İki partili seçim sistemine, trollere, sosyal medya şirinliklerine karşı örgütlü mücadelenin güçlenmesi için adımlar atacak bir birikim, güven ve inanç bu ülkenin komünistlerinde var.

Troll, ittifak, tweet…

Ülke seçim sürecine doğru tam gaz devam ediyor. Adaylar yok, ama adayların izleri bu sürece yansıyor.

Siyaset sandığa sıkışıyor, iktidarından muhalefetine kirli çamaşırlar ortaya dökülüyor.

Israrla siyasetin sandıktan ibaret olmadığını, Erdoğan sonrasını da kapsayacak şekilde halkın siyasete katılımını ve gerçek sorunlarına karşı örgütlü olmasını savunuyoruz.

İktidarı ve muhalefeti ile tweetlerle, ilkesiz ittifaklarla yürüyen tartışmalar sandık siyasetini besliyor. Dün ifşa edilen troll ordusu ve başındaki AKP’linin üzerine geldi ama durum tam da budur. 

Ülke derin bir yoksulluk içinde, gericilik her yerden kirliliğini akıtıyor, kaynaklar patronlara peşkeş çekiliyor. Bir suç örgütü liderinin ifşaatlarını bekler hale gelmekten, ana muhalefet partisinin Grup Başkanvekili’nin ifşaatlarına, sosyal medya kahramanlarına, bakan ve milletvekili pazarlıklarına… Büyük bir yıkımla karşı karşıya kaldığımız siyasi tabloda emekçi halkımız yok. El birliği ile halk siyasetten koparıldı. 

Kimin neyi savunduğu, hangi partinin en temel konular hakkında ne düşündüğü belirsiz; üstelik düzen muhalefeti de bu tabloyu pekiştirdi.

CHP'nin başını çektiği ittifakta Ahmet Davutoğlu birkaç gün önce makbulken, şimdi “oy oranına bakmadan konuşuyor” diye ayağını denk al denebiliyor. Bu ülkenin yakın tarihinde yaşanan başta Reyhanlı olmak üzere katliamların mimarı, Dışişleri ve Başbakanlığı döneminde “Stratejik Derinlik” diyerek komşu ülkelerin iç işlerine müdahale etmiş, gerici ve piyasacı bir AKP eskisine bu özelliklerinden dolayı değil, Millet İttifakı’na zarar veriyor denilerek tepki gösteriliyor. Derdimiz bu yaklaşımladır, halkın bunları unutmasına izin verilmemelidir.

Geniş halk kesimlerini kapsamak, parlamento muhalefetine oynamak için yapılan siyasetin ise sola, işçi sınıfı siyasetine ne kadar büyük zararı olduğunu anlamak için 2015 yılında Yunanistan’da yapılan seçimlerde Syriza'nın iktidara geldikten sonra nasıl sermaye sınıfına hizmet edip, görevini tamamladığına bakılabilir.

İttifaklar, bakanlık ve milletvekili pazarlıkları için kuruluyorsa masanın aktörleri arasında kurulan kirli ilişkiler arasında halk sıkışıyor. Kirli siyaset emekçi halka zarar veriyor.

Gerçekleşmeyecek seçim vaatleriyle bugün “kurtarıcı arayışı” üzerinden yürüyen tartışmalar emekçi halkın siyasete katılımını engelleme çabasıdır. Halka sahte vaatler verenlerle sosya medya beğenilerine sıkışan siyasetin arasında da bir fark yoktur.

Bugün toplumda eşitsizlikler artarken, çürüme yaygınlaşırken olması gereken, halkın siyasete müdahalesini güçlendirmektir. 

O da en temel sorunlara karşı emekçi halkın bir arada durmasını sağlayacak net ilkelerdir. Ne istediğini bilmektir.

Örneğin, hayat pahalılığı karşısında sürekli zenginleşen, halkın temel ihtiyaçları olan barınma, aydınlanma, ısınma gibi ihtiyaçlarını kâr kapısı görenlere karşı mısınız, değil misiniz? Tarikatlarla cemaatlere karşı mısınız? Emperyalizmle, onların eliyle yürütülen çetelere karşı mısınız? Bunlara net cevap verilmelidir. 

İlkesiz ittifakların, “büyük siyaset” denilerek meşrulaştırılması halka verilen en büyük zarardır.

Emperyalizme, gericiliğe, tarikatlara, sermaye sınıfına karşı olmayı hayal bulan, bu ilkeleri halktan kopuk bulanlar yanılıyor. 

Toplumdaki eşitsizliklere, çürümeye, yozlaşmaya dur demek, halktaki gerçek öfkenin sahte çözümlerle ellerinden alınmasına izin vermemekle, halkın net ilkeler etrafında bir araya gelmesini sağlamakla olur.

Bugün bu ilkelerle emekçi halkı birlikte hareket ettirecek, Erdoğan öncesi de sonrası da eşit bir ülke kurmak için emekçi halka güveneceğiz.

Cumhuriyetin 100. yılında gericilerin, patronların yok ettiğini onlardan geri almak için, iki partili seçim sistemine, trollere, sosyal medya şirinliklerine karşı örgütlü mücadelenin güçlenmesi için adımlar atacak bir birikim, güven ve inanç bu ülkenin komünistlerinde var.