Sosyal yardım programları bağlamındaki siyasi çekişme ve gerginlik yoksulluğun ülkenin değişmeyecek bir gerçeği olmasından kaynaklı. Tüm düzen partileri sosyal yardımın yoksullarla temas kurmak ve onlardan oy ve toplumsal destek devşirmek için bir yol olduğunun farkında

Türkiye’nin yoksulluk manzarası

Geçtiğimiz günlerde AKP ve MHP’nin oylarıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne sosyal yardım başvuruları durdurulduğunda belediyeye yapılan başvuru sayısı 1 milyonu geçmişti. İstanbul Belediyesi Nisan ayının başında zaten 230 bin aileye yardım yapıyordu. Şimdi belediye bir gelir tespit çalışması yaparak nihai sayıya ulaşmaya çalışıyor. Gelir tespit çalışmasından sonra bu sayının ne kadar artacağına dair bir tahmin yapmak için ise Ankara’nın sayıları bir fikir veriyor.

Ankara’da Yavaş döneminde yardım yapılan aile sayısı 163 binden 300 bine çıktı. Belediye Başkanı Yavaş, kendilerine yapılan başvuruların yaklaşık yarısına olumlu karşılık verdiklerini söylüyor. Belediyenin yaptığı gelir tespit araştırmasına göre en alt düzeydeki gelir grubuna mensup aileler bunlar. Son durumda Ankara’da yaklaşık 1.5 milyon insan belediyeden yardım alıyor ve yardıma hak kazanamayanlar da düşünüldüğünde bundan daha fazla yoksul insan var.

İstanbul’da tıpkı Ankara’da olduğu gibi başvuruların yarısına olumlu yanıt verilirse yardım alan aile sayısı 500 bine, sosyal yardıma muhtaç olduğu doğrulanan insan sayısı ise neredeyse 2.5 milyona çıkacak. Hem Ankara, hem de İstanbul belediye verilerine göre bu şehirlerde nüfusun en az yüzde 20’si yoksul ve sosyal yardıma muhtaç.

Bu sayılar devletin elindeki verilerle de uyuşuyor.

Cumhurbaşkanlığının 2020 faaliyet programına göre geçtiğimiz yıl belediyeler dışındaki kamu kuruluşları 17 milyon kişiye yardım yapmış. Bu nüfusun yüzde 20’si demek… Akademide son dönemde yapılan saha araştırmaları ise nüfusun yüzde 34’ünün herhangi bir şekilde yardım aldığı sonucuna ulaşıyor.

Yine yapılan saha araştırmaları ailelerin yardım başvurularının yüksek oranda doğru olduğunu da gösteriyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kendisine başvuran aileler arasında yürüttüğü araştırmaya göre bu ailelerin yüzde 90’ında tek kişi çalışıyor, yüzde 92’si haftada iki kez tavuk, et, balık tüketecek durumda değil, yüzde 93’ü istediğinde giysi alamıyor, yüzde 89’u ısınamıyor, yüzde 93’ü beklenmedik 1000 TL’lik bir harcama için borçlanmak zorunda…

Tüm sayılar Türkiye’de nüfusun en az yüzde 25’inin korkunç bir yoksullukla boğuştuğunu gösteriyor.

Üstelik en az bunun kadar kötüsü, Türkiye’de nüfusun büyük bir kesimi böylesi bir yoksulluktan yalnızca bir adım uzakta. Bu ülkede zaten maaşıyla ayın sonunu zor getiren ama işini kaybettiği anda bir ayı dahi çıkaracak birikimi olmayan milyonlar var. İşi varken belki yoksulluk sınırının üstünde yaşayan, ama işini kaybettiği anda yoksullaşacak insanlar bunlar… Yine bu sayıya uzun zamandır iş ararken eldekini tüketen insanların da kademeli olarak ekleneceği de unutulmamalı. Ayrıntılara yoğunlaştıkça daha vahim sonuçlara ulaşacağımız bir tablo bu.

Ücret ve işsizlik verilerine baktığımızda da eldeki en iyimser oranı doğrulayan sayılar görüyoruz. Türkiye’de gerçek işsizlik oranı yüzde 25’e dayanmış durumda ve salgın sonrası bu sayı daha da artacak. İş bulmayı başaranların yaklaşık yüzde 43’ü Türkiye’de yoksulluk sınırının üstünde bir yaşam sağlamayan asgari ücretle çalışıyor. Kayıt dışı çalışan insanların ise çoğunun düzenli bir geliri yok ve asgari ücret düzeyini bile zor yakalıyorlar.

Ancak bu sayılar yalnızca sosyal yardım programlarıyla ilgili verileri doğrulamıyor, aynı zamanda sorunun bu tür sosyal yardım programlarıyla çözülemeyeceğini de gösteriyor. İnsanlara çalışacak iş sağlayamayan, iş sağlasa dahi onu yoksulluktan kurtaracak bir ücret veremeyen bu düzen insanları yardıma mahkum ediyor.

Evet böylesi bir yoksulluğun ortasında insanların yaşam zorluklarını bir nebze olsun hafifleten sosyal yardımlaşma programları bir zorunluluk. Ancak bu ortamı yaratan toplumsal düzeni değiştirmeden, insanları yardıma muhtaç eden nedenleri ortadan kaldırmadan görünen tabloyla uğraşmak geçici ve üstelik çoğu zaman sonuçsuz bir çaba.

Bunu da Türkiye’de herkes biliyor.

Yoksulluğu yaratanların yoksulluğun var olmaya devam edeceğini bilmiyor olmaları mümkün mü? Elbette değil.

Dahası da var. Bu düzen var oldukça yoksulluğun var olacağını bilenler yoksulluğun yaratabileceği geniş çaplı siyasi sonuçlardan da haberdarlar.

Sosyal yardım programları bağlamındaki siyasi çekişme ve gerginlik yoksulluğun ülkenin değişmeyecek bir gerçeği olmasından kaynaklı. Tüm düzen partileri sosyal yardımın yoksullarla temas kurmak ve onlardan oy ve toplumsal destek devşirmek için bir yol olduğunun farkında.

Kimse ama özellikle de uzun zamandır bu mekanizmalar üzerinde bir egemenlik kuran AKP bu temas yüzeyini kaybetmek istemiyor. AKP’nin bu yüzeyi kendisinden başka herkese kapatma isteği, kendi iktidarında insanları işsizliğe, düşük ücretlere ve dolayısıyla yoksulluğa ve yardıma mahkum eden bir partinin ikiyüzlülüğünün en acı ve vahşi örneği.

Evet, Türkiye’de herkes düzenin bir yoksulluk sorunu olduğu ve bu sorunun daha da yaygınlaşıp derinleşeceği gerçeğinden hareket ediyor ve buna göre siyaset yapıyor.

Daha uzun vadeli bakabilenler bunun Türkiye kapitalizminin birikim modelinin tıkanmasıyla olan ilişkisini de kurabiliyor.

Türkiye’de düzen ister bu modeli değiştirmek için bir adım atsın, isterse bugünkü gibi bu değişikliği ertelemeyi tercih etsin, bu ülkede ne ücretler yükselecek ne de işsizlik oranı düşecek. Türkiye, yoksulluğu yaygın ve derin bir sorun olarak yaşamaya devam edecek.

Yoksulluğun düzen siyaseti içindeki ağırlığı da bu büyük sorunu yönetme zorunluluğundan dolayı artacak. Bir yönetme zorunluluğunun olması yoksulluğun yönetilebilir bir sorun olacağı anlamına gelmiyor elbette. Tam tersine, düzen siyaseti içindeki ağırlık arttıkça sorun hem iktisadi hem de siyasi olarak daha da büyüyecek.

Peki bu ülkede yoksulluk bir kader mi? Evet, Türkiye’de bu düzenle yoksulluk makus ve değişmez bir kader. Ama yoksulluk aynı zamanda bir kader değil çünkü bu düzeni değiştirmek mümkün. Yoksulluğu bu toplumsal düzenle eşleştirirken, yoksulların bugün güncel olarak karşılaştıkları somut sorunlara uzak kalmayan bir mücadele hattı geliştirmekse zor ama zorunlu bir görev.