Lafa "hep birlikte" diyerek başlayanların sunduğu çözüm, holding ve şirket sahiplerinin çıkarı için emekçilerin, çocukların, emeklilerin yaşamlarının gözden çıkarılmasından başka bir ifade taşımıyor.
Çocukken, zenginlerin parası halka dağıtılsa şu kadar insanın karnı doyar, herkes tatil yapar, babamın maaşı artar gibi basit hesaplar yapardık. Hemen herkesin aklından bu mutlaka geçmiştir. Geçmişten söz ediyorum ama zaman geçtikçe de bu yöntem değişmedi.
Elbette bunu nostalji olsun diye söylemiyorum. Yaşanan eşitsizliğin ortadan kaldırılması için hem insani hem de çok sade bir matematik hesabı olduğu için. Her şeyden öte tek gerçekçi çözüm buydu.
Mevcut düzen, karmaşık yapısına rağmen özünde çok basittir. Sermaye sınıfı, emeği sömürüp kendi birikimini arttırmak için işçi sınıfını ezer. Kârlar artar, patronlar yeni şirketler açar ve bu şirketlerle yeni kârlar elde etmeye devam ederler. Bu, kapitalizmin gelişmesi, sömürü ilişkisinin derinleşmesidir. Yani bu düzen geliştikçe emekçiler daha fazla sömürülüyor.
Yaşanan eşitsizliklerin, hayat pahalılığının artmasının ve ücretlere zam yapılmamasının nedeni olarak bu sadeliği baz aldığımızda, sorunun çözümü çok net: Patronlar olmasa, herkes refah içinde yaşar.
Bu sadeliği gerçekçi bulmayan veya sığ bir değerlendirme olarak görenler, patronların kârlarına bakarak mutlu oluyor ve ekonomik analizlerini bunun üzerinden yapıyorlar. Aslında bunlar, burjuvazinin maaşlı ekonomistleri, iktisatçıları ve uzmanlarıdır. Mesela birkaç gün önce popüler bir ekonomist, Akbank'ın açıkladığı kâra sevinip, "bravo" diye alkış tuttu.
Sadece onlar değil, bugün siyasi iktidar ve düzen muhalefeti, ülke ekonomisini düzelteceğiz diye tam da bu sömürü ilişkilerini devam ettirme yarışına girdi. Hatta bazen sergilenen performansa baktığımızda kim iktidar, kim muhalefet birbirine karıştı. Genel olarak yapılan siyasete bakınca tarafların, bu düzenin sorunsuz bir şekilde devam etmesi ve sermaye sınıfının egemenliğinin sürmesi noktasında mutabık kaldıkları anlaşılıyor.
Kemer sıkma politikaları, girilen bu yolun sonucudur. Halka, "hep birlikte çıkış istiyorsak gerekirse simit yiyeceğiz, aç kalacağız, daha çok vergi vereceğiz" gibi riyakarca sözleri dillendirmek, faturayı halka çıkarmaktan başka bir anlama gelmiyor.
Hep birlikte derken kimleri kapsıyor bu söylemler? Mesela bu ülkenin en büyük şirketlerinin başına çöreklenmiş olanları kapsıyor mu? Hayır. Çünkü hepsi kârlarını katlamaya devam ediyor. Onların derdi, bugün daha fazla para kazanmak ve daha fazla yeni alanlarda iş kurmak.
Demek ki lafa "hep birlikte" diyerek başlayanların sunduğu çözüm, holding ve şirket sahiplerinin çıkarı için emekçilerin, çocukların, emeklilerin yaşamlarının gözden çıkarılmasından başka bir ifade taşımıyor.
Burada tek kazanan var; şirketleri elinde tutanlar.
Nasıl bir büyüklükten söz ettiğimizi anlamak için sadece şu birkaç veriye bakmak yeterli olacaktır.
Çok konuşulan ve tartışılan kamuda tasarruf ile hedeflenen 3 yıl içinde 100 milyar lira tasarruf miktarı, Koç Holding'in 2023 yılı kârına yetişemiyor. Koç Holding'in 2023 yılı net kârı 117 milyar lira. Yani 3 yıllık tasarruf başarılı olsa bile bir Koç etmeyecek.
2023’te İSO 500’deki şirketlerin toplam faaliyet kârı 937 milyar lira olarak gerçekleşti. Bu şirketlerde çalışan bir işçi, 2023 yılında patronuna 1 milyon 166 bin lira kâr kazandırdı. Ortalama işçinin net ücreti ise 28 bin lira. Yine bu şirketlerin toplam varlıkları 2023’te 4,7 trilyon liraya çıktı. Şirketlerden alınması gereken 66,7 milyar liralık vergi ise ödenmedi.
Bankacılık sektöründe, BDDK’ya göre ülkemizde faaliyet gösteren toplam 62 banka bulunuyor. Bunun 12'si kamu, 22'si yerli özel ve 28'i yabancı sermaye. Sektörün 2023 yılı net kârı ise 603 milyar 634 milyon TL.
Bu veri listesini daha da uzatabilir, şirket varlıkları ve kârlarıyla halkın refah içinde yaşayabileceğine dair örnekleri çoğaltabiliriz. Ancak geçerken sadece bankacılık sektöründeki net kârla, halkın sağlıklı ve güvenli bir şekilde yaşayabileceği 400 binin üzerinde konut inşaa edilebileceğini söyleyelim. Varın gerisini siz düşünün.
Okul yaşında olan çocuklar, şirketler kâr elde etmeye devam etsin diye okulunu bırakıyor; işçiler fazla mesai ücreti almadan uzun saatler çalışıyor; emekliler açlığa terk ediliyor…
Tüm bunlar ve dahası, Bakan Mehmet Şimşek'in çözüm diye sunduğu kemer sıkma politikalarının sonucu.
Önümüzde tek gerçek çözüm yolu bu eşitsizliği üreten, sürekli krize giren ve emekçileri ölüme götüren şirketlere, onların tüm varlıklarına ve kârlarına el koymaktır. Nasıl özelleştirmelerle şirketler bir günde patronların eline geçirildiyse, aynı şekilde bir günde el koymak.
TKP'nin ücret tartışmalarına karşı başlattığı “şirket varlıklarına ve kârlarına el koyacağız" mücadelesi, bugün yapılan tartışmaların ne kadar ikiyüzlü olduğunu ve gerçekçi çözüm yolunu göstermesi açısından çok önemli.
Halkın bütün sorunlarına merhem olacak bu devasa kaynak, şirket sahiplerinin elinden alınıp bütün yurttaşların ihtiyacı için kullanılmayı bekliyor.