Burjuva iktisatçısı kapitalizmde paranın temizi kirlisi olmadığını en iyi bilenlerdendi. Onun derdi bu işin sonunun kötü bitecek olmasındaydı.

Temiz para kirli para

“Temiz paranın girdiği sokaktan, kirli para hemen kaçar.” Kılıçdaroğlu’nun önce uyuşturucuyla gelen paradan ve sonra bu ünlü vecizesinden sonra insan aklıyla alay eden bir tartışma ortaya çıktı. 

Kılıçdaroğlu’nun derdi belliydi. Kendince, aklınca “ben bu ülkeyi aç bırakmam” diyordu. Bulup getireceği “temiz para” onun deyişiyle yatırım bankalarından, bizim deyişimizle emperyalizmin en pislik yüzü finans tekellerinden akacaktı. 

Bu durum Erdoğan’ın çok hoşuna gitti. Zaten bir süredir “devrimci” takılıyordu. “Kıta kıta geziyorsun ama gittiğin yer sömürenlerin kapısı” diye tartışmaya atlayıverdi.
 
Ama eğlence buraya kadar. Sonrası can sıkmaya başlıyor. 

Erdoğan yine “rahmetli Özal ve rahmetli Menderes”ten bahsediyor. Tarihe naylon faturacı olarak, Çankaya’nın şişmanı olarak geçen Özal’dan… Bizim devalüasyon yasası olarak andığımız şeyin ilk örneğini yaratan, ülkeyi borç batağına sürükleyen, Vaşington’da Bonn’da kapı kapı para dilenen, sonra Eisenhower’dan eli boş dönünce ülkeyi çıkmaza sokan Menderes’ten…

Eğlenceli değil çünkü bu Özal, zamanında Kılıçdaroğlu’nun sabahlara kadar bütçe çalışması yaptığı, “örnek siyaset ve devlet insanı” dediği Özal… Hiç eğlenceli değil çünkü kıta kıta gezip, Türkiye halkının kaderini Putin’in Biden’ın kapısında “cash”e çevirmek de devlet başkanının görevi değil.

Herkesin “devrimci” veya “emperyalist uşağı”ndan biri olduğu bu tartışmadan ne anlamamız gerekiyor? Ya da kara paranın uyuşturucudan ibaret olduğunu düşünecek kadar aptallaşacak mıyız? Uyuşturucu baronlarının kafalarını koparma sözü veren Kılıçdaroğlu’na destek çıkacak kadar ahmaklaşacak mıyız?

Bir de başka bir hikaye var. 

Türkiye bu tartışmayla kapitalizm uyuşturucusundan bir şırıngaya layık görülürken, dünyaca ünlü burjuva iktisatçıları enflasyon hakkında neden yanıldıklarını, emekçi halkı nasıl temiz dolandırdıklarını anlatmaya başladılar bile.

Kılıçdaroğlu’nun ziyaret listesine eklemek isteyebileceği bir baş ekonomist Paul Donavan Financial Times’ta yayınlanan bir yazısında enflasyon oyununun nasıl bir akıl oyununa dönüştüğünü anlattı. Bütün burjuva iktisadının amin dediği enflasyon teorisi sıkıntıdaydı. 

Enflasyonu yönetmek için uygulanan politikalar zordaydı. Çünkü eldeki model çalışmıyordu. Çünkü enflasyon bahsinde kâr olgusunu merkeze koymak ya kimsenin tercih etmediği bir yöntemdi ya da matematiğin ötesine geçemiyordu. 

Ama kâr hırsı matematiğin ötesine geçmişti bile. Kâr hırsı yalnızca ücreti baskılamak veya işsizlik üzerinden kendini göstermiyordu. Kâr hırsı basbayağı “hikaye anlatma” diyebileceğimiz yöntemle emekçilerin geleceğe dönük beklentilerini de bile isteye manipüle ediyordu. Fiyatların sürekli yükseleceğini düşünen, bir “normal’i kalmayan emekçi kendisine ne fiyat verilirse verilsin kabul edecekti.

Krediler, faizler, borçlar ve spekülasyon derken kapitalizm yeni bir “sanal” canavar, enflasyon canavarı daha ortaya çıkarmış oldu. Geleceğin ipotek altına alınmasının başka bir biçimini… Kapitalizmin bu sanal mekanizması emekçinin cebine uzanırken sonuna kadar gerçekti ama…

Baş ekonomistin canına tak ettiyse bu elbette paranın kirinden değildi. Burjuva iktisatçısı kapitalizmde paranın temizi kirlisi olmadığını en iyi bilenlerdendi. Onun derdi bu işin sonunun kötü bitecek olmasındaydı.

Enflasyon her zaman için emekçiden sermayedara değer aktarılması demekti. İşin matematiğine uydurulduğu sürece bu yasal hırsızlık kontrol altında tutulabiliyordu. 

Ama çürümenin boyutları öyle bir noktaya geldi ki bahisler sadece geleceğin para hareketlerine, borç dalgalanmalarına göre değil, fiyat algısı bozulmuş bir toplumun belleği üzerine de yapılabiliyordu. Her tür fiyatı dayatmak, kabul ettirmek mümkündü, yasaldı ve sapına kadar temizdi.

Gerçekten temiz para…

“Emekçiyi enflasyona ezdirmeyen” ve tam da bu sayede enflasyonla yaşamayı öğreten iktidar da, bu devasa algı operasyonunun merkezine gitmekle övünen kara para dedektifi Kılıçdaroğlu da bu temiz operasyonun parçası.

Bizimse bu kirli tartışmanın dışına çıkmaktan başka çaremiz yok. Artık akıl sağlığımızı korumak için bile yok…