Devlet de alan boşaltmaya devam ediyor. O boşlukta bir takkeli kontrgerilla peydahlanmıştır. NATO yine arkalarındadır ve biz yine karşılarındayız.
Silah külah işlerine değinenlere “şirketimizin itibarını zedelediler” diye dava açıyorlardı. Oysa her işleri silahlı külahlıydı. Külahın moda hali takkedir, demek ki “silahlı takkeli” dememiz daha doğrudur. Kontrgerilladır, ancak takkelisidir. SADAT’tan söz ediyorum.
Bu bir iddia değil. “Müslüman ülkelerin hassasiyetine uygun kontrgerilla eğitimi vermek” SADAT’ın kuruluş gerekçeleri arasında sayılmıştır. Saklamıyorlar. Yalnız müslüman kontrgerilla da sonuçta bir kontrgerilladır. Gerillaya düşmanlık, müsliminde veya gayrimüsliminde, bakidir. Gerilla ise ezilen halkların büyük keşiflerinden biridir. Küba o keşfin sonuçlarındandır, ezilen halkları onurlandırmaya devam ediyor.
SADAT kendini “Uluslararası savunma alanında danışmanlık ve askeri eğitim veren ilk ve tek Türk şirketi” olarak tanıtıyor. Bununla birlikte şeriat istediklerini de saklamıyorlar. Başkenti İstanbul olan bir birleşik şeriat devleti için çalışıyorlarmış. “Nasıl olacak o iş” diye sordular. Adnan Tanrıverdi, “İslam birliği Mehdi hazretleri geldiği zaman olacak. Mehdi hazretleri ne zaman gelecek Allah bilir. Bizim bir işimiz yok mu? Ortamı hazırlamamız gerekmez mi? İşte aslen bunu yapıyoruz” diye cevapladı. Takkeli kontrgerillanın kısa programıdır. Laikliğe düşman, haliyle şeriatçı bir karşı devrim yapılanmasıdır. Bu bakımdan bir yeniliği yoktur. Kontrgerillanın dini hassasiyeti düşük eskisi de böyleydi. Cumhuriyete ve laikliğe karşıydı, haliyle İslamcılarla, tarikatçılarla ve ülkücü tilkicilerle iş tutuyorlardı.
Artık eylemleri de Birleşmiş Milletler tarafından rapor edilmiş haldedir. BM’nin 2021 ve 2023 yılına ait raporlarında Türkiye’nin Libya’daki silah ambargosu ihlalleri listelenmiştir. Türkiye, çeşitli yollarla ambargoyu delmiş ve Libya’daki iç savaşta saf tutmuştur. Ambargo delme araçları arasında SADAT da sayılmaktadır. Demek ki SADAT’ı artık “yarı resmi” paramiliter bir yapılanma sayabiliriz.
BM dışında da işaretler var. Örneğin Fransız İstihbarat Araştırma Merkezi’ne göre SADAT en az 22 Müslüman ülkede faaliyet gösteriyor. Libya’da Halife Hafter’e bağlı güçlere karşı Türkiye’nin desteklediği Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne yardım ediyor. Rusya Federal Haber Ajansına göre ÖSO militanları SADAT tarafından Libya’ya taşındı. Rusya’nın Birleşmiş Milletler için hazırladığı bir rapora göre, SADAT Suriye’de savaşan muhalif gruplara da eğitim veriyor. Rusya, 2015’te, Irak ve Suriye’ye giden 900 paralı asker hakkında soruşturma başlatmış, birçoğunun SADAT’la doğrudan bağlantısı olduğu sonucuna varmıştı. Tabii bunlar, bölgedeki “rakip güçler”in iddialarıdır, delil sayamayız. Raporlar, savaşın araçları arasındadır.
Ama içeride de güçlü iddialar var. Örneğin Meral Akşener SADAT’ın Tokat ve Konya başta olmak üzere ülkenin birçok bölgesinde silahlı eğitim kampları kurduğunu ve selefi örgüt El-Nusra’ya silah yardımı yaptığını söylemiş, bunun üzerine açılan soruşturma takipsizlik kararı ile kapanmıştı. Tabii bu kararlar da ülkedeki hukuk ve anayasa yokluğu nedeniyle tartışmalıdır. Bakıyoruz, anlamaya çalışıyoruz.
***
Gazeteci Saygı Öztürk de 2019 yılına ait BM raporunda; Esperanza isimli gemi ile 5 bin tabancanın, Amazon isimli gemi ile Kirpi taktik araçlarının, TB2 insansız hava araçlarının Libya’ya gönderildiği yazdı. Raporda bunların yanı sıra SADAT’ın Suriye Milli Mutabakat Hükümeti yanlısı yaklaşık 5 bin kişiyi Libya’ya götürdüğü ve maaşlarını ödediği ileri sürülüyordu.
Fransız haber ajansı AFP, 2012'de SADAT'ın Suriye'de Türkiye için çalışan yüzlerce savaşçıyı Afrika ülkesi Nijer'e gönderdiğini iddia etmişti. AFP'nin haberinde Nijer'de bulunan Suriyeli paralı askerlerle görüşmelere de yer verildi. Bu cihatçı paralı militanlar önce Gaziantep'e, oradan İstanbul'a geçerek askeri uçakla Burkina Faso'ya gidiyor, buradan kara yoluyla güvenlik korteji eşliğinde komşu Nijer'deki kamplara taşınıyordu. Gizlisi saklısı yoktur.
Malum, CHP'nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da, 2022’de, “paramiliter kurum” dediği SADAT’ın kapısına dayanmıştı. Kılıçdaroğlu bu paramiliter kurumun “seçim güvenliğini tehdit edebileceğinden” kuşkulanıyordu. SADAT Yönetim Kurulu Başkanı Melih Tanrıverdi iddiaları reddetti, iddiada bulunanlara davalar açtı. Payıma iki dava düşmüştür.
Sonuçta elimizde iddiadan başka bir şey yoktur. BM’ninkiler de iddialardan ibarettir. BM dediğimiz iktidarsız bir örgüttür. İddia eder ama bir yaptırım gücü yoktur. Tabii yaptırımı olmaması iddiaların asılsız olduğu anlamına gelmez. Yoksa durup dururken bizim itibarlı şirketimiz ile neden uğraşsınlar?
***
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın eski başdanışmanlarından Adnan Tanrıverdi tarafından kurulan SADAT'ın kökenleri, 28 Şubat dönemi sonrasında “irticai faaliyet” gerekçesiyle ordudan atılan subaylar tarafından kurulan Adaleti Savunanlar Derneği'ne, ASDER, dayanıyor. Bu dernek tarafından oluşturulan “Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği”, ASSAM, 2017’de “İslam Ülkeleri Birliği Deklarasyonu” yayınladı. “ASRİKA -İslam Devletler Birliği” ilk kez bu deklarasyonla duyuruldu. Deklarasyonda ayrıca “İslam ülkeleri birliği oluşmasını engelleyecek tutum ve girişimlerin olması halinde askeri güç kullanılmasından” söz ediliyordu. SADAT o deklarasyondan türemiştir.
Kuruluşu Büyük Ortadoğu Projesinin ardına ve Ortadoğu’daki ülkelerde İhvancıları iktidar geçirme operasyonun ortasına denk gelmiştir. Libya ve Suriye bunun ön cepheleridir. İhvan Türkiye’de iktidardadır ve diğer ülkelerin tersine iktidarda uzun süre tutunmayı başarmıştır. Tabii düşme tehlikesi hep var. Sıkılarak söylüyorum, Kılıçdaroğlu kapısına dayanmakta haklıdır. Kontrgerilla, takkeli veya takkesiz, ortaya çıktığı her yerde yerel halkı da hedef tahtası yapmıştır. Adnan Tanrıverdi, 2021’de katıldığı bir programda da harp okullarında mülakatı SADAT’ın yaptığını söylemiştir. Hazırlığa veya müdahaleye işarettir.
***
Adnan Tanrıverdi yakınlarda ülkeye şeriat geldiğini göremeden tanrısına kavuştu. Ancak örgütü ayaktadır. SADAT’ın varlığı tek başına sermaye sınıfının emperyal emelleri ile açıklanırsa eksik olur. Bir de daha derin iç kaygılar var. İslamcı rejim ayaklarının altındaki toprağın kaydığını hissetmektedir ve sokakta etkili olacak her tür gücü elinin altında tutmaya çalışmaktadır.
Bu sadece bir tahmin değil. Örneğin eski polis şefi Hanefi Avcı’ya göre de devlet sokakta kim varsa kendi yanında tutmak istiyor. Bunun temel nedenlerinden biri Fethullahçı korkusu. Ülkücüleri, mafyayı, farklı cemaatleri ve dini grupları yanına bu nedenle aldı. Bu güçle sadece devletle baş edemeyeceğine inanıyor çünkü. Devletin imkanlarını bu yapılara aktarıyor. Onları himaye ediyor, suçlarına göz yumuyor, devlet içinde örgütlenmelerinin önünü açıyor. Tabii bu arada devlet hiyerarşi de parçalanıyor. Devlet içinde artık pek çok odak vardır ve devlet memurları devletten çok o odaklara bağlıdır. Hanefi Avcı’dan özetledim. Demek ki devlet korku ile parçalanmaktadır. Haliyle bu korkudan feyz alan karşı devrimi her gün yeniden ayağa kaldırmak gereklidir. Takkeli kontrgerillanın gerekçesidir.
Hanefi Avcı somut bilgiler de veriyor. Örneğin Emniyet artık büyük ölçüde MHP’nin kontrolündedir. Sinan Ateş olayının gösterdiği gibi hiçbir hiyerarşik sistemi tanımaksızın bilgi alışverişi yapmakta ve eyleme geçmektedirler. Haliyle mafya da artık Emniyetin içindedir. Mafya devletin boşluğunda filizlenir. Türkiye’de devlet artık büyük bir boşluktan ibarettir. Devlet boşluğa dönüşürken paramiliter yapılar da hızla güçlenmektedir. Durumun özetidir.
***
Avcının izinden gidiyoruz… Avcının verdiği bilgilere göre Sedat Peker devlet marifetiyle yurt dışına gönderilmiş ve yeri ancak öyle doldurulabilmiştir. Çünkü o tarihte devletin boşalttığı yerleri Sedat Peker tutmaktadır. Peker gönderilmiş, yerine cezaevlerinden salınan ülkücü mafyadan atamalar yapılmıştır. Hazırlıktır. Tabii bu arada Peker ile birlikte SADAT da güç kaybetmiştir. Aralarındaki kavga da böyle başlamıştır.
Sedat Peker, 2021’de, SADAT’a dair bilgilerinin bir kısmını bu vesileyle paylaştı. “Suriye’de varsınız... Libya’da varsınız… 22 küsür ülkeye eğitim verdiğinizi söylemişsiniz. Yetkiliniz bu ülkelerin isimlerini vermedi. Biz hepimiz biliyoruz ki sizin en büyük özelliğiniz radikal İslami terör örgütlerini eğitmeniz… Ülkede korku iklimi yaratmak için silahlanın çağrısını yapmam ortak fikirdi. Oluk oluk kan dökülme çıkışını yapacağından haberdar değildik diyemezsiniz. O tarihlerin birkaç gün öncesinde yaptığım görüşmelerin HTS kayıtları da ortaya çıkacaktır. 15 Temmuz’daki halkın şanlı zaferini sadistliklerinizle siz lekelediniz.” Bunları öteki raporlara içeriden bir doğrulama sayabiliriz.
“Üsküdar Üniversitesi” Nevzat Tarhan’ın yönetimindedir ama Tanrıverdi de Üniversitenin yöneticilerinden biriydi. Pek paramiliter bir üniversitemizdir. Peker’in sözünü ettiği toplantılar da orada yapılmıştır. Nevzat Tarhan, bu takkelilerle ortak olmadan önce Psikolog Ayhan Songar’ın asistanıydı. Songar aynı zamanda Türk-İslam Sentezinin önemli ideologlarındandı. 12 Eylül darbesinden sonra ikilinin yolları Muazzez İlmiye Çığ ve Kardeşi Turan İtil’in “CIA referanslı” HZİ Vakfı ile kesişti. Cunta yol verdi, Turan İtil ve Ayhan Songar solcu mahkumlar üzerinde ilaç deneyleri yaptı. Uzatmayayım, uzunu “Bizim sevgili hastalığımız” başlıklı yazıda anlattım. İsteyen oraya bakar. Ama burada da bir gelenek var, görüyoruz.
***
Biz ise bakıyoruz, anlamaya çalışıyoruz. Bulduklarımızı halkımıza aktarıyoruz. Tabii bu aktarmanın da bir bedeli var. 2022’de, Enver Aysever'in Tele 1'deki programında bu konuları konuşmuştuk. Konuşmaları gerekçe gösterip dava açtılar, lehimize sonuçlanmıştır. 2016 yılında soL’da yayınlanan “Darbe Havası” başlıklı yazımı da dava konusu ettiler. O da lehimize sonuçlanmıştır. Devam ediyoruz.
Devlet de alan boşaltmaya devam ediyor. O boşlukta bir takkeli kontrgerilla peydahlanmıştır. NATO yine arkalarındadır ve biz yine karşılarındayız. Gerillaya düşmanlık ortak çıkış noktalarıdır. Gerilla ise ezilen halkların büyük keşiflerinden biridir, sonuçları ezilen halkları onurlandırmaya devam ediyor.