Bir yanda tüccarlar, bankerler ve monarşinin adamları köle tacirleri var, diğer yanda o kölelerin talihsiz torunları. Ve 500 yıl sonra hâlâ ellerinde öfkeden başka bir şey yok. Çünkü ırkçı beyaz adam çalmaya, almaya, işkenceye, katliama devam ediyor. Bundan daha derin, bundan daha anlamlı hesaplaşma olur mu?

Tarihin çöplüğündeki kâşif

“Batı Uygarlığı” büyük suçlar işleyeceği Yeni Dünya’ya onunla ayak bastı. Kaşifti. “Sahip olduklarını hak etmeyen ilkellerin her şeyini ele geçirme” harekâtına “keşif” adını takmışlardı. Büyük keşfine hırsızlık, yağma, soykırım, ırkçılık, tecavüz ve işkence eşlik etti haliyle.

1492’de Kolomb’un keşif yolculuğuna onay veren Katolik Muktedirler, emrindeki mahkemelere, “Hepinize duyururuz ki, Kolomb adlı kişi ile birlikte yola çıkan kişiler, hiçbir suç nedeniyle mahkemelerinizce yargılanmayacaklardır” yazılı bir emirname iletmişti. Kolomb Amerika kıtasını keşfedince o emirnamenin gereğini yaptı. İşlediği ağır suçlar cezasız kaldı.
Batı Uygarlığı tarafından “keşfedilmenin” Yeni Dünya için bedeli ise çok ağır oldu. Topraklarını, doğal kaynaklarını, özgürlüklerini, kültürlerini ve yaşamlarını yitirdiler. Kapitalist üretim sistemin doğumu için gerekli ilk sermaye birikimi, önemli oranda Amerika kıtalarındaki talan ve sömürüyle oluşturuldu. O düzenin insanlığa karşı büyük suçlar işlemeye devam eden uzantısı ABD, Avrupa’dan üşüşen yeni kaşiflerce yağmalanmış bu topraklarda mayalandı. Kıyım, sömürü ve zorbalık böylece Avrupa’dan Amerika’ya taşınmış oldu. Kolomb’un katkısı vardır…

O tarihten bu yana kapitalizm nereyi keşfettiyse yağmaladı, yok etti, mülkiyetine geçirdi. Batının 500 yıllık keşifler tarihi bir bakıma sömürgecilik tarihidir. Kolomb’un katkısıyladır…

Kolomb kapitalizmin ilk kahramanlarındandır. Ne var ki Yeni Dünya’yı keşfetmiş olduğunun farkına varamamıştı. Amacı yeni bir dünya keşfetmek değil doğudaki baharat ve ipek gibi değerli malların batıya getirilebileceği güvenli bir ticaret yolu bulmaktı. Zaten onu keşfi için destekleyenler tüccarlar, bankerler ve monarşiydi. Bakir topraklarda kolay elde edilecek ganimetler asalak düzenlerinin devamı için elzemdi. Kolomb bir elinde Katolik Kilisesinin haçı, diğer elinde monarşinin kılıcıyla ilerledi. El koyduğu toprakların her tarafına haçlar dikti ve darağaçları kurdu. Vurarak, katlederek efendilerine alan açtı. Nasıl olsa diktiği haçlar, gölgesinde işlenen suçları örtüyordu. Sonra açtığı yoldan başkaları ilerledi. Cortez Meksika’da Aztekler ve Mayalar’ı, Pizarro Peru’da İnkalar’ı yok etti. Hepsi birlikte keşiftir!

***

Kolomb’un açtığı yoldan ilerleyip Amerika’yı fetheden Batılılar, önce yerlileri köleleştirmeyi denedi. Fakat birçok yerli kabilesi avcı-toplayıcılığa dayalı bir yaşam sürdüğünden çalıştırılmaya yatkın değildi. Zorladılar, olmayınca kıyıma başvurdular. Yerli nüfus azalınca, yerlerini doldurmak üzere Afrika’dan köle ticareti başladı. 400 yıl içinde 12 milyon Afrikalı Amerika’ya taşındı. Her 5 köleden biri, uzun deniz yolculuğu sırasında korkunç koşullarda can verdi. Kolomb’un Amerika’yı keşfi, Afrika için de bir yıkıma dönüşmüştü.

Edward Colston o köle tüccarlarından biriydi. Gemileri, 1672-1689 yılları arasında Afrika'dan Amerika kıtasına 80 binden fazla erkek, kadın ve çocuk köle taşıdı. Birbirlerine zincirleyerek silolara doldurduğu kölelerin beşte biri bu yolculuklarda hayatlarını kaybetti. Köle ticaretinden kazandığı servetini tefecilikle büyüten Colston, 1721'de öldü. Pek hayırseverdi! Ölümünden evvel mirasını yardım kuruluşlarına dağıttı. Kent merkezindeki anıtta "Bu heykel, Bristol halkı tarafından kentlerinin en faziletli, en bilge evlatlarından birinin anısına dikilmiştir" yazıyordu. Heykel, Colston Meydanı'ndaydı. Az ötede Colston Kulesi yükseliyordu. Colston Caddesi'nde ilerleyince şehrin simgelerinden biri olan Colston Konser Salonu’na varıyordunuz. Calston'ın adını taşıyan yardım kuruluşu her yıl Colston için kiliselerde ayinler düzenliyor, çocuklar okullarda Colston'ı anıyordu. Adı Bristol ile özdeşmiş olan bu köle tacirinin heykeli geçen hafta göstericiler tarafından boynuna ip bağlanarak alaşağı edildi. Heykeli göstericilerle yıkılıp nehre atılınca Bristol sakinleri hayırsever kahramanlarının aynı zamanda acımasız bir köle tüccarı olduğunu öğrendi. Öğrenmemek, bilmezden gelmek iş birliğinin, suça iştirakin başka bir yöntemidir.

Colston’ın heykelinin yıkılmasının ardından Robert Milligan adlı birinin Londra’daki heykeli de apar topar kaldırıldı. O da İngiliz uygarlığının kahramanlarındandı. 1809’da öldüğünde işlettiği şeker plantasyonunda çalışan 526 köleye sahipti.
Bu vesileyle arada göstericiler tarafından tokatlanan eski Başbakan ve ebedi kahraman Winston Churchill’in ırkçılığını falan hatırlatmaya gerek yok. Kapitalizme, emperyalizme her yerde derin bir ırkçılık eşlik eder. Fıtratındandır!

***

Avrupa’nın köle ticareti son birkaç yüzyılın ürünü değil yalnız. Bizans’a ve Arap devletlerine uzun süre köle temin etmişlerdi. Ama o dönemde renklere aldırmıyor, yakaladığını tutup götürüyorlardı. Adı geçen devletler için bir dönem köle kaynağı Avrupa’dan Kafkaslara kaydı. Oradan devşirilen Çerkez köleleri Türk kölelerle tamamladılar. Sonra Çerkez ve Türk köleleri Arap ordusuna da aldılar. O köle askerler zamanla devleti ele geçirdi. Memlüklü diye biliyoruz, “kölelerin devleti” böyle ortaya çıktı. Kölecilik hep vardı, ırkçılık yeni zamanlarda Batının icadı oldu. İşgal ettiler, köleleştirdiler ve tasnif ettiler. Avrupa Dünyanın geri kalanını tarif ederek ve kanını emerek semiriyordu.  

***

ABD'nin Richmond kentinde Kolomb'un heykeli yerinden sökülerek göle atıldı. Boston kentindeki Kolomb'a ait bir diğer heykelin başı koparıldı. Edward Colston nehrin dibinde, Robert Milligan yerinden sökülüp kaçırıldı. Şimdi heykellerini buluyoruz ve kellelerini uçuruyoruz. Uçuramazsak nehre atıyoruz. Halkın 500 yıllık birikmiş öfkesidir.

Yalnız zalimlere amansız takip ABD’deki ırkçı polis şiddeti vesilesiyle ortaya çıkmış değil. Köle tacirlerinin heykellerini kırma geleneğimizin de uzun bir tarihi var. Amerika’nın yoksul ve öfkeli halkı Kolomb’un başını koparıp atmadan önce Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez, Kolomb’un kıtaya ayak basmasının yıldönümü olarak kutlanan 12 Ekim’i, 500 yıl boyunca sömürgeciler tarafından katledilen milyonlarca yerli için “Direniş Günü” ilan etti 2002’de. Venezüellalılar, iki yıl sonra “keşfin” yıldönümünde, Caracas’taki Kolomb heykelini yıktı, Chavez’in konuşma yapacağı alana sürükledi; “Kolomb’a ölüm” haykırışlarıyla bir ağaca astı. O sırada dünyaya Saddam’ın Bağdat’ta bir avuç ABD ordu beslemesi Iraklı tarafından yıkılan heykelini gösteriyorlardı. O gösteriden sonra 1 milyona yakın Arap ABD ordusu ve müttefikleri tarafından öldürüldü. Halkın yıkmadığı heykeller halkın zararınadır!

***

Hikâye böyle. Bir yanda tüccarlar, bankerler ve monarşinin adamları köle tacirleri var, diğer yanda o kölelerin talihsiz torunları. Ve 500 yıl sonra hâlâ ellerinde öfkeden başka bir şey yok. Çünkü ırkçı beyaz adam çalmaya, almaya, işkenceye, katliama devam ediyor. Bundan daha derin, bundan daha anlamlı hesaplaşma olur mu?

Bu çetelerden birini Büyük Fransız Devrimi ile alaşağı etti insanlık. Bütün yağmaların yancısı Katolik Kilisesinin tarihteki en büyük yenilgilerinden biridir. Papazların, kralların, soyluların kelleleri havada uçuşuyordu haliyle. Fakat köle tacirleri ve suç ortakları aradan sıyrılmayı başardı. Cumhuriyeti yıktıklarını sandıkları bir zamanda kıskıvrak yakaladık yine. Geç kaldık fakat, heykellerini alaşağı ediyoruz haliyle. Yakında sınıflarını söker nehre atarız..

“Beyaz” asalaklar renklilerden üstünmüş! Eşitlik ve özgürlüğü geri getirdiğimiz gün alacağız boyunuzun ölçüsünü.