Her zaman Marksistti. Ancak yaşamının 1990’ların sonlarından 2012’ye kadar süren son diliminde, komünistlerle birlikte düşünür ve çalışır oldu. Bu yönelim ana akışın tersinedir.

Tevfik ağabey gideli on yıl geçmiş!

soL portalın “yazarlar” bölmesine girince Tevfik Çavdar’ın buradaki köşe yazılarına ulaşabiliyorsunuz. Ne güzel, Tevfik ağabey aramızdan ayrıldıktan yıllar sonra soL yazarı olmayı, bizimle yoldaşlık etmeyi sürdürüyor. 

2006’da başlamış köşesine; 22 Mayıs’ta “Şifreyi Doğru Çözmek”1 başlığını taşıyan makalesi “Unutmayalım, diye sonlanıyor, kapitalizmin sunduğu şifrelerin çözüm anahtarı sosyalizmdir.” Daha önceden, 1998’den başlayarak soL’un matbu versiyonlarında, Gelenek’te, Komünist’te de yazdı…

Bunlardan haftalık Komünist gazetesi, hareketimizin, komünist sıfatını açık siyasete kazandırmak için açtığı cephenin ön safına sürülmüş bir silah olarak Sosyalist İktidar’ın yerini almıştı. TKP adının yaygın kabul görür hale gelmesinden, önüne çıkartılan engelleri aşmasından önce veya aynı süreçte Komünist ülkenin onlarca kentinde meydanlarda partililerin elinde halka sesleniyor, Partinin yayın organı olmanın yanı sıra bir de Siyasi Partiler Kanunu’nun barikatını boşa düşürmüş oluyordu. Bir dönem bu gazetenin sorumluluğunu üstlendim. Tevfik ağabeyin daha ziyade gençlere yönelik kaleme aldığı, okuma önerileriyle tamamlanan keyifli “eğitim yazıları” gazetemizin ayrıcalığıydı. O yazılar, başucundan eksilmemesi gereken Türkiye’nin Yüz Yılına Romanın Tanıklığı kitabının müjdecileriymiş meğer.

Muazzam bir okurdu; hayata soluksuz okumak, öğrendiklerini ve geliştirdiklerini başkalarına durmaksızın aktarmak için gelmiş kişilerden biriydi. Meraktan çok fazlası anlatan “tecessüs” sözcüğü ete kemiğe bürünmüştü Tevfik ağabeyde. Okurunu, onun gibi olmaya çağırırdı her satırı.

Her zaman Marksistti. Ancak yaşamının 1990’ların sonlarından 2012’ye kadar süren son diliminde, komünistlerle birlikte düşünür ve çalışır oldu. Ülkedeki 1980 karşıdevriminin tüm dünyayı kavuran 1990-91 karşıdevrimiyle harlandığı koşullarda, bu yönelim ana akışın tersinedir. Onca uğraştan sonra insanlığın yerin yedi kat dibine doğru serbest düşüşe geçtiği koşullarda çoğu entelektüel yola devam etmekte en azından zorluk çekti… Bazıları ise radikalleşti! Onlardan biri olan Çavdar da, hayal dünyasında yaşadığı için veya sırf inadına değil, tersine karanlığı gerçek boyutlarıyla kavradığı için böyle yaptı. Bir başka yazısında söylediği gibi “Kıyameti yaratan sular çekildikten sonra insanlık yeni, parlak ve mutlu bir dönemin eşiğinden girecek”ti.2

Tevfik ağabeyi “en doğru analiz aracı” olarak Marksizmden “en doğru siyaset kanalı” olarak komünizme taşıyan radikalleşme tarih bilincinden feyz alıyordu ve bir görev tarifi de içeriyordu: 

Kıyamet ve yeni bir hayat. İnsanlığın gelecekteki umutlarını ne güzel betimliyor. Yeter ki o güne hazır olalım.” 

TKP’ye üye olmadı hiç, ama komünistliğin en sade tanımlarından birini yapmaktan geri kalmamıştı işte. Kıyamet karşısında gerçekçi olacaksın; ama gerçekçiliğin umudundan çalmayacak. Çalmayacak ki tarihin kaçınılmaz olduğunu öğrettiği yeni, büyük dönemece hazırlanabilesin!

soL’daki son yazısı3 bundan tam on yıl önce, yani öldüğü gün yayınlanmış. “RTE’nin gittikçe ‘elips’e dönüşen yüzüne” bakmaya davet etmiş okuru:

Ben korktum. Kendi adıma değil, halkım adına titredim. Geleceğe üzüntüyle bakıyorum… Eyvahlar olsun… Eyvahlar olsun diye mırıldanıyorum…” 

Yok, yok; sanmayın ki giderayak az önce işaret ettiğim umudu yitirmişti. O zamanlar ara ara buluşma şansına sahip olanlar arasında olduğum için, biliyorum da söylüyorum: AKP ilk önce, kuruluşuyla beraber düzenin güzelleme kampanyasına mazhar olmuştu. 2012 sonbaharındaysa Cumhuriyetin direnci kırılmış, AKP yeni-Osmanlıcılığa ve o sahte barış sürecine yelken açmıştı. Tevfik ağabeyin eyvah nidalarını, aldananlara yönelik en sert uyarı olarak okumak gerekir. 

Yukarıdaki ifadeyle “radikalleştiyse”, öyle olmadığı bir dönemi de vardı denebilir mi? Tevfik Çavdar’ın bir dönemi sosyal-demokrasiyle içli dışlı geçirmiş olması, solun güven vermekte gösterdiği eksikler, hatta yaşadığı likidasyon süreçleri göz ardı edilerek yargılanamaz. Ama asıl yanıt onun, üst üste konduğunda boyunu çoktan aşacak olan kitaplarıdır. Rahatlıkla söyleyebiliriz, Çavdar’ın eseri olmasa bugünün işçi sınıfı devrimciliğinin geçmişin aydınlanma mücadelelerinden nasıl beslendiği konusu gölgeli kalırdı. Türkiye’nin burjuva devrimi üstüne en canlı kaynaklardan biri, örneğin onun Talat Paşa biyografisidir. Sınıfsız, sömürüsüz dünyaya yolculuğumuzun bir başlangıç noktası olmak zorunda olduğunu bize öğretenlerdendi. Sahiplendiğiniz ve aştığınız bir kaynak, illaki, olacak. Tevfik Çavdar işte buraya ışık tutan bir devrimci düşünürdü.  

On yıldır ayrıyız, ama onun da özlediği, “kıyametten çıkış gününe” daha yakınız. Devrimcilerin yeterince hazır olup olmadıklarının yanıtı önceden verilemiyor ve çoğunlukla ancak sınav saati gelip çattığında ak koyun kara koyun belli oluyor. O sınavda Tevfik ağabeyin yoldaşlığı bizimle beraber olacak, bize güç katacak. 

Madem öyle, kim demiş on yıldır ayrıyız diye…