Sadeleşmiş bir tarihin içindeyiz. ABD, AB, NATO, Siyonizm, Cihatçılık, Gericilik, İşbirlikçilik tek bir vakanın değişik görünümleri. Birine karşı olmanız yetmez, hepsine karşı olmalısınız.

Solun antisemitizmi, Nazım’ın kolonyalizmi

Beni, Üniversiteli yedek subayı,
                   Kore'de harcadınız, Adnan Bey.
Elleriniz itti beni ölüme,
            vıcık vıcık terli, tombul elleriniz…
Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,
ölüler otomobilden hızlı gider,
kör gözlerim,
          kopuk ellerim,
                     kesik bacaklarımla peşinizdeyim…

Nazım’ın “diyet”idir bu. NATO’ya giriş dilekçesi niyetine Kore’ye savaşa gönderilen bir yedek subayın alacak listesidir. NATO’dan ve yandaşlarından göz, el, bacak ve hayat alacağımız var, dediği budur.

Bu toprakların yoksul çocuklarının ite köpeğe parçalatılmasının kanlı-karanlık bir tarihi var. 1947’de, ABD Başkanı Truman, Yunanistan ve Türkiye'yi demir perde içine aldı, biraz harçlık verdi ve cepheye sürdü. Bundan böyle Komünizme karşı mücadele Türk askeri ve Türkiye'de kurulacak Amerikan üsleri ile yapılacaktı. 

1950’de Demokrat Parti devri başlamıştı. İsmet Paşanın Komünizm tehlikesine karşı bulduğu İslamlaşma ve Amerikanlaşma politikasını onlar devraldı. Bugünkü karanlık çağın büyük açılışıdır. 

ABD’nin iddiasına göre Sovyetler Birliği her yeri işgal etmek üzereydi, Amerikancı Adnan Menderes hükümeti buna inanmaya pek hevesliydi. NATO felaketten tek korunma çaresiydi. NATO’ya girişin önünü açsın diye 1950'de Kore Savaşı'na asker göndermeye karar verdiler. O askerlerin 712'si hiç bilmediği topraklarda öldürüldü, 175’i kayboldu, 234'ü esir düştü. Sonra ülkedeki bir avuç Komünisti “büyük tehlike” olarak göstermek için uyduruk davalar açtılar. Türkiye, Kore’de ölüme gönderilen evlatlarının ve tutuklanan bir avuç Komünistin yüzü suyu hürmetine, 1952'de, NATO'ya üye olmayı başardı. Ülkenin en talihsiz, en karanlık günlerinden biridir. Sorumlularından alacağımız var. 

NATO NATO’dan ibaret değil; bunun bir de “Süper”i var. Özel Harp talimnamelerine göre, üye ülkelerde kurulması emredilen “Süper NATO” birimleri “Seferberlik Tetkik Kurulu” ve “Özel Harp Dairesi” adı altında kamufle edildi. Sivil uzantıları belirlendi, silahlandırıldı. Dedikleri gibi Sovyetler Birliği’ni gözetlediler ama asıl eylemlerini halkımıza karşı yaptılar. NATO ve yerli işbirlikçileri, ülkeyi işgal ettikleri o günden bu yana on binlerce yurttaşımızın öldürülmesinde doğrudan rol oynadı. 

İşledikleri cinayetler “gayrı-nizami harp”in gereğiydi, öyle diyorlardı. Bu amaçla kurulan örgütlerin finansmanı ve eğitimi ABD tarafından sağlanıyordu. Tetiği çeken her zamanki gibi NATO’ydu. Asıl hedefleri üye yapıp ağına düşürdüğü ülkelerin halklarıydı. 

Başlangıçta solcuları öldürdüler ama sonra Kürtlerimizi hedef tahtası yaptılar. Çünkü başlangıçta Kürtlerimiz de solcuydu ve NATO’ya pek hayırhah bakmıyorlardı. NATO koruyucumuz değil, katilimizdir. 

***

Türkiye’yi NATO’nun kucağına iten Adnan Menderes o vıcık vıcık yağlı tombul elleriyle İsrail’in kuruluşunda da önemli roller üstlendi. İsrail 1948’de kuruldu, Türkiye ABD’nin işaretiyle 1949’da İsrail’i tanıdı. Adnan Menderes dönemi ise Türkiye’nin İsrail’le “ayrılmaz bir bütün” haline geldiği bir dönem oldu. 1958’de, gizlice Ankara’ya gelen İsrail Başbakanı Ben Gurion ile gizli bir anlaşma yaptı. Bu ittifak ile Türkiye ile İsrail neredeyse tek devlet düzeyinde birbirlerine yaklaştı. Ben-Gurion anılarında o görüşmeyi “o kadar gizliydi ki yemekte servisi bile büyükelçiler yaptı” diye anlatacaktı. Anlaşmanın çıkış noktası Sovyetlere yakın olduğunu düşündükleri Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır’ın yükselişini engellemekti. Suriye ve Mısır, 1957’de, birleşerek Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni kurmuşlardı. Türkiye, “Sovyetik” Nasır’ın bu yolla sınırlarına dayandığı kanısındaydı. İsrail ise etrafında Arap olmayan bir çember oluşturmak istiyordu. Farsi İran ve NATO üyesi Türkiye bunun için önemli ayaklardı. Üçüncü ayakta Kürtler vardı.

MİT’in öncülü MAH ile MOSSAD arasındaki ilişki de o anlaşma ile kuruldu. Bu ilişki MOSSAD Irak’ın Kuzeyinde bir Kürt devletinin kuruluşuna ön ayak olana dek sorunsuz devam etti. Sadece İsrail değil ABD ve NATO da MİT’in ve TSK’nın içindeydi. Hatta bu kuruluşlarda ABD ve NATO’nun temsilcilikleri bulunuyor, bir kısım personelin maaşlarını onlar ödüyordu. 

1996’da, Erbakan ve Çiller’in hükümet ortağı olduğu dönemde, ittifak tazelendi. Tazelenmiş ittifaka göre iki ülkenin orduları ortak tatbikatlar yapacaklar, yüksek görevlileri belirli zamanlarda buluşacaklar, iki devletin güvenlik, istihbarat her türlü devlet ilişkilerini, tek bir devletmiş gibi konuşacaklardı. Demek ki Türkiye’yi İsrailsiz düşünemeyiz. 

Yalnız, İsrail’in bir haritası yoktur. Çünkü İsrail haritasını on yılda bir değiştirmektedir. Yine o genişleme periyodlarından birindeyiz. Genişlemek üzere Gazze’yi eziyorlar. Tabii Irak’tan Suriye’ye uzanan bir Kürt kuşağı oluşturmak da politikaları arasındadır. Haliyle artık Türkiye’nin de sabit bir haritası yoktur. Doğu sınırları sınır olmaktan çıkmıştır. Bunun da İsrail’in “haritasızlık” politikası ile uyuştuğunu biliyoruz. Siyonizmin önünde bir Suriye engeli var. Vaat edilmiş topraklara ulaşmak için engeli ortadan kaldırmak ve sınırları Türkiye sınırına doğru genişletmek planları arasındadır. 

İslamcıların buna engel olduğu iddiasının içi boştur. Erbakan bir miktar itiraz ediyordu, indi ve yerine itirazsız Erdoğan geldi. İsrail için ikinci Menderes dönemidir. 

***

Haritası değişen ülkelerden biri de Irak’tır. Irak’ın kuzeyindeki Kürt özerk bölgesinin kuruluşunda Barzani ailesinin İsrail ve ABD ile kurduğu sıcak ilişkilerin büyük katkısı var. Barzani, Irak-İran savaşında İran’ın, ABD’nin Irak’ı işgali sırasında da ABD’nin yanında yer alarak kazandı bu zaferi. Devletini de İsrail’in yardımıyla kurdu. Halkların kardeşliğinin değil halkların kalleşliğinin hikayesidir. 

Suriye’nin haritasını değiştirme girişimi oradan feyz aldı. PKK, Suriye’de, Barzani’nin Irak’ta izlediğine benzer bir stratejiyle özerklik kurabileceğine inanıyordu. Haliyle bu stratejide de ABD ve İsrail’e yakın olma şartı vardı. YPG’nin yerel bir direniş örgütü iken bütün NATO ülkelerince ve tabii ABD tarafından desteklenen bir örgüte dönüşmesinin arkasında işte böylesine derin bir tarih var. 

Kürt siyasal hareketinin yayınlarında “Nazım’ın içinden kolonyalizm” ve “solun içinden antisemitizm” çıkarma seansları böyle bir döneme denk geldi. Rastlantı sayamayız. Bunlardan ilki Nazım’ın sömürgeci olduğunu, ikincisi de Filistin’i destekleyen solun Yahudi düşmanlığı yaptığını iddia ediyordu. Bunların Siyonizm’i ve emperyalizmi temize çekme girişimi olduğundan kuşku duyamayız. Durup dururken olmamışlardır.  

Biliyoruz Siyonizm’i ve emperyalizmi sevenler aynı zamanda şeyhseverlerdir.  Adnan Menderes ABD’ye meyledince Said-i Nursi’yi keşfetti. PKK ABD’ye sempati duymaya başlayınca Şeyh Sait’i ulular katına yükseltti. Kaldı ki ilk şeyh isyanları da emperyalist merkezlerden feyz alıyorlardı. Gericilik emperyalizmin en etkili icadıdır.   

Antisemitizm ise artık Siyonizm’i eleştiriden muaf tutma aparatıdır. Siyonizm’e sempati duyunca Filistin görünmez olur. Ezilen halkların kader birliği ancak eşitlikçi-enternasyonal bir yaklaşımla mümkündür. Başka halkları ezmek milliyetçiliğin fıtratında var. 

***

İsrail sivil Filistinlileri öldürüyor. Sorumlusu kim? Ortadoğu’da petro-dolarlara tapan Suudiler ve BAE kralları. Kayıtsız şartsız Siyonizm destekçisi ABD. Suriye ve Lübnan'ı parçalamak isteyen küçük emperyalistler. Teşvikçi AB ve onların himayesinde bölgeye sirayet eden dinsel gericilik. 

Ortadoğu’daki bütün laik yönetimleri yıktılar, yerlerine İhvan-ı Müslümin’i oturtmaya kalkıştılar. Siyonizm’in önündeki en büyük engel olan Suriye’yi İslamcılarla düzlemeye çalıştılar. Yeryüzündeki bütün cihatçıları bu küçük ülkenin üstüne saldılar. Sorsan yürüttükleri savaş aslında kutsal İslam davası için. Halbuki denklem çok açık. Suriye’ye kim kurşun sıktıysa, kim parçaladıysa, kim küçülttüyse İsrail'in en büyük destekçisi onlardır. Siyonizm’e, emperyalizme sempati duyan kimse Filistinli bebeklerin kanı onların ellerindedir. 

***

Korkuyor Adnan Menderes
ölülerden korkuyor.
Kore dağlarından geliyor kimi
apaçık gözleri dumanlı
kaytan bıyıkları kanlı
yaşları yirmi.

Korkuyor Adnan Menderes
ölülerden korkuyor
hele çocuk ölülerinden.
Karınları davul gibi, boyunları çöpten ince,
kırıyorlar Adnan Bey'in mutfak camlarını
her gece mezarlarından çıkınca...

Sadeleşmiş bir tarihin içindeyiz. ABD, AB, NATO, Siyonizm, Cihatçılık, Gericilik, İşbirlikçilik tek bir vakanın değişik görünümleri. Birine karşı olmanız yetmez, hepsine karşı olmalısınız. Bunlardan herhangi birine sempati duymak için bahane arayan tartışmasız gerici-işbirlikçidir. İşte bu kadar sadeyiz.