Beş uçakla gittikleri o toplantıda savaşta ön cephede olacağımız konuşuldu belli ki. Uçmaya devam etsinler diye başlarını sallayıp döndüler. Baş sallamak için beş uçak!

Uçan İslamcı

Önceki krizlerden birinde baş şeyhimiz, “kriz bizi inşallah teğet geçecek” demişti. Şeyh” bizi” derken kendilerini de kast ettiğini sanıyordu müritler. Kriz başlayınca sadece bir avuç para babasını ve sarayı teğet geçti. Ama iyi kötü müritler de ayakta kalmayı başarmıştı. Sordular; “Tayyib’i sevmek Allah’ı sevmektir” dedi biri, “başbakanımız bizim için ikinci peygamber gibidir” dedi diğeri. Şeyhi uçurmaktan vaz geçmemişlerdi. 

Şeyh uçmaz müridi uçurur, dedikleri gibi. Ayakta duramayan, yürüyemeyen, sürünen müritler vasıflı vasıfsız sayısız şeyhi uçurmaya devam ediyor o günden beri.

Ama bu kez fena vurdu kriz. Müritlerin gözü şeyhlerde. Onları hâlâ kendilerinin uçurduğunu biliyorlar ama Allah’ı peygamberi karıştırmıyorlar artık. Dün pazarda mürit olduğu her halinden belli orta yaşlı bir kadın elindeki poşeti işaret ederek “bizi bu hallere düşürenin sarayı başına yıkılsın” diyordu. Şeyhin “biz”inde kendisinin olmadığını nihayet fark etmişti. 

Üç-dört kişilik bir ailenin iki-üç günlük sebze meyve ihtiyacı 1000 Tayyip Lirasına karşılanabiliyor. Emekli maaşı 10 bin Tayyip Lirası. Daha giyinecek, kira, elektrik su faturası ödeyecek. Yoksullar tarihte görülmedik bir saldırı altında. Bir avuç zengin ve saray yanaşması servetlerine servet katıyor o arada. 

Sadece Türkiye’nin değil dünyanın hali böyle. İnanılmaz bir zenginlik ve derin bir yoksullukla yan yana ilerliyor. Kapitalizm insan eti yiyerek besleniyor, büyüyor. Eskiden bu aşağılık düzeneği korumak için bir karşı-devrimi sürekli örgütlemesi gerekiyordu sermaye sınıfının. Yetmez artık, savaş da çıkarması lazım. Bu NATO toplantıları falan onun hazırlığı. Düzenin karşı devrim ve savaş aygıtıdır. Yoksullara bu ağır saldırı savaş getirir eninde sonunda. Yoksa müritler şeyhleri sırtından atmayı akıl eder, düzenekleri yıkılır. 

***

Bizim şeyh de NATO toplantısına gitti haliyle. Toplantı ABD’nin başkenti Washington “DC”deydi. Nereden baksan Dünyanın öteki ucu. Beş uçak eşlik etti şeyhe. Havaalanından paylaşılan fotoğraflarda, şeyhe ait üç yolcu uçağı ve bir askeri kargo uçağı görülüyordu. Kargo uçağıyla şeyh ve heyetindekilerin makam araçları taşınmıştı. Geriye kalan dört uçağın biri kendisi içindi. İkincisi heyetini taşıyordu. Üçüncüsünde çalışanları ve ekipmanları vardı. Dördüncüsü önceden gitmişti. Onda da şeyhi indiği yerde karşılayacak Numan Kurtulmuş başkanlığındaki heyet vardı.

“Minareden at beni, in aşağı tut beni”, yöntemiydi bu. Şeyhi gittiği her yerde kendi adamlarının karşılaması gelenek olmuştu artık. 

Bunun müritlere bedeli ağır. Bir Boeing 747 beş saatlik bir uçuşta 68 bin litre yakıt tüketiyor. İstanbul Washington arası 8826 kilometre. İki şehir arasındaki uçak yolculuğu 11 saat sürüyor. Demek ki bir uçağın tek yönde tükettiği yakıt yaklaşık 140 bin litre. Çarp beşle; 700 bin litre. Sadece yakıt gideri bu. Daha yemesi, içmesi, konaklaması, şusu busu var. Ekle dönüş yolculuğunu; 1 milyon 400 bin litre yakıta karşılık geliyor bu. Emeklilere verdiği zammı yiyip dönecek şeyh tek başına. Böyle bir döngünün içindeyiz işte...

***

Nev zuhur şeyhin emrinde kaç uçak var bilmiyoruz. Sorulduğunda “yeteri kadar” deyip geçiştiriyorlar. Bir keresinde boş bulunup 8 deyiverdiler. Bir kişiyi taşımak için 8 devasa uçak. Koy üzerine Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı’na ait VIP uçakları, sayı iki katına çıkıyor. Bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşları derken Türkiye, dünyanın en fazla VIP uçağına sahip ülkesi. Şeyhi çok çünkü, mürit başına düşen şeyh sayısı sürekli artıyor. 

Kaldı ki halkın malı olan Türk Hava Yollarını da bir tür özel servis gibi kullanıyorlar. THY’nin yeni markası “AJet” bir bakanın ailesi için uçaktaki başka yolcuların biletlerini son dakikada iptal edip indirdi. Yerlerine bakanın eşini ve çocuklarını oturttular. Uçak Bodrum’dan Ankara’ya gidiyordu. Yani bakan beyin eşi ve çocukları tatilden dönüyordu. İddialara göre adı geçen bakan Mehmet Şimşek. Ülkenin Hazine ve Maliye Bakanı. Müritlerin ümüğünü sıkmak üzerine kurulu ekonomi programının biricik yürütücüsü. Geçen gün “amacımız vergilendirilmemiş bir alan bırakmamak” dedi gerinerek. Vergi derken düşünmediği tek sınıf büyük zenginler. Şeyhlerin uçmaya devam etmesi için müritlerin ümüğünü sıkmaktan başka bildikleri bir yol yok çünkü. Bakmayın İslamcı olduğuna, beyefendi Birleşik Krallık ve ABD vatandaşı aynı zamanda. Yani sadece büyük şeyh için değil, NATO zirvesinin muktedirleri için de sıkıyor ümüğümüzü. 

Bütün uçaklar onların, bütün olanaklar onlarda, bütün kıyılarda otelleri var, bütün hastaneler, bütün okullar onlarda. Bizim olanları “özelleştirme” adı altında yağmaladılar, kaldık el elde baş başta. Bırakın uçaktan indirilmeyi hâlâ uçağa biniyor olabilmemiz bile mucize. 

***

Adını duymamış olabilirsiniz, normalde bu işlere bakması gereken bir bakanımız bile var. Abdülkadir Uraloğlu adındaki bu eleman, mayıs ayında, Almanya’daki bir toplantıya kamudan aldığı milyarlık ihalelerle tanınan Rönesans Holding’e ait özel jetle gidip geldi. Adı geçen holding sarayın da inşaatçısı. “Uluslararası Ulaştırma Forumu”na özel şirket jetiyle giden başka bakan var mıdır bilmiyorum. 

Ulaştırma bakanı, “ulaştırma sorununu” işte böyle çözüyor. Sizin sorunlarınıza baksın diye oturtulmadı o koltuğa. Haliyle “O holdingle nasıl bir ilişkin var, neden uçağına bindin, ücret ödedin mi, ödediysen Bakanlığın bütçesinden mi ödedin, ödemediysen karşılığında o holdinge ne verdin?” diye soramıyorsunuz. Sorarsanız cevap hazır, gerektiği için! Bunlar sizin hükümetiniz, sizin bakanınız, sizin bürokratınız, sizin askeriniz değil. Aramızda kalsın, bunlar sizin şeyhiniz de değil. Siz kendi kendinize mürit oluyorsunuz!

***

Uçan İslamcının keyfi yerinde. İşçiye emekliye zam yapacak para bulamayan şeyh kendi mahiyetine dudak uçuklatan zamlar yaptı. THY'de Genel Müdür maaşı 1,8 milyon Tayyip Lirası, Genel Müdür Yardımcısı maaşı 1,6 milyon Tayyip Lirası, Başkan maaşı ise 910 bin Tayyip Lirası oldu. Başkan Yardımcıları aylık net 637 bin, müdürler 455 bin TL alacak. Bir genel müdür, 8 genel müdür yardımcısı, 41 Başkan, 53 Başkan Yardımcısı ve yüzlerce müdürden söz ediyoruz. Görevleri ne? Bakan emrettiğinde gerekli sayıda yolculuğu uçaktan indirip alan açmak. 
İşleri bir ara basına da yansımıştı; damacana ve tuvalet müdürleri var aralarında. O müdürlerin binlerce dolar maaşları, altlarında özel arabaları var. Şaka değil, damacana müdürünün odası var, “Damacana Müdürlüğü” yazıyor kapısında. Hepsi uçan İslamcıdır!

***

İstanbul İngilizler tarafından işgal edildiğinde de böyle olmuştu. İşgalciler şehrin sahibi sayıyorlardı kendilerini. İtiraz edenleri süngüleriyle dürtüyorlardı. Kaldı ki itiraz edenler az, alkışlayanlar çoktu. Kürt Süleyman Nazif çok öfkelenmişti bu hâle. “Kara Bir Gün” başlıklı yazısında şöyle diyordu: “Fransız generalinin dün şehrimize girişi münasebetiyle bir kısım vatandaşlarımız tarafından icra olunan nümayiş Türk’ün ve İslam’ın kalbinde ve tarihinde müebbeden kanayacak bir ceriha açtı. Aradan asırlar geçse ve bugünkü hüzün ve idbârımız şevk ve ikbale munkalip olsa yine bu acıyı hissedecek ve bu hüzün ve teessürü, evlat ve ahfadımıza nesilden nesile ağlayacak bir miras olarak terk edeceğiz.”

Süleyman Nazif’i derdest ettiler bu yazıdan sonra, Malta adasına sürdüler. Sonra kentin yoksul halkı ayaklandı, işgalciler de geldikleri gibi gittiler. Kuşaktan kuşağa unutulmayacak koca bir utanç kaldı geride. İlk kurşun sözün gelimi, bir yazı da olabilir bir mermi de bu. Önemli olan işgale başkaldırmak, utanca ortak olmamaktır. Onun için ilk kurşunu kutsal biliyoruz hâlâ.

***

Ülke kendisini şeyh sanan gerici bir güruhun işgali altında. Çoğu cebinde İngiliz Amerikan pasaportuyla dolaşıyor. Yağmadan geriye kalanları efendilerine aktarsınlar diye eğitilip salındılar yoksul halkımızın üzerine. Yetmedi bir de büyük savaş planlıyorlar şimdi. Beş uçakla gittikleri o toplantıda savaşta ön cephede olacağımız konuşuldu belli ki. Uçmaya devam etsinler diye başlarını sallayıp döndüler. Baş sallamak için beş uçak!

Uçanı, kaçanı, geldikleri gibi gidecekler önünde sonunda biliyoruz. Ama utanılası kara günlerden geçiyoruz yine. Hem denildiği gibi, gidenlerden çok kalanlara ağlanmalıdır. Utanç onların değil bizim. 

Ey müritler, usanmadınız mı, bıkmadınız mı bu çakma şeyhleri uçurmaktan? Ne zaman ayağa kalkacaksınız ne zaman yurttaş olacaksınız yeniden?