Sol hükümetlerin salgını istismar etmesine izin vermemeli: Toplumsal kapanmaya ve yeni koronavirüs önlemlerine neden karşıyız?

Toplumsal kapanmaya ve yeni koronavirüs önlemlerine neden karşıyız?

İrlanda meclisi (Dáil Éireann), geçtiğimiz hafta yoğun bir tartışmaya sahne oldu. Koronavirüs salgını boyunca mecliste yaşanan en dikkat çekici çarpışmalardan biri yaşandı. İrlanda Sol siyaseti ilk defa koalisyon hükümetinin karşısında net bir biçimde durdu. Bağımsız vekillerin de muhalefetin direnişinde etkili olduğunu da özellikle belirtmek zorundayım. Peki, mecliste böylesine büyük bir tartışmaya neden olan şey neydi? 

Koalisyon hükümeti (Fine Gael, Fianna Fáil ve Green Party), toplumsal aşılama ve yaz mevsiminin salgın üzerindeki olumlu yönde etkisini dikkate alarak önlemleri kademeli olarak gevşetiyordu. Alınan son karar ise salgının işçi sınıfına karşı bir silah olarak kullanıldığını kanıtlar nitelikteydi. Hükümet kapalı mekanları açarken, aşı sırası bir türlü gelmeyen gençleri kapalı alanlardaki sosyal organizasyonların dışında tutuyordu. Okuyucular bunun mantıklı olduğunu düşünebilir. Hizmet sektöründe ya da fabrikalarda çalışan gençler, sıraları gelmediği için aşı olamıyor ama iş yerlerinde çalışmaya devam edebiliyordu. Yani genç işçiler kendi çalıştıkları barlarda işleri bittikten sonra stres atmak için alın terleriyle yarattıkları bu mekanlarda sosyalleşemeyeceklerdi. Hükümetler açık bir şekilde toplumu korurken tek bir sınıfı korumaya daha fazla önem gösteriyordu.

Mecliste bardağı taşıran bu son damladan sonra İşçi Partisi (Labour Party) lideri Alan Kelly şaşırtıcı bir sertlikte getirilen düzenlemenin toplumsal eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ve gençlerin artık evde oturup ‘Aşk Adası’ (İrlanda’da popüler bir TV programı) izlemeyeceklerini söyledi. Genç işçiler için bu düzenlemenin hiçbir anlamı olmadığını net bir içimde ortaya koydu Kelly. Aşılar acilen tüm topluma eşit bir biçimde ulaştırılmalıydı. Muhalefet aşı konusunda tek yürek oldu ve kapalı kalan restoranların artık maddi destekle ayakta kalamayacağı ve hizmet sektöründe çarkların yeniden işlemesi gerektiğini net bir biçimde ortaya koydular. Burjuvazi için evde oturmak bir seçenek olabilir ama proletarya için evde oturmak bir seçenek değil. Meclisteki sert muhalefet hemen işe yardı. Hemen iki gün sonra sağlık bakanlığından yapılan açıklamayla "5 Temmuz itibariyle 18-34 yaş aralığındaki gençler aşı randevusu alabilir" dendi. Madem elde böyle bir imkân vardı neden hükümet sert tartışmaları göze almak pahasına böyle bir adım attı? Yaşananlar salgının net bir biçimde hükümetler tarafından işçi sınıfına karşı silah olarak kullanıldığını gösteriyor. Tehlikeli bir silah ve daha fazla kâr uğuruna hepimizin hayatlarıyla kumar oynuyor mösyö burjuvazi.

Sol yerel sorunlarla mücadele ederken, salgının uluslararası düzeydeki önemini kesinlikle görmezden gelmemeli. İlaç şirketlerinin patent tekeli derhal kırılmalı ve yeni varyant kaleleri oluşmadan tüm uluslara eşit bir biçimde aşı ulaştırılmalı. Türkiye’nin aşı tedarik sorununu çözmüş olması büyük bir fırsat. Ancak Türkiye’deki aşı karşıtlığı çılgınlık düzeyine ulaşmış gibi görünüyor. Brezilya’da insanlar aşıya ulaşamadıkları için faşist Jair Bolsonaro iktidarına karşı mücadele ederken, aşı karşıtlığını sorumsuzca savunanlara karşı da muhalefet etmek gibi zor bir sorumlulukla karşı karşıyayız.1 Emperyalistlerin güdümündeki hükümetler adeta çamura batmış durumda. Brezilya halkı, aşı tedarik ederken yolsuzluk yapan faşist hükümete karşı yoğun bir mücadele veriyor. Diğer yandan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bıkmadan usanmadan Avrupa ülkelerinin aşıdan para talep ettiği yalanını söyleyip duruyor. Orhan Gökdemir’in tabiriyle Erdoğan, bastırmakta zorlandığı çirkin hayallerini öylece söyleyiveriyor. Tonlarca milyar dolar kazanma imkânı ayağına kadar gelmişken bunu geri tepiyor olmak, ülkeyi şirket gibi yöneten Erdoğan için zor olsa gerek.

Salgın deneyimi Sol için büyük tecrübeler bıraktı. Kapitalist hükümetlere bir kez daha güvenemeyeceğimizi böylece teyit etmiş olduk. Toplumsal kapanmadan bahsedenler fabrikaları açık tutmaya, kârlarına kâr katmaya devam ettiler. Tüm hafta çalışırken tatil günlerimize dahi göz dikenlerin kurallarına neden uymamız gerektiğini ciddi bir biçimde tartışmamızın zamanı geldi ve geçiyor. İşçi sınıfı, gencinden yaşlısına büyük bir ayrımcılığa maruz kaldı; geçtiğimiz iki yıl boyunca insan olmaktan uzak bir köleliğe mahkûm edildi. Bu durum işçi sınıfında büyük bir öfkenin birikmesine neden oldu. Bu öfkenin komplocular ve faşist hareketler tarafından sömürülmesine kesinlikle izin verilemez. İşte bu nedenle bir daha toplumsal kapanmanın rahatlıkla kabul edilmemesi gerekiyor. Toplumsal kapanmanın maliyetini sermaye tüm varlığıyla üstlenecekse böyle bir kapatmayı yapabilirler. Öte yandan yeni bir toplumsal kapanma işsizlikle, açlıkla ve yıkımla sonuçlanacaksa hepimizi tutsak etmek isteyenlere inat meydanları, sokakları ve sahilleri doldurmalıyız. Toplumsal aşılama istenilen düzeye ulaştığında ve istenilen düzeyde bağışıklık geliştiğinde artık tokalaşmak ya da birbirimize sarılmak için hükümetlerden izin istemeyeceğiz. 

Fabrikalar, atölyeler ve tüm iş kolları hıncahınç dolu çalıştırılırken, sosyal mesafeden ya da toplumsal izolasyondan bahsedenlerin toplumla bağı tamamen kopmuş. Açık alanlarda maskeleri çıkaracağız, salgın döneminde grev yaparken Dublin’de bir gece yarısı çalıştıkları, direndikleri iş yerlerinden sürüklenerek gözaltına alınan Debenhams işçileriyle birlikte greve geri döneceğiz. Tüm bunları yaparken sözde bilim insanı ya da otoritelere hepsinin birer kapitalist ajan olduklarını haykıracağız. Endüstriyel üretimle doğayı yok edenlere, Marmara denizini müsilaja boğanlara, yağmur ormanlarını bertaraf ederek küresel ölçekli salgınlara neden olanlara tek bir söz bile söylemeden salgının tüm sorumluluğunu bireylerin omuzlarına bırakan şarlatanlara karşı da direneceğiz. Aşıda patent kalkana, abluka altındaki Küba özgürleşene ve Afrika’daki insanlar nitelikli yiyecek ve su imkanlarına ulaşa dek direnmeye devam edeceğiz.