Halka karşı işlenen suçların ve suçluların saptanması, yargılanması, cezalandırılması kapitalist/emperyalist uzlaşma arayışları içinde boşa düşürülemez. 

Suriye halkına karşı işlenen suçlar

Emperyalizmin vekalet savaşçısı işgalci/cihatçı örgütleri aracılığıyla Suriye’de yönetimi düşürmesi bir ülkenin ve halkının başına gelebilecek en ağır sonuçları doğururken “Esat yenildi ve kaçtı, yeni yönetim kurulacak” basitliğinde ele alındıkça onbeş yıla yakın sürede yaşananlar, yaşatılanlar, suçlar ve suçlular perdeleniyor, unutturulmaya çalışılıyor. Bugün HTŞ ve öncülük yaptığı birçok örgütün geçmişleri, İhvan, El Kaide, El Nusra, IŞİD, ÖSO, SMO gibi örgütlerin kaynakları ve kılıf değişiklikleri, emperyalizm tarafından nasıl biçimlendirilip desteklendikleri unutturulmaya çalışılıyor. 

Siyasal, ekonomik, hukuksal ve toplumsal yönleriyle, emperyalist ve gerici desteklerle, işbirlikleriyle, savaş yöntemleriyle, ihanetleriyle, yıkım ve katliamlarıyla Suriye olayı “Suriye halkına karşı işlenen suçlar” yok sayılarak anlatılamaz.  

Konu Barış Derneği ve Adalet İçin Hukukçular tarafından 2013 yılında,   Barış Derneği ve Hukukta Sol Tavır Derneği tarafından 2016 yılında hazırlanan raporlarda ayrıntılı olarak işlendi, açık suç duyuruları yapıldı.  

Raporlarda da belirtildiği gibi vekalet savaşçılarıyla NATO, ABD, İngiltere, Suudi Arabistan, Katar, İsrail ve AKP iktidarı arasındaki ilişkiye dair pek çok delil söz konusu. Suçlar listesi hayli uzun. Öne çıkanlar şöyle:

İnsanlığa karşı işlenen suçlar (kasten öldürme ve yaralama, işkence, eziyet veya köleleştirme, kişi hürriyetinden yoksun kılma, cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı, zorla hamile bırakma, zorla fuhuşa sevketme); savaş suçları, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti; inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme; ayrımcılık, ibadethanelere zarar verme, suçu ve suçluyu övme, halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama, devlete karşı savaşa tahrik, yabancı devlet aleyhine asker toplama,  tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi, görevi kötüye kullanma, akaryakıt ve tarihi eser kaçakçılığı…  

Raporlarda ayrıntılı olarak gösterilen, birbirlerinden doğan silahlı gruplar ve üyelerinden oluşan suçlular listesi de hayli uzun. Bu listeye azmettirici, destekçi, işbirlikçi, örgüt, devlet başkanı, başbakan, bakan gibi suç ortaklarını eklemek gerekiyor.

Suç ve suçlu denilince hukuk, soruşturma, konuşturma, iddianame, savunma, yargılama, karar, ceza, infaz devreye giriyor. 

Çözüm sorunu yaratanların aklına teslim edilince kimi zaman hukuksuz olarak, kimi zaman egemenlerin yararına hukuk yazarak çözüm bulunduğu algısı yaratılıyor. Egemenlerce anayasalar, yasalar, uluslararası anlaşmalar yoluyla hukuk alanında yaratılan “aldatıcı güven duygusu” sorunların üstünü perdelerken emekçi halkın çözüm için ortak akıl kullanmasının ve savaşımını sönümlendirmesinin, sömürücüleriyle uzlaşarak yaşamaya zorlanmasının zemini hazırlıyor.

Yargı da, ulusal mahkemeler, Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan ve Uluslararası Ceza Mahkemesi olarak, sömürü hukukunun yorumlayıcısı olarak aynı zeminin parçası. Ancak yargı ayağı yalnızca sömürü ve işgal hukukuyla sınırlı biçimde devrede kalmıyor. Eş zamanlı olarak içerde sermaye egemenliğinde biçimlendirilmiş devletin ve devlet içinde siyasal iktidarın, dışarda emperyalist devletlerin ve NATO, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası örgütlerin ekonomi ve politikalarını onaylayan, emekçileri denetim altında tutan işlev için biçimlendiriliyor.

Sömürenlerin söz ve karar sahibi olduğu, çarkların halklar için tersine döndürüldüğü kimi durumları ve sorunları ne hukuk ne de yargı çözebiliyor.    

Terör örgütlerini yaratarak besleyenler, birbirlerine düşürerek bölenler, silah başta olmak üzere her türlü desteği verenler, onları zaman zaman teröre karşı savaşta taraf olarak ilan edenler -kendilerince uygun zamanda- halkları, toprakları, varlıkları ve yönetimleri o örgütlere teslim ediyor. Silahlı çetelerle her türlü ilişkide olduğu gibi yönetim tesliminde de söz ve karar sahipleri halka ve hukuka gereksinim duymuyor.  

Ulusal/uluslararası sermaye ve siyasal iktidarları, halkları dinsel ve etnik yöntemleri kullanarak, kimlikler üzerinden parçalayarak, hedeflerine uyumluluk gösterenleri çoğaltarak sömürüsüne devam ediyor. 

Sahtelik dolu demokrasiye, genel oyu çalan seçimlere, işlevsizleştirilmiş parlamentolara, onaycı yargı organlarına, egemen sınıfın kılıfı hukuka dayanarak, işine gelmediğinde hukuksuzluğu meşrulaştırarak işgal edenler, yıkanlar, katledenler, sömürenler, halka ve insanlığa karşı suç işleyenler elbette yargılanacak, hesap verecek. 

Yıkılan yönetimin suçları dahil hiçbir gerekçeyle Suriye halkına karşı işlenen suçların üstü örtülemez. Halka karşı işlenen suçların ve suçluların saptanması, yargılanması, cezalandırılması kapitalist/emperyalist uzlaşma arayışları içinde boşa düşürülemez. 

İsrail’in devlet olarak Filistin’e, Lübnan’a, Suriye’ye ve diğer topraklara saldırarak yaptığı yıkım ve katliam da boşa düşürülemez.

Bugün emperyalistlerin, saldırgan ve işgalci İsrail’in, emperyalizmin cihatçı ve etnik örgütlerinden oluşan vekalet savaşçılarının, Suriye’de pazar alanı açıldı diye sevinen sermayenin, liberallerin, düzen içinde eriyip kalan muhalefetin, dincilerin, milliyetçilerin meşruymuş gibi gösterdikleri savaşlara, işgallere ve sömürüye şiddetle karşı çıkmak şart.

Yalnızca ulusal ve uluslararası pozitif hukukun yeterli gelmediği ya da engelleyici olarak kullanıldığı yerde değil, her an her yerde devrede olması gereken politik ve ideolojik örgütlenme ve sınıfsal savaşım. Bu düzen yıkılmadan kurtuluş gelmeyecek.