 yurdu var. ENSAR’ın, 2019-2020 eğitim öğretim yılında 6.782 öğrenci kapasiteli ve %93,5 doluluk oranına ulaşmış 62 yurdu vardı. TURGEV, son iki yılda küçülmüş haliyle bile orta ve yükseköğretimde 45 yurt işletecek güç bulabiliyor.

Devlet ve kamu hizmeti, iyilik; hayırseverlik gibi sözcüklerle anılıyorsa eğer, ortada bir sorun var demektir. Vakıf kurumunu daha etkili hizmet verebilmek adına savunanlar devleti yönetiyorsa eğer durum, daha da vahimdir. Ve bu yüzden Vakıfların meşruluğu sorgulanmalıdır.