'Bir kez daha emperyalist rekabette yerimiz olmadığını haykırmalıyız. Bütün ülkelerin işçileri kendi emperyalistlerine sırtlarını dönecek.'

Umutsuz olmamak için bir neden var

Karadeniz’in karşı yakasını kavuran savaş başka konularda konuşmaya pek izin vermiyor bugünlerde. Ama neyse ki umutsuz olmamak için nedenlere sahibiz. 

Bu nedenler ilk akla gelenler değil…

NATO’nun Rusya’nın askeri müdahalesine yanıt vermeyeceği anlaşıldı. Kimileri aktif savaşın sınırlı kalacağından mutlu olabilirler… Doğrusu bu pek mantıklı olmaz. Zira Ukrayna’yı ortada bırakan Batılı emperyalistlerin Rusya saldırısı gerekçesiyle Avrupa’daki kuşatmayı daha da yoğunlaştıracakları ilan edildi bile. Moskova’nın yanıt repertuarına savaşı dâhil etmesi ve hatta nükleer silahlarını hatırlatmasından sonra bugünkü çatışmalar sınırlı kalacak diye sevinmek saçma olacak. Açık olan şu ki, Avrupa ısınmaya devam edecek.

Ukrayna’nın NATO üyesi olmaması nedeniyle çatışmanın şimdilik dünya savaşına dönüşmediğini düşünen ve buradan umut çıkartanlar da olabilir. Bu akıl yürütme emperyalizme hukuksallık atfetmek gibi başka bir saçmalık içerir. Oysa emperyalizm fıkradaki aslan gibidir; suyun hangi yönünde olursa olsun, bir kere hakkında karar verilmiş olanın suyu bulandırdığı da kesindir. Bugünkü kararın Rusya’nın hareket alanının daraltılmasıyla sınırlandığı anlaşılmaktadır. Ancak artık çizilen sınırlar mayın döşelidir ve patlamaya çok daha elverişli bir zemin yaratılmıştır. Hem Doğu Avrupa epeydir NATO’ya katılmış durumdadır.

ABD ile AB arasındaki açıyı konunun uzmanı olmayanlar da duydu. Emperyalist merkezler dâhil neredeyse bütün Kıtanın enerji başta olmak üzere Rusya’ya bağımlı olması ve başka faktörler bu açıyı kapanmaz kılıyor. Kılıyor da, ne oluyor? Yaptırım açıklaması üzerine Rus yetkililerin enerji fiyatlarının nasıl da uçacağını dile getirmeleri, savaşın faturasının çok boyutlu olduğu anlamına geliyor. Savaşta ölmeyen yoksulları faturalar ölmekten beter edecektir.

Soğuk Savaştan sonra Batılı emperyalistler statükoyu değiştirmeye çalışıyorlardı. Bunların karşısında Putin Rusyası geçmişten gelen uluslararası statükoyu muhafaza eden taraftı. Geçen gün yaptığı uzun konuşmayla Putin’in Rusya’yı bu limandan ayırmakta olduğu anlaşılıyor. Artık hiç olmazsa büyük güçlerden biri diğerlerini frenler diye umutlanacak bir durum kalmıyor. 

Peki, Rusya Putin’in tabiriyle Ukrayna’yı Nazilerden arındırıp silahsızlandırırsa bir barış ortamına dönmek mümkün olacak mıdır? Belki de Rusya yanlısı akıl yürütenler buradan umut türetmeye kalkıyorlardır. Ne yazık ki, bu olasılık bütün aktörler tarafından elbirliğiyle tasfiye edilmiş görünüyor. Rusya’nın çektiği silahların artık kılıfa geri konma ihtimali yok. Namluların bir nebze indirilmesi bile güçsüzlüğe yorulacaktır çünkü. Savaş dinamiği otomatiğe bağlanmıştır.

Putin Rusyası'nın Sovyet sosyalizmini suçlaması da aynı çerçeveye girmektedir. Rusya’da varlığı su götürmez olan “devlet aklı”, emperyalist davranışları daha tutarlı ve daha atak sergileyebilmek adına, toplumun ve siyasetin dokularına işleyen sosyalizm bulaşıklığını tasfiye etmekte ve Rus milliyetçiliğine demir atmaktadır. Rusya’dan akılcılık bekleyen ve bugüne kadar bir ölçüde karşılığını da bulan kesimler umudu başka kapıda aramak zorundadır.

Ukrayna’nın yardımına koşmayan Batıya kızanlar olabilir. Ama bir o kadar da çatışmanın büyümemesine sevinenler vardır. Doğrusu bu da boş bir umut olur. Hegemonya rekabetinde bir döneme damga vuran tek taraflı saldırganlık ve vekâlet savaşları evresinden çıkılmış ve yeni bir evreye geçilmiştir. Artık büyük güçler arasında bir savaşa ve dolayısıyla nükleer savaşa daha yakınız. 

Rusya’daki savaş karşıtı gösteriler insanın ölmediğine tanıklık etmektedir. Bir de Rus milliyetçiliğinin toplumu heyecanlandırmasının da susturmasının da sınırları olduğuna… Ama umudun kaynağı olmak için küçük ölçekli gösterilerdi bunlar.

Tablo budur ve buraya kadarında umut emaresi gerçekten de yoktur. Ancak dünya barbarlığa ne kadar yakınlaşıyorsa, o ölçüde sosyalizm de gerçek bir seçenek haline gelir. 21.yüzyıl dünyası Birinci Paylaşım Savaşının arifesini çağrıştırıyor. Bu, o sıralar yalnızca bir iddiaydı; ama biz bugünden baktığımızda görüyor ve biliyoruz ki, savaş aynı zamanda Devrime açılan bir kapıydı. Yaklaştığımız olgunun görülmemiş bir yıkım olması ile görkemli bir kurtuluş günü olması bir ve aynı şeydir. 

O halde bir kez daha emperyalist rekabette yerimiz olmadığını haykırmalıyız. Bütün ülkelerin işçileri kendi emperyalistlerine sırtlarını dönecek. Yüz yıl önce Bolşevikler haklıydı. Haklı olduklarını, haklı olduğumuzu tekrar gösterebiliriz insanlığa. Umut buradadır.