Şimdi ister misiniz, ülkemizin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararından bir yıl sonra birileri kameraların karşısına geçip yine sağdan soldan derledikleri istatistiklerle konuşsunlar ve kutlasınlar

Sözleşmeden sonra

Geçtiğimiz haftalarda AKP'li kadın vekil Atçı'nın "erkekler kadınların 10 katı öldürülüyor" sözleri bütün acayipliğine rağmen tartışıldı. AKP bazı konularda "sinir uçlarına" abanarak kendini ciddiye aldırıyor.

Bu arada Atçı bu "yorumun" ilk sahibi de değil.

Geçtiğimiz yıllarda önce ne idüğü belirsiz eski Taraf yazarı Melih Altınok bu büyük buluşu yapmıştı. Kadınların 10 katı erkek öldürülüyordu. Hatta Altınok BM verilerine başvuruyordu ve 2018'de tüm dünyada öldürülenlerin 10'da 8'inin erkek olduğunu gösteriyordu. Yani birincisi, dünyada bir erkek cinayetleri sorunu vardı, ikincisi ülkemizin durumu bu açıdan daha da kötüydü!

2019 sonlarında Süleyman Soylu da meselenin bir başka boyutunu yakaladı.

Soylu'nun söylediğine göre 2018'de öldürülen kadınların oranı Türkiye'de yüzbin nüfus başına 3,8 idi. Bu sayı Avrupa'da 7!

Soylu da sayıları tezgaha alıp konuştururken "erkek cinayetleri" tarafına gitmemişti pek işin. Yani "erkekler daha çok öldürülüyor canım" deme acayipliğini Soylu üstlenmemişti. O "durumumuzun iyi" olduğunu Avrupa karşılaştırmasıyla ortaya koymayı tercih etmişti.

O günlerde yazmıştım. Tekrar hatırlatmak istedim.

Yayınlanan istatistiklerde "kadın cinayetlerinde durumumuz" hakkında en çarpıcı veriyi ölenlerin değil öldürenlerin sayıları sunuyor.

Kolay antipatikleştirilen, bir "feminist erkek düşmanlığı" olarak resmedilen "erkekler şu kadar kadını öldürüyor" tablosundan söz etmiyorum. Dünyada da ülkemizde de Mavi cüzdanlılar failler tarafında zaten büyük çoğunluğu oluşturuyor.

Ama bu değil.

Daha çarpıcı olan veri şu:

2018 yılında Türkiye'de öldürülen kadınların yüzde 95,5'i...

Yakınındaki kişiler tarafından öldürülmüştü!

BM istatistiklerinde Eş/Duygusal partner olarak tanımlanan fail oranı Türkiye için yüzde 63,5, akrabaların fail olduğu cinayetlerin oranıysa yüzde 32.

Türkiye'de 2018'de öldürülen kadınların tam (TAM!) yüzde 95,5'i sevgilisinin ya da bir akrabasının elinde can vermişti. Dünya ortalaması yüzde 58'ken!

Ve bir sayı daha...

Yine 2018 yılında 279 kadın öldürülmüştü. Bu cinayetlerin faillerinin yüzde 86,5'inin sabıkası yok.

Yani 2018'de öldürülen 279 kadın'dan 241'i, daha önce belki hırsızlık bile yapmamış, yaralama, cinayet gibi suçlara karışmamış kişiler tarafından öldürülmüş. Bu neden önemli? Çünkü bu "kadın cinayetlerinin" gerçekten kadın cinayeti olduğunu, genel olarak suça meyilli, "sicili" olan kişilerin değil bir bakıma "sıradan" insanların, öldürülen kişinin en çok sevgilisi ya da kocası ama belki ağabeyi, belki babası, elbette çok daha az olsa da belki kızkardeşi ya da annesi olan sıradan kişilerin (söylemeye gerek var mı, Erdoğan'ın yere göğe sığdıramadığı "ataerkil ailenin" - erkeklerin kararıyla aslında) bu cinayetleri işlediğini gösteriyor.

Soylu bir de 2019 sonunda yaptığı açıklamada "vakaların önemli bir kısmında daha önce polise bir başvuru olmadığını" belirtiyor.

Soylu'nun işaret ettiği "gerçek" elbette başka bir şeyle ilgili. 2018 yılı boyunca öldürülen kadınların önemli bir kısmı şiddet gördüklerini ya da yaşamlarının tehlikede olduğunu belirterek polise başvurmuş değil.

Bunun nedenini hepimiz biliyoruz. Daha doğrusu iki nedenini de biliyoruz. Basitçe öldürülen kadınlar arasında daha önce polise başvurmuş olanların sayısının 0 (sıfır) olmamasıyla (olmamasıyla evet!) ilgili. Soylu'nun o zamanlar övündüğü şey aslında şiddet gören, yaşamı tehlikede olan kadınların, devleti, onun güvenlik güçlerini "koruyucu" olarak görmediklerini gösteriyor. İkinci nedeni söylemeye bile gerek yok. Yapılan başvuruların bir kısmının resmilik bile kazanamadığını, daha karakolda başvuranın başvurmaktan vazgeçirildiğini tahmin etmek için karakol görmüş olmak bile gerekmiyor.

Sonuç?

Kadınlar yakınları tarafından öldürülüyor. Öldürülen kadınların çok önemli bir kısmı devletin kendilerini koruyabileceğine zaten inanmamış. (Biliyorsunuz: Bir kısmı da inanmış ve bunun bedelini canlarıyla ödemişler.) Toplumumuzun övünülesi "ataerkilliği" bir yana devletin kadın düşmanı olduğuna ilişkin kesin bir inançla hareket etmişler. (Biliyorsunuz; belki daha çok çaresizlikten bu inanca rağmen devlete başvuranların da canlarını emanet ettikleri devletin bu emanete hıyanet ettiğini...)

'İstatistik'

Şimdi yobazlar, "İstanbul Sözleşmesi'nin imzalanmasından sonra kadına şiddet olaylarının arttığını" da sürekli tekrarlıyorlar.

İstatistik bilimi, bir teknik olarak toplumsal yaşamın iyileştirilmesinde büyük işlevler üstlenebilir. Ama çok iyi biliyoruz ki, bir istatistik bilimi var, bir de istatistik manüplasyonu.

Şimdi ister misiniz, ülkemizin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararından bir yıl sonra birileri kameraların karşısına geçip yine sağdan soldan derledikleri istatistiklerle konuşsunlar ve kutlasınlar bu kararı.

Mesela "2021 yılı boyunca öldürülen erkeklerin öldürülen kadınlara oranı 11 kata çıkmıştır. İstanbul Sözleşmesi zulmü altında inlediğimiz 2020 yılında bu oran 10 idi." Belki bu tür hokkabazlıklar için 1 yıl beklememiz de gerekmez.

Kaynaklar:

https://www.pa.edu.tr/Upload/editor/files/Kadin_Cinayetleri_Rapor.pdf

https://www.unodc.org/documents/data-and-analysis/gsh/Booklet_5.pdf

https://injuryprevention.bmj.com/content/22/Suppl_2/A143.1