Bugün bir marjinal akım değil, yeniden yola koyulmuş, tarihsel bir iddiayız. Bu ülkenin sömürü ve yobazlığı değil, eşitlik ve özgürlüğü hak ettiği iddiasındayız.

Sosyalizm marjinal bir akım mı?

Bir alışkanlık oldu, sanırım; sosyalistlerin, devrimcilerin, komünistlerin etkisiz, halktan kopuk bir azınlık olduklarını dile getirmek… 

Buna yanlış diyeceğim, ancak sanılmasın ki, karşısına bir dev aynası yerleştireceğim. Hayır. Solu bir ağlama duvarının önüne zincire vurulmuş halde resmeden dilin alternatifi hayal dünyasında gezinmek değildir.

Mesele çok daha sade biçimde solun yenilmiş olmasıdır. Benim ömrüm süresince sol 1977’de, 1980’de, 1991’de, 2011’de, 2013’te yenilgiler gördü. Fazla analize tabi tutmadan, aklıma geldiği gibi sıraladığım bu tarihler her bir okura bir şeyler çağrıştıracaktır; onu sonra konuşuruz…

Siyaset teoriyi içerir, ama siyaset teorik değildir. Siyaset somuttur, mücadeledir. Yukarıdaki momentlerin bazılarında sol doğru dürüst mücadele bile edememiş, çuvaldızı kendimize batırırsak, belki de daha sahaya çıkmadan, ısınırken sakatlanıp devre dışı kalmış sayılabilir. Veya daha iyisi, başkalarının yenilgisi sosyalizmi de ayağından tutup derinlere çekmiştir, hainlerimiz olmuştur falan… Her neyse; biz marjinallikten burnunu çıkaramayan bir beceriksizler topluluğu değil, yeniğiz. Yenilen, hangi gerekçeyle yenilmiş olursa olsun aklanamaz. Öte yanda, yenilenleri “solda sıfırmışız” diye görenlerse şikâyetten öteye geçemezler. Bunlar mücadele vermek isteyenlerin de enerjisini emerler.

Birincisi bu: Türkiye solu son olarak AKP’nin karşıdevrimini önleyemedi ve bu karşıdevrime isyan eden halk kitlelerine örgütlü bir öncülük armağan edemedi.

Ama ikinci olarak, hakkımızı kimseye yedirtmeyiz, bizim ülkenin devrimcileri tekrar tekrar başlamaktan hiç yüksünmezler. “Bunca uğraştık da elimize ne geçti” diyerek kenara çekilenimiz çok çıksa da, illa ki “yeniden” diyecek enerjiyi bulmuşuzdur. 
Bugün bir marjinal akım değil, yeniden yola koyulmuş, tarihsel bir iddiayız. Bu ülkenin sömürü ve yobazlığı değil, eşitlik ve özgürlüğü hak ettiği iddiasındayız. Önemli olan, tarihsel tezimizin, somut koşullarla test edildiğinde fazla genel ve soyut değil, alabildiğine gerçek olmasıdır. Sosyalizm seçeneği tahmin edilenin çok ötesinde güçlü, geniş, sağlam bir zemine denk gelmektedir.

Sosyalizm, devrimcilik işte bu yüzden marjinal değildir. Bu yüzden sosyalistlerin, devrimciler, komünistlerin etkisiz eleman olarak görülmesi yanlıştır. Bu güne kadar çok şey yaptığımızdan değil, geleceğimiz açık olduğu için bu tariflere sığmayız. O büyük alan henüz örgütlenmiş olmayabilir, potansiyelimiz etkinleşmemiş olabilir. Lakin söz konusu alanın düzene yar olması hiç mümkün değildir. Türkiye’nin trafikten beslenmeye, savunmadan eğitime akla hangisi gelirse, bütün sorunları, baştan aşağı yeniden yapılanmayı acil olarak gerektirmektedir. Düzenin şurasını burasını düzeltmekle işin içinden çıkılması olanaksızdır. 

Halkımızın acil bir kurtuluşa ihtiyaç duyduğu ve tam da bu yüzden en doğrusuna, en sağlıklısına değil en zahmetsiz olana, ehvenişere eğilim gösterdiği açıktır. Ancak 2022 itibariyle sol bir kez daha, bir tıkanma veya yenilgi evresini geride bırakmış, biriktirmeye, yükselmeye geçmiş bulunmaktadır. Halkımızı ikna etmek ve örgütlemek için irademiz, enerjimiz tamdır. 

İlginçtir, bu irade ve enerji yalnızca realize olduğunda ikna edici hale gelir. Onun öncesinde yetinmeciliğin kuşatmasının arkasında gözlerden ırak kalacak, mücadele edenler sık sık kendilerini yalnız hissedeceklerdir. Örgütlü özne bu hissi alt etmek için vardır. Kuşatmanın gerçekliğin yanıltıcı bir parçasından ibaret olduğunu göstermek için o tarihsel iddianın ve mücadele enerjisinin aksamadan üretildiği bir jeneratördür, öncü parti. 

Buraya kadarı soyut mu kaçtı? Bitirirken daha açık olalım o halde. 

Türkiye’nin, büyük çoğunluğu yoksulluğu en ağır biçimde yaşıyor. Bu yoksulluk düzenin siyaset alanında temsil edilmiyor.

Türkiye’nin öyle yarısı falan değil yine çoğunluğu laiktir ve laiklik temsil edilmemek ne söz, düzen siyasetinde suçlu yerine konmuştur. Türkiye toplumu onlarca yıl Batıya bağlanan umutlardan geriye bir çöküntü alanı kaldığının gayet iyi farkındadır, yabancı büyük güçlerden hayırlı bir şey çıkmayacağı bir ülke ezberidir ve doğrudur. Diğer yandan bu ülkeden bir emperyalist güç türetmenin de dayanaksız bir fantezi olduğunu yine çoğunluk görmektedir. Özetle antiemperyalizm de düzen siyasetinde yoktur… 

Kamuculuk, laiklik ve yurtseverlik solun, değiştirilmesi akıldan bile geçirilemez üç ilkesidir ve bunlara kimsenin el süremeyeceği geçtiğimiz yıllarda sol liberallere de sol milliyetçilere de yeterince gösterilmiş bulunuyor. Solun önünde devasa bir nesnel toplumsal boşluk durmaktadır. Solun bu boşluktan geri çevrilmesi için yürütülen operasyonlar geri püskürtülmüştür!

Bu tabloya bakıp da sosyalizmin marjinal bir akım, devrimin umutsuz bir çağrı, bu yola baş koyanların da yenilgiye yazgılı olduklarını çıkartmak olacak iş değildir. Bu tarihsel ve güncel koşullar altında iddiayla demeliyiz ki, sosyalizm ülkemizin biricik seçeneğidir.