Gerçekten patronlar depremde hayatını kaybeden yurttaşlar için olumlu bir şey yapar mı? Bu soruya yanıtı bir işçi şikâyeti üzerinden verelim. 

Televizyonda bağış şov, fabrikada ücret kesintisi

İki gün önce televizyondan yayınlanan bağış kampanyasına ülkenin patronları günah çıkarırcasına katıldı. Peşi sıra pek çok patron bağışlar yaptı. Merkez Bankası, Ziraat Bankası, Halkbank, beşli çete üyeleri, Demirören, Türk Telekom ve dahası…

Dahası diyorum çünkü Türk İş Başkanı Ergün Atalay da 20 milyon TL bağışladı. 

Özetle yapılan “aynı gemideyiz” temalı bir şovdur. Ve ikiyüzlüdür. 

Çünkü bağış yapan patronlar daha fazla kazansın diye imara uygun olmayan yerlere özel izinler veriliyor, eski yapılar imar barışı ile oturmaya izinli alanlar haline getiriliyor, denetim mekanizmaları patronlar için çalışıyor. Çünkü bir yandan patronlar depremzedeler için bağış yapıyor, diğer yandan işçileri ücretsiz izne çıkarıyor. Depremden kaynaklı işe gidemeyen işçilerin ücretini kesiyor.

Yapılan bağışların vergiden düşüleceği duyuruldu. Bağış yapan her şirket “deprem olduktan hemen sonra şu kadar yapmıştık, şimdi şu kadar daha yapıyoruz” diyerek açıkladı. Tıpkı kimi özel günlerde şirketlerin yaptığı reklam filmleri gibi.

Ne güzel değil mi? Hem vergi borçları siliniyor hem de hayırsever patron rolüne giriyorlar.  

Gerçekten patronlar depremde hayatını kaybeden yurttaşlar için olumlu bir şey yapar mı? Bu soruya yanıtı bir işçi şikâyeti üzerinden verelim. 

Patronların Ensesindeyiz Ağı'na deprem bölgesinden ulaşan işçiler, işbaşı zorlamasıyla karşı karşıya kaldıklarını anlattılar. Böyle çok sayıda işçi ihbarı PE’ye ulaştı. Hâlâ daha gelmeye devam ediyor.

Gaziantep'ten ulaşan bir işçi, depremden hemen sonraki ilk iki gün şirketin işe çağırdığını, normalde 8 saat çalışmalarına rağmen 12 saat çalışması istendiğini söyledi. Babası depremde yaşamını yitirmiş. Bu nedenle annesi ve kız kardeşinin yanında olması gerekiyormuş. Ona rağmen işyerine “8 saat çalıştıracaksanız yine de gelirim” demiş. 12 saatte diretmişler. Gitmeyince de işten atmışlar. Üstelik tek kuruş ödemeden.

Depremde yakınlarını kaybetmiş, evi yıkılmış işçiye acısını yaşamaya dahi izin vermeden işbaşı yapmasını isteyen patron deprem, afet dinlemiyor, yine çıkarı olmayan hiçbir şeyi yapmıyor. Üstüne 8 saat çalışan işçiyi fazladan 4 saat daha çalıştırarak daha fazla kazanmanın peşine düşüyor.

Mesela milletin orasına burasına küfreden, doğayı talan eden, ülke zenginliklerine el koyan Cengiz Holding kazancı olmayan bir işe destek verir mi? 

Vermez. 

İçinde yaşadığımız bu düzen, emeğin sömürüsü üzerine kurulu olan bir düzendir. Bu düzende bu sorunun cevabı nettir.

Bu düzende iyi patron, kötü patron değil, patron ve işçi ayrımı vardır. Aynı şeye üzülmüyor, aynı şeyden mutlu olmuyoruz. Ayrı dünyalara sahibiz.

Aynı pandemide olduğu gibi, üretim devam etsin diyerek işçilerin hastalanmasına ve ölmesine neden oldular. Bugün de depremden hemen sonra işçileri hasarlı fabrikalara sokarak canlarını tehlikeye attılar. Yakınlarını kaybetmiş işçilerin acısını yaşamasına izin vermeden çalıştırmaya devam ettiler. Evsiz kalan, çadırda yatan işçiler tüm yaşananların sıcaklığına rağmen zorla çalıştırıldılar.

Kısaca, patronlar çarkların durmasını hiç istemiyorlar. 

İşyerlerinde deprem, sel, pandemi gibi toplumu derinden etkileyen her olayda önce emekçilerin yaşamı üzerinden değerlendirme yapılmalıdır. Her krizden zenginleşerek çıkan patronlar, bu dönemleri fırsat bilip işsizlik fonundan, Hazineden teşvikleri alıyor. Konu işçiler olduğunda ise patronlar ve siyasi iktidar emekçileri ölüme ve açlığa sürüklüyor. 

Bugün deprem bölgelerinde çalışan işçiler, ücretli izinli sayılmalı, halkın geçimi güvence altına alınmalı, işten çıkarma yasaklanmalıdır. Depremden hemen sonra işe gidemediği için işten çıkarılan işçiler işe iade edilmeli, ücreti kesilen her işçiye hakları geri verilmelidir.