Sermaye düzeninin tüm ilkelerini içinde taşıyan bir mutabakatla, 'ittifak, demokrasi ve seçim' diye diye emekçi halkın mücadeleleri kırılmak isteniyor.

Sömürücülerin aklıyla mutabakat

Baştan söyleyeyim, böylece ayrıntılara girip şurası iyi, burası eksik veya sorunlu gibi notlara girmeme nedenimi de açıklamış olurum: Altı Siyasi Partinin Güçlendirilmiş Parlamenter Rejim açıklaması sahiplerinden ve imzalarından bağımsız okunduğunda örneğin TÜSİAD tarafından yazıldığı konusunda en küçük bir duraksamaya düşülmez. 

Altılı ortaklık kabul etmese de, “yeni bir düzen” değil, açık seçik bir restorasyon metni var ortada. Düzen içi olan dilekler, öneriler, onarımlar ve biçimsel ağırlıklı düzenlemeler yeni bir düzen olmaz, düzen içi yinelemeler olur ancak. Kapitalizmin ve yönetim organizasyonunun bugüne kadar yaşadığı en iyi örnekleri seçseniz, onlara biraz da çağa uygun eklemeler yapsanız da yeni bir düzenden söz edilemez. Kimi biçimsel ya da maddi unsurların değiştirilmesiyle de yeni düzen olmaz, fıkradaki eşeği boyayıp satmaya benzer. Yeni düzenler emekçi halkla, devrimle kurulur.

Mutabakat metni biçimsellikte bile yenileme değil yineleme yapıyor. Bunu uluslararası göndermelerde de görüyoruz, “Türkiye Cumhuriyeti’nin köklü devlet ve Cumhuriyet tecrübesini demokrasi ile taçlandırmayı hedeflemek” sözlerinde de. Sermaye düzeninin istikrarı için iyi örnekleri seçip çıkararak olumsuzlukları, engelleri ortadan kaldırmak kendi deyişleriyle ne eşitliği ve adaleti getirir ne de demokrasiyi.

Hesap verilebilirlik, şeffaflık, denetim, demokrasi, hak ve özgürlükler, eşitlik, adalet, kadın, çocuk, hukuk devleti gibi istekler cafcaflı anlatımlarla sıralanarak sunulmakla somutlaşmıyor, gerçek olmuyor. Oluyorsa da egemen sermaye sınıfının, onun siyaset ve yönetiminin dar alanlarında kalıyor. Özgürlükçülük diye anlattıkları, emek gücünü meta olarak gören piyasanın özgürlüğü.

Gerçek olmayan demokrasilerinde dahi onun en temel güvencesi olan laikliği, 2010 sonrasının rüzgarına kapılarak yalnızca din özgürlüğüne bağlıyorlar. Sermayenin iktidarında olduğu gibi laiklikte de AKP’den farkları yok. 

Metin hiç saklamadan kapitalizmin birikiminin ve kârının, yağmasının, emekçiler üzerindeki denetiminin, bu düzenin siyaseti ve yönetiminin uzlaşma yoluyla nasıl istikrarlı olarak sürdürülebileceğini sıralıyor. Ve emekçi halk adına, insanlık adına yanılsamaları sıralıyor. Çevre dedikleri de kapitalizm içinde çevre. Ayrıntılardan, satırlardan, sözcüklerden “iyi şeyler” aramanın bir anlamı yok. Aranmaya kalkışılırsa uzlaşma tuzağına düşülür.

Krizin ve sorunların en önemli sebebinin, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altındaki keyfi ve kural tanımaz sistemsizlik ve yozlaşmış iktidara” bağlamasıyla sömürünün gerçek kaynağının kapitalizm olduğunu gizliyorlar. Bu düzeni demokrasi ile taçlandırmak da burjuva demokrasisinin yanılsamasıyla sınıfsallığı, egemen sermaye sınıfını, sömürüyü gizliyor. 

Bırakın emekçilerden söz edilmesini esnekleştirilmiş, güvencesizleştirilmiş, ucuzlaştırılmış, yedek işgücü ordusuyla ve göç insanlarıyla beslenen çalışma yaşamıyla ilgili hedef de yok. Bu yaşam içindeki örgütlenmeyle ve varmış gibi gösterilen ama yok olan grev hakkıyla ilgili hedef yok. Kamu yararı için zorunlu kamu hizmetlerinin devletleştirilmesiyle, eğitimin ve sağlığın piyasanın ve gericiliğin elinden kurtarılmasıyla ilgilenmiyorlar. Barışı savunduklarını ileri sürüyorlar ama emperyalizmin militarist örgütü NATO’dan çıkmaktan söz etmiyorlar, aksine NATO’yu demokrasinin güvencesi olarak görüyorlar. 

Demokraside, siyasette, devlette ve hukukta biçimsel oynamalarla sorunları çözme girişimi yıllardır deneniyor ama tam bir yanılsama. Darbe izlerini taşıyan anayasalardan (1961 ve 1982’yi dile getirerek) kurtulmayı öne çıkarmaları da yanılsama. Uygulamayla çözemediklerini bağımsız dedikleri yargıyla çözme önerileri de aynı. Tüm kurum ve kuralları ve de uygulamaları sınıfsal.

Üretim ilişkilerinden türetilen yapıya dokunmadan, yapıyla ilgili söz söylemeden üst yapı araçlarıyla oynamaları ve sömürülenlerle uzlaşma çabaları sömürücü sınıfın isteği.

“Devrilemez” dedikleri ittifak masası, sermaye sınıfının masası.

Sermaye düzeninin tüm ilkelerini içinde taşıyan bir mutabakatla, “ittifak, demokrasi ve seçim” diye diye emekçi halkın mücadeleleri kırılmak isteniyor. Sermaye sınıfının önünün anayasal ve hukuksal güvenceyle, devletle, uzlaşmacılıkla açılması isteniyor.

AKP’nin anayasa çıkışı için söylediğimiz, buradan yumuşama beklemenin en hafif deyişle kandırmaca olduğu görüşü 6’lı ittifakın mutabakat açıklaması için de geçerli.   

Sömürücülerin aklına yanıtı sınıfsal uzlaşmacılık değil, işçi sınıfının aklı verecek. Sosyalist bir Anayasa'nın hazırlanacağı devrimci koşulların yaratılması için mücadele de işçi sınıfının aklıyla güçlenerek sürecek.