Söylemlerin içeriği ve anlamı bağlamında bir sorun, ülke yönetimine soyunmuş kişilerin böylesine gerçek dışı söylemlerde bulunmasıdır.

Söylemlerin anlamı!

AKP Grup Başkanvekili, bir kültür fuarında geçen hafta, “… maalesef bir kültür devrimi olarak cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünmemizi yok etmiştir” demiş!!!

Bilindiği gibi Osmanlı tebaası olan Türklerin ana dili Arapça, Farsça ya da Osmanlıca değil, Türkçedir. Bu nedenle, örneğin

  • Osmanlı devleti kurulmadan önce yaşamış olan Hacı Bektaş’ın, “Büyük düşman odur ki: ilki nefsani istek ve arzulardır. İkinci kibir ve sapıklıktır. Üçüncü hilekarlık ve yalancılıktır”; 
  • 1238 – 1328 yıllarında yaşamış Yunus Emre’nin, “İlim ilim bilmektir/ İlim kendin bilmektir/ Sen kendini bilmezsin/ Ya nice okumaktır”;
  • 1480-1550 yıllarında yaşamış Pir Sultan Abdal’ın, “Herkes ile alıp satma/ Helali harama katma/ Yolun eğrisine gitme/ İncinme gönül incinme”; 
  • 1606 ile 1690 yılları arasında yaşamış Karacaoğlan’ın, “Yürü bire yalan dünya/ Sana konan göçer bir gün/ İnsan bir ekine misal/ Seni eken biçer bir gün”;
  • ve 1902 yılında doğmuş ve Osmanlının son zamanlarında yetişmiş Nazım Hikmet’in,  “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan/ Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim/ … Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın/ Yok edin insanın insan kulluğunu bu davet bizim

yazılarında görüldüğü gibi, dervişler, halk ozanları ve şairler Türkçe söyleyip Türkçe yazmışlardır. Türkçe sözlük, ağırlıklı olarak ana dili Türkçe olanların kullandığı sözcüklerden oluşmuştur. 

Ancak Hacı Bektaş ile aynı dönemde yaşamış olan Mevlana, Türk olduğunu bile Farsça açıklamıştır: “Bigâne megirid mera zin kûyem-- Der kûy-u şuma Hane-i hod micu yem Düşman neyem her çend ki düşmen rûyem--Aslem Türkest egerçi hindû gûyem.

Pir Sultan Abdal ile aynı dönemde yaşamış ve ana dili Türkçe olan Fuzuli de, yazılarında Türkçe yanında, “Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun diriğ/ Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su”  örneğinde olduğu gibi Farsça ve Arapça sözcükler de kullanmıştır. Saray şairi olan 1681 yılında doğan Nedim de, “Bir kân-ı niamdır ki anın gevheri ikbâl/ Bir bağ-ı iremdir ki gülü izz ü alâdır” ; 1829’da doğan Ziya Paşa da,  “Huzur-ı gûşe-yi meyhaneyi ben görmedim gitti/ Ne meclisler ne sahbâlar ne işrethaneler gördüm” sözlerinde olduğu gibi yazılarına Farsça ve Arapça sözcükler katmışlardır.

Ana dili Türkçe olanların tamamı Hacı Bektaş’ı, Yunus’un, … dediklerini kolayca anlarken,  Mevlana, Fuzuli ve Nedim’lerin yazdıklarını ise ancak yüzde 3-5 kadarı anlayabilmiştir. Yazılarında Arapça/Farsça kullananlar nedeniyle Türkçe sözlüğe Türkçe olmayan sözcükler girmişse de, Cumhuriyet döneminde bu yabancı sözcüklerin çoğu Türkçeleşmiştir. Dolayısıyla Cumhuriyet bizim lügatimizi yok etmemiş, bilakis ana dili Türkçe olanların kullandığı sözcüklerle zenginleştirmiştir. 

Osmanlı, 1400’lerin ortalarında icat edilen matbaa kullanımını, 1400’lerin sonunda Museviler için, 1500’lerde Ermeniler için ve 1600’larda da Rumlar için serbest bırakırken, Müslümanlara 200 yıl yasaklamıştır. Ayrıca Cumhuriyetin ilk 25 yılında basılan kitap sayısı, Osmanlıda Müslümanların matbaa kullanımına başlamasından (1727) sonra yaklaşık 200 yılda basılan kitap sayısından çok fazladır. Osmanlı yönetimi sona erdiğinde, Müslüman olmayan tebaaya göre Türk tebaanın okuma-yazma oranı çok düşüktür. Türk tebaanın yüzde 90 kadarı okuma yazma bilmemektedir.  Dolayısıyla Cumhuriyet, Türkçeyi yok etmemiş, bilakis Türkçeye sahip çıkmıştır. Okumuşlarla okumamışların aynı dili kullanıp birbirlerini anlamasını kolaylaştırmıştır.  

Türkler, tarihsel süreçte çeşitli alfabeler kullanmıştır. Osmanlının yeğlediği alfabe, Arap harflerinden oluşmuştur. Türklerin bu harfleri okumada ve yazmada karşılaştığı güçlük nedeniyle Arap harflerinin değiştirilmesi düşüncesi ve çabaları cumhuriyetin kuruluşundan çok önceleri Osmanlı zamanında gündeme gelmiştir. Latin harflerinin kabulü, okuma ve yazmayı çok kolaylaştırmıştır. Dolayısıyla ortalıkta yok edilen bir alfabemiz yoktur; Türkçe konuşanların okuma-yazmasını çok kolaylaştırmış olan ve yeniden yaratılan bir alfabe vardır.

1966 doğumlu olan AKP grup başkanvekilinin, ilahiyat fakültesini bitirmiş olsa da, okuduğu ilk ve ortaöğretim kurumlarından yukarıda özetlenen gerçekleri öğrenmiş olması gerekir. Başkanvekilinin gerçek dışı bu söylemde bulunması, şu olasılıkları akla getirmektedir:

  • Hacı Bektaş, Yunus Emre ve Nazım Hikmet gibi Türkçe yazanların söylediklerini benimsememiştir.  
  • Cumhuriyet karşıtı kesimlerin oyunu kaybetmemek için böyle konuşmuştur.
  • Gündemi değiştirmek için söylemiştir.
  • Bu konuları öğrenmeden mezun olma yolunu bulmuştur. 
  • Bu gerçek dışı bilgiler, birileri tarafından kendisine aşılanmıştır. Okulda öğretilenlerin yanlış ve Türklerinin ana dillerinin Osmanlıca olduğuna inandırılmıştır.  
  • Osmanlının yıkılması, hilafetin kaldırılması, toplumsal cinsiyet eşitliğinin benimsenmesi, kadının erkekle eşdeğer bir şekilde toplum yaşamında yer alması, kadının işinin çocuk doğurmakla sınırlı olmaması ve benzeri konuları içeren Cumhuriyet devimlerinden nefret ediyordur. 
  • Ya da AKP’nin 2023 seçimlerini kazandığında hangi konulara el atacağının/atması gerektiğinin ipuçlarını vermiştir. 

Söylemlerin içeriği ve anlamı bağlamında bir sorun, ülke yönetimine soyunmuş kişilerin böylesine gerçek dışı söylemlerde bulunmasıdır. Daha önemli olan sorun ise, bu başkanvekilinin söylediklerini başkalarına aşılamaya kalkışanların bulunmasıdır.

[email protected]