Gerçekleri çarpıtmak ve vergilemenin sınıfsallığını gizlemek için daha fazla ne yapılabilirdi? Şimşek’in ifadelerinin tümü sorunlu, o nedenle üzerinde ayrıntılı olarak durmak durumundayız.
Geçen hafta Meclis Bütçe Komisyonu’nda Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçesi görüşülürken, ilgili bakan yeni herzeler yumurtlamış. Ona göre, “vergi yükünün yüksek olduğu algısı gerçeği yansıtmıyor. 38 OECD ülkesi arasındaki sıralamada yüzde 20,8 ile en düşük vergi yüküne sahip 3. ülkeyiz. Bu ortalama OECD’de yüzde 34, AB’de ise yüzde 41,2. Ayrıca dolaylı vergi yükü de çok yüksek değil; temel sorun dolaysız vergilerin yetersizliği. Hedefimiz vergi adaletini güçlendirmek ve dolaysız vergilerin payını arttırmaktır”.
Bu arada vergi harcamaları (yani vergi muafiyet ve istisnaları veya vergi ayrıcalıkları) konusunda “OVP’de etkin olmayan vergi harcamaları kaldırılacak” hedefini hatırlatan muhalefet milletvekillerine, “o zaman asgari ücretli de vergi ödeyecek! Bakın vergi harcamalarının 853 milyar lirası asgari ücretin vergi dışı bırakılmasından kaynaklanıyor. Vergi mi getirelim asgari ücrete, siz onu mu istiyorsunuz? Yatırımları, AR-GE’yi teşvik etmeyelim mi? Bize ‘sermaye için 3 trilyondan vazgeçtiniz’ diyorlar, ya neresi sermaye bunun ya?” diye karşılık verebildi!
Gerçekleri çarpıtmak ve vergilemenin sınıfsallığını gizlemek için daha fazla ne yapılabilirdi? Şimşek’in bu ifadelerinin tümü sorunlu, o nedenle üzerinde ayrıntılı olarak durmak durumundayız.
OECD verileri
Önce OECD verilerinden başlayalım. Türkiye’de vergi yükü ortalamasının düşük çıkmasının nedeni sermaye gelirleri üzerindeki vergi yükünün gerçekten de çok düşük olmasından ileri gelir. Oysa ücretliler üzerindeki vergi yükü bakımından ele alındığında Türkiye OECD ülkeleri arasında başa güreşen ülkelerdendir. Bunun için OECD’nin “Ücretlerin Vergilendirilmesi, 2024 Raporu”ndaki şu verilere göz atılabilir:
Demek ki neymiş? Türkiye ücretler üzerindeki vergi yükü bakımından OECD’nin alttan üçüncü değil 38 ülke arasında üstten üçüncü sırasındaymış ve birinciyle arasında da pek bir fark yokmuş! Başka karşılaştırmalarda da Türkiye önlerdedir: Evli ve çocuklu, ortalama ücret kadar alanlar arasında da Türkiye’deki ücretliler gene yüzde 38,4’lük bir vergi yükü taşımakta ve ilk 10’da yer almaktadır. Bekar ve iki çocuklu, ortalama ücretin yüzde 67’sini alanlar sıralamasında ise Türkiye yüzde 33,7 ile 1. sıradadır! Bekar-evli, çocuklu-çocuksuz, ortalama ücret veya onun yüzde 67’si kadar ücret alanlar arasında yapılan toplam yedi sıralamanın tümünde de Türkiye’de ücret üzerindeki vergi yükü OECD ortalamasının epey üzerinde kalmaktadır. Bu konuda Türkiye ile yarışabilenler ise yüksek vergi yükleriyle tanınan İskandinav ülkeleri ile Belçika ve Fransa olabilmektedir.
İstatistik, bir çarpıtmaya destek olarak kullanılmadıkça işe yarar bir araçtır. Örneğin Bakan Şimşek “Türkiye’de dolaylı vergi yükü de çok yüksek değil” derken neye dayanmaktadır? Yararlandığı OECD kaynağını bulup baktığımda (Statistiques des recettes publiques 2023. Dynamisme des recettes fiscales dans les pays de l’OCDE, s.3, t.1), verdiği OECD ortalama vergi yükü 2022 için yüzde 34’tür evet, ama aynı tabloya KDV yükü olarak baktığımızda Türkiye yüzde 23,3 ile üstten yedinci sırada olup OECD ortalaması olan yüzde 20,7’nin oldukça üzerindedir. KDV dışındaki tüketim üzerindeki diğer vergilere baktığımızda ise, OECD ortalaması yüzde 11,2 iken Türkiye (ÖTV sayesinde) yüzde 18,8 ile rekor kırarak liste başındadır! Daha ne olsun ki bizim Maliye Bakanı hoşnut olabilsin?
Dolaysız vergiler kimler için yetersiz?
Öte yandan Maliye Bakanı “temel sorun dolaysız vergilerin yetersizliği” derken haklı olmakla birlikte bu bir yarım-doğrudur. Zira ücretliler burada da şampiyonluğa oynamaktadır. Daha önce defalarca değindik. GSYH içinde ücret payı yüzde 25-35 arasında gezinirken, Gelir Vergisi’nde ücret üzerinden alınan vergilerin payı dönemler itibariyle yüzde 60-80 aralığında değişmektedir. Demek ki, milli gelirin 1/3’ü civarında bir paya sahip olan ücret geliri sahipleri Gelir Vergisi’nin genelde dörtte üçünden fazlasını ödemektedirler! Ücretliler gelir paylarının 3 katına yakın Gelir Vergisi baskısı altındadır. Böylesine bir vergi baskısı sadece ülkedeki başka gelir kategorilerine bakarak değil, dünya ölçeğinde ücretler dahil tüm gelir kategorileri bakımından erişilemez bir rekora işaret etmektedir! “Adalet bunun neresinde” diye sormak yerine, Türkiye’de dolaysız vergi yükünün sadece kâr, faiz, rant gibi sermaye gelirleri için yetersiz (hem de çok çok yetersiz) olduğu gerçeğini neden vurgulamıyorsunuz veya daha doğrusu itiraf etmiyorsunuz ey bakan? diye sormamız gerekmez mi hiç olmazsa?
Ücretlileri bu çok ağır Gelir Vergisi baskısından kurtarmak için çift yönlü çaba gerekir: Milli gelirden ücret payının artmasını sağlamak (birçok AB ülkesinde bu pay yüzde 50 hatta yüzde 60’ın üzerindedir) ve Gelir Vergisi’nde ücretliler lehine tarife değişiklikleri yapmak. Bu sonuncusu yönetimin “kaçınamayacağı” bir alan olduğu için oradan başlanabilir. Şu “ılımlı” başlangıç için var mısınız mesela: Vergi dilimlerini genişletmek (örneğin ilk dilimi brüt yıllık asgari ücretin altına düşürmemek) ve ücret gelirleri için standart tarifeye göre daha aşağıdan başlayan marjinal vergi oranları oluşturmak. Ayrıca dilim sayısını 5’ten 10’a çıkarmak ve sermaye kazançları için standart tarifedeki en üst marjinal oranı yüzde 70’e kadar götürmek. Buna koşut olarak hem vergi ayrıcalıklarını hem de sistemin ağırlıklı unsuru dolaylı vergilerin payını da düşürmek şart elbette. Bunları azgın bir sermaye iktidarı profili çizen AKP’den beklemek mümkün mü peki?
Bunları göze alamıyorsanız, “hedefimiz vergi adaletini güçlendirmek ve dolaysız vergilerin payını arttırmak” gibi büyük lafları ağzınıza almayacaksınız. (Gerçi bunlar standart söylemin değişmez parçalarıdır. Her plan ve programda da yer verilir!). Şunu da tekrar hatırlatmadan geçemiyorum: Dolaysız vergiler konusunda 1998’de Temizel’in “nereden buldun yasası” olarak da bilinen vergi reformunun (4369 sayılı yasanın) yürürlüğe girmesinin 2002 sonuna kadar ertelenmesiyle son tren kaçmış, bu treni tamamen seferden kaldıran da iktidara geldikten iki ay sonra 7 Ocak 2003’te bu yasayı yürürlükten kaldıran AKP hükümeti olmuştu. Herşey olağan seyrindeydi: Sermayenin iktidarı sermayeye çalışmıştı. Şimdi uluslararası finans çevrelerinin adamı ve siyasi tabanı bulunmayan AKP teknokrat bakanı Şimşek mi bu düzeni değiştirebilecek?
Türkiye’de vergi ayrıcalıkları
İlgili Bakanın boyundan büyük lafları “vergi harcamaları/ayrıcalıkları” konusunda da devam ediyor. Önce bazı açıklamalar yapalım.
Türkiye’de vergi harcamaları (yani tahsil edilmemesine karar verilen vergiler) yıllara göre vergi gelirlerine oranla yüzde 29-32 gibi yüksek payları temsil ediyor; bu, maliye politikalarının ciddi açmazlarından biridir. Sermaye gelirleri sahiplerinden ciddi bir dolaysız vergi tahsilatı yapılamazken bu kesimlere bol kepçe sunulan vergi ayrıcalıkları, vergi dağılımının sınıfsal karakterini göstermektedir. Bu sınıfsal karakter, vergi uyuşmazlıklarının sermaye lehine çözülmesi ve iki yılda bir çıkarılan vergi aflarıyla da sürdürülmektedir.
Vergi harcamaları genelde bütçenin faiz giderleri toplamından fazladır. Daha önemlisi, birçok yıl itibariyle bütçe açıklarının da üzerindedir. Demek ki, genelde sermayeyi kayıran bu kadar yüksek vergi ayrıcalığı olmasa bütçe açığı diye bir şey olmayacaktır. Örneğin 2025 Merkezi Yönetim Bütçesi açık öngörüsü 1 trilyon 931 milyar iken, aynı yılın vergi harcaması 3 trilyon 5 milyar TL’dir. Başka açıdan bakılırsa, bugün kısıntı yapılan eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve sosyal yardım harcamaları dahi karşılanabilecektir. Hatta kamu altyapı yatırımlarının KÖİ ve YİD modelleri üzerinden iç ve dış sermayeye peşkeşler çekilerek yapılmasının gerekçesi kalmayacaktır. Ama bu, bugünkü yağmacı iktidarın varlık nedenine aykırı olacaktır.
Bu arada önemli bir not da vergi harcamaları öngörülerinin gerçekleşmelerin genelde çok altında kalıyor olmasıdır. Örneğin 2023 yılı için 994 milyar TL’lik bir vergi harcaması hedeflenmişken, gerçekleşme 1 trilyon 477 milyarı bulabilmiştir. Yani gerçekleşme başlangıç tahminini yüzde 49 aşabilmiştir! Ayrıca her OVP’de gelecek 3 yılın vergi harcama verileri yer almakta ama bir sonraki OVP’de bunlar da yukarı yönlü revize edilmektedir. Örneğin OVP 2024-2026’da 2025 ve 2026 için sırasıyla toplam 2,8 trilyon ve 3,2 trilyon sayıları yer alırken, yeni OVP 2025-2027’de (Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu s.171’den alınan ilişikteki tabloda görüldüğü gibi) bunlar 3 trilyon ve 3,3 trilyon olarak yukarı çekilmiştir. 2027 yılı için de 3,7 trilyon TL’lik bir tahmin eklenmiştir. Tabii bunların daha yukarıda gerçekleşmesi kuvvetle muhtemeldir. Gerçekleşmelerin ayrıntısı ve tahminlerden sapmaların ayrıntılı bir analizine ulaşmak da mümkün olmamaktadır. En son rapor, “Gelir İdaresi Başkanlığı, 2023 Yılı Vergi Harcamaları Raporu” dur ama o da ihtiyaç duyulan ayrıntıları vermemektedir.
GSYH’nin yıllara göre yüzde 5-6’sı boyutuna ulaşan toplam vergi harcamalarının toplam vergi gelirlerine oranından daha çarpıcı olanı, her bir vergi için geçerli olan vergi istisna ve muafiyetlerinin o verginin toplam hasılatına oranıdır. Bu oranlar Gelir Vergisi için genelde yüzde 80’i aşmakta, Kurumlar Vergisi için de yüzde 50 civarında oluşmaktadır. Gelir vergisindeki istisnaların bir bölümü asgari ücretin vergi dışı bırakılması yönünden ücretlileri de ilgilendirir. Ancak sermaye her durumda ağırlıktadır. Toplamda da durum böyledir: Örneğin 2024 yılı vergi harcaması tahmini toplam 2,2 trilyon TL iken bunun sermayeye dönük bölümü 1,6 trilyon TL’dir. 2024 gerçekleşmesi ise henüz bilinmemektedir. 2025 için de Bakan Şimşek’in açıklamalarına bakılabilir: Eğer dediği gibi asgari ücretin vergi dışı bırakılması 853 milyar TL’lik bir vergi harcamasına denk geliyorsa, geriye kalan 2 trilyon 152 milyar TL’lik harcama da 2025’te esas olarak sermayeye verilecek teşviklere gidecek demektir.
Maliye bakanının ve temsil ettiği sermaye sınıfının keyfini kaçırmak pahasına, sermayenin lehine çalışan ve yatırım/AR-GE gibi sözde “kutsal” amaçlardan da önemli ölçüde saparak sermayeye gelir transferi mekanizmasına dönüşen vergi ayrıcalıklarından kurtulmak, yüzü emeğe dönük bir iktidarın ilk el atacağı alan olacaktır.